"Sana Zorsa Bırak Yanayım... ""

Kaç zamandır özenli gözlerle izlediği bir şey vardı: İnsanlar korktukları şeylere önce yön atfediyorlar, daha sonra da o yöne bakmak istemiyorlardı. Bundandır ki mezarlıklar hep şehrin dışına atılmaya çalışılıyordu.

yazı resimYZ

Derin bir nefes çekti. Yalan yok, O da korkuyordu ölümden. Hep anlattıklarıyla çelişmiyor değildi. Ölümün ne güzel bir şey olduğundan, Sevgiliye vuslatın kötü olamayacağından bahisler açardı. Ama şimdi bu korku! Aman Yarabbi !! Üşüyordu. Bir an evvel yatağın altına girmek, yorganını bütün korkularının üzerine çekmek ve kurtulmak istiyordu. Gece geç saatlere kadar ayakta kalan bi tek kendisi olurdu çoğu zaman. İşte herkesin uyuduğu bu vakitlerde daha çok hayâl görürdü.

Kaç zamandır özenli gözlerle izlediği bir şey vardı: İnsanlar korktukları şeylere önce yön atfediyorlar, daha sonra da o yöne bakmak istemiyorlardı. Bundandır ki mezarlıklar hep şehrin dışına atılmaya çalışılıyordu. Allahla irtibat bundandır ki kavî değildi. Çünkü korkulmuş, yön atfedilmiş, tekrar korkulmuş ve kaçılmıştı Ondan !!!

Az önce vasiyet yazmak gelmişti aklına. Durup dururken ne vasiyetiydi bu? Bir anlamı olmalı (mı) ? Gece dalından düşen elmayı KİM görür? Cevaptan kendine imâlar çıkardı.

- Sus. Konuşma. Sabah ezânını dinleyelim.
- Bu kulaklarla mı? Tiksindiricisin vesselâm.
- Onu biliyorum ama gidecek başka kapım mı var?
- Allahaşkına. Niçin her sürçmende böyle yapıyorsun? Neden bildiğin hâlde düşüyorsun?
- Lütfen yine başlamayalım.

Nefsini susturabilmiş miydi? Bunu tam olarak bilemezdi. Ama bildiği bir şey varsa o
da dua etmek istiyordu. Gözünü kapatıp dua etmek. Önce Resûlüne selâm; yoksa asılı kalıyordu semâda dualar! Dilekçenin en tumturaklısını yazarsın da başta nüfûzu kuvvetli birisini anmazsan o dilekçen boş lakırdıya dönüşür demişti arkadaşı. Evet, o zaman Resûle selâm. Ee, şimdi ne yapmalı, nereden başlamalı? ..::Settâr ::.. Güzel tercih ama önce ..::Sübhân::..
Sübhânsın Ya Râb! Settârsın Ya Râb! Nasıl demişti Cahit Zarifoğlu edîbimiz: Sana
zorsa bırak yanayım Ah! Gene unuttum devamını.

Azrâil (a.s.) nasıl görünecek acaba? Ya şimdi gelirse! Biliyorum, peygamberlere bile ikinci bir gelişi yoktu. Belki bir iki istisnâ. Yani gelirse gideceğiz eli mahkûm.
İtiraf et! Her seste, her nefeste ölümün soluklarını hissetmek senin gibi günahkâr biri için çok ağırmış!! İnkâr daha mı kolay?! Kahretsin. Bir şeye gözünü kapatırsan yok mu olur?! Ahmâkça. Ama hesap olmalı. Hani zalimler için cehennem yaşasın dı. Gene yaşasın ama içinde ben olmak istemiyorum, açık değil mi?!

İtiraf ediyorum Cennetin ve de Cehennemin Mutlâk Sahibi, Cehenneminden korkuyorum. Kabirden ürküyorum. İnsanım ben. Sana kavuşmayı istiyorum ama ya azâba müstahaksam? Ötelerin ötesinde Sensizliğin Cehenneminden kaçıyorum.

- Sensizliğin Cehennemi ha? (Koca bir kahkaha atar) Güzel laf.
- Yine mi sen?
- Ben senim,küçüğüm. Sen de benimsin.
- Aslâ!
- İyi o zaman. Neden dikkatsizsin?
- (Baltayı taşa vurmak) Belki de doğrusun. Ben bu işi kıvıramayacağım galiba.
- Hangi işi kuzum?
- Kul olmayı. Mevlâna demişti, kulaklarımda çınlıyor: Kul oldum. Kul oldum. Kul oldum Sevgili Mevlâna Hazretleri ben olamadım işte!! Dua etseniz, himmet etseniz..
- Duayla bu iş olmaz.
- Saçma sapan konuşma. Başka ne hâlle hâllenebiliriz ki. Zaten kalkanımız mı var dualı bir dilden başka?!
- Kuşandın mı peki zırhını?
- Bazı zamanlar, eskiden.
- Peki ya şimdi?
- Çöreklendi üzerime ülfet belâsı. Merak gitti, başımız dertte nolucak.
- İyi işte bak itiraf ettin. Sen de benim gibisin.
- Bir farkla.
- Neymiş o?
- Ben zaman zaman senin gibi olsam da (düşsem de ), dönüş ümidim var. Allahtan yalnızca Senin gibiler ümidini keser.
- Nereden biliyorsun?
- Yazıyor.
- Nerde?
- Ayette. İnanmasan da kabûllenirsin bilirim.
- Hadi oradan. Bana direktif veremezsin.
- Ne oldu, kızdın mı?
- Hayır ama..
- Yalan yok, kızdın.
- Evet kızdım.
- Ayete mi, hâline mi?
- Konuşmayalım artık.
- Niye?
- İnkâr etmenin cehennemine her gün bin kere batmaktan yoruldum. Artık düşünmek ve düşmek istemiyorum.
- Tabi yorulursun. Çünkü hep aklınla hareket ediyordun şimdiye kadar.
- Akla gerek yok diyorsun, öyle mi?
- Çarpıtma. Akıl vasıta. Uçak, uçmalıdır. Pistte dönüp durduktan sonra uçak olma nın ne manâsı var!
- Eee, ne yapacakmışız?
- Muhabbete yönelmeli. Kalbi dinlemeli artık. Akılla alınacak yol mu kaldı kuzum? Sahi sen korkmuyor muydun ölümden?
- . . .
- Demek ki hakîkât dillenince nefis dâhi gidiyor. O zaman günah bile nimetmiş, habersizmişiz.

Affet bizi Allahım.
Bağışlanma dilerim.
Dünyanın bütün günahlarına batmış olsam da,
Cehenneminden ürkerim.
Ürkek yavruların başını okşayan merhametinle muamele eyle.
Nasıl demişti Cahit Zarifoğlu edîbimiz:

Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum

07.07.2004
saat: 05.15
kahramanmaraş

Başa Dön