Sonsuzla Sek Sek'te Var mısın?

Değerli şair İlhan Kayhan'a teşekkürlerimle....

yazı resim

Sonsuzla Sek Sek isimli şiir kitabının genç şairi Leyla Karaca Tok 1976 İstanbul doğumlu. Şair; Aşkar, Temrin, Ğ,Yeniyazı gibi dergilerde şiir, şiir çevirisi, düz yazı ve öykülerini yayınladı. Sonsuzla Sek Sek, Karaca’nın ilk kitabı. 2010 Kasım ayında Ferfir yayınlarından çıktı. Kitap 82 sayfa kalınlığında ve 28 şiirden oluşuyor. Kitaptaki bazı şiirler ise yayınlanmadan direk kitaba alınmış. Bunlar; İçerdekiler, İnsan Sesleri, Konuk Oyuncu, Evsiz Kadınlar, Irmağın Oğlu, Bir Psikiyatrın Şair Olabilme İhtimali, Şehbal Beni Azad Eyle ve Ve Şiir.
Karaca’nın şiirlerini zenginleştiren birçok kaynak söz konusu. Bu zengin ifadelerin kaynağı şairin almış olduğu felsefe eğitiminden dimağında kalanlar, tasavvufi öğeler, tıbbi terimler olarak sayılabilir. Sanırım bir de bunların yanına şairin genç yaşta yaşadıklarını da eklememiz gerekecek. Her sanatçı eserine yaşadıklarından bir şey katacaktır mutlaka.
Kitaptaki ilk şiir İntelijansiya. Şiirin son kısmında
Sonra o kırılganlığı görsen
Hiçliği sınayıp duran
Delice

diyerek kendisinin ne kadar kırılgan olduğunu ifade ediyor yaşam karşısında. Sonra sürekli olarak hiçliği sınıyor yani varlık âlemine bir an için şüphe gözlüğü takarak bakıyor; hem de delice. Filozoflarda böyle yapmadılar mı?
Şair yirmi dokuz tane olan harfleri bile çoğaltıyor kendi içinde

Hey tanrım kaç bin tane var aynı harften kaç sonsuz (İntelijansiya III)

Şair ölümden korkar ve bu korkunun vermiş olduğu dürtü ile yaşam süresini sorgular. Mesela;

Ah ne çabuk ölüyor insan ne çabuk (İntelijansiya IV)

Mistik bir bölüm ile dördüncü kısım sonlandırılır.

Tüm seslerimin içine yavaşça bir susku gibi dolan
Ve bir suskuyu boğan her çığlıkta
Belki biraz da bundan yalnızca
Dudaklarını okuyorum hayat ben senin
Ah ben her şeye daha uzaktan bakıyorum
O yakını görmek için (İntelijansiya IV)

Karaca masalımsı tümcelerle yer yer bize güzel bir okuma zevki yaşatıyor.

İyi geliyor atların delice sayıklaması göğü dörtnala
Ben atlar dedim küçük kıza ve ayağı demir çubuklu adama
(Plastik Cerrahi Hasta Sırası Muhabbetleri)

İnsanlar otobüsler hıncahınç yalnızlıklar bozkırdan yontma bu şehir (Yağmurun İnce Hatları)
Mısrası da çok ustaca söylenmiş. Karakoç ustalığında. Kayboluş şiirindeki mısraları anımsatıyor Üstad Sezai Karakoç’un.

İnsanlar otomobiller dalgın habersiz zalim(Sezai Karakoç-Kayboluş)

İçerdekiler şiiri de kendi halinde hoş bir şiir. Bazı kısımlarda tekrar yapılarak ahenk sağlanmış ama şiire en güzel oturan tekrar;

Keskin bir Kamayı sırtlanır canı
Sen bir kıskı olmaktan fazla birşeysin
Ayağın sıcak topraktı! Topraktı! Topraktı!

Ne kadar hoş değil mi? Bir şeyin inadına haykırırcasına söylenmiş bir tekrar.

Ve kırk derece ateşle söylenen bir şiir var. Evet, başlıkta böyle zaten: Kırk Derece Ateşle Söylenen; uzun bir başlık. Karaca uzun ve zor başlıklar kullanıyor. Şiirin ilk bölümünün son mısrası bir Arapça ifade;

Rabbi ente erhamürrahimin (XIII)

Bir Allah aşığının kırk derece ateşle bunları söylediği hissi geliyor akla. Rabbim sen rahman ve rahimsin diyor. Bu kadar şiddetli bir hastalık halinde böyle bir ifadenin gönülden gelip dilden dökülmesi ne büyük bir saadet.
Nasıl ki önce Arapça bir ifade söyledi ve Allah’ı övdü şiirin sonraki kısmında İngilizce bir hitapla Allah’ı övüyor gene.

God is omnipotent(IV)

Yani Allahın her şeye gücü yeter diyor İngilizce olarak

İnsan sesleri ise Karaca’nın en sevdiğim şiirlerinden. Şiirde;

Sayın doktor
Ben artık ilaç almayayım mümkünse
Nasılsa öldürmeyecek bu illet anladım
Anladım yaşamak sevmeyen yürek
Zorla uzatmazmış yolunu itakiye

diyerek psikolojik bir hastalığı kurguluyor şair. Gelgitler yaşıyor sanki şiir boyunca ama sonunda
Gülüyorum olmayan insanların yüzüne diyor
Yani bazen olmayan şekiller görüyor fakat en sonunda çarenin kendi içinde olduğunu düşünüyor ve
Hayat güzel diyorum kimse duymuyor diyor.

Konuk oyuncu şiiri ölüme en çok atıfta bulunan şiir kitapta. Şair burada ironik bir başlık kullanarak zaten şiirin içeriğini önceden haber vermiş bize. Şiir altı bölümden oluşuyor. İlk kısım gayet açık

Taşra yokuşundan sarkıyorsun usulca
Şehrin alaca çukuruna
Şuradan cenazen çıkacak işte
Şurda toparlanacaksın toprağa

Görüldüğü gibi bir tabutun taşınışı, mezarın derinliği ve defin işlemleri insanlara telmih edilmiş adeta. İkinci kısımda ruhu teslimden sonraki haller anlatılıyor.

Ayağım bir boşluğa sıkışıyor ayağım
Ellerim alabildiğine suskun
Genç yaşımda sakat kalmış gibiyim karın beyazlığından

Üçüncü kısımda konuk oyuncunun kabirde nasıl vakit geçirdiğinden bahsetmiş şairimiz.

Burada zaman kir gibi yavaşça akar yakandan
Ne bir işaret geçer ne bir ses çarpar duvara
Kıpırtısız bir hiçliğe ulanır yaşın
Hani o hep telaşlı o hep ayakları yalın

Dördüncü kısım bir hece şiirini andırıyor daha çok. Hoş okunan bir iç ahenge sahip.
Şiirin geneline bakıldığında ise ölüm ve ölüm korkusu yanında farklı konulara da değinebiliyor şair ve şiirin bitişi ise her şeyi özetler nitelikte

Konuk oyuncusun itiraz etmeden inersin sahneden…

Gelelim Ehli Aşk şiirine. Bu şiir Karaca’nın eski bir şiiri. Adı da eskileri çağrıştırıyor. Aşk ehli yani sevgiye, âşık olmaya yatkın olan kimse. Beğendiğim bir şiir.
Karaca Ehli Aşk isimli şiirinin son kısmından bir önceki kısmında

En sancılı sonların kökünü kurutan neşter
Sen tenime değdikçe rengimi açan esmer

Diyerek klasik bir ifadenin yanında yeni anlamların yolunu açıyor ve genişlendiriyor. Örnek olarak saçının rengini açan “ esmer ”nedir? Bir insan mı yoksa başka bir varlık mı? Fakat böyle muamma bir kelime ile şiiri sonlandırmak şiire bir gizem katmış.
Şiirin en son mısrası şöyle;

Sen attığın kemikten sıyırdığım mücevher

Gerçek üstücü bir mısra ile şiirini bitirmiş Karaca. Çünkü kemikten mücevher sıyırmak aklın sınırlarını zorluyor. Zaten şairin yapmak istediği de bu olsa gerek. Okuyucuya her okuyuşunda farklı şeyler duyumsatmak. Bu mısradan da bunu başardığı görülüyor.
İlk şiirlerinde bile böylesi güzel imgelemlerden işaret veren Karaca’nın küçük hacimde sayılabilecek kitabı şu an raflarda okuyucularını bekliyor. Eminiz ki kitap meraklıları bu farklı iklimin havasını solumak için şimdiden bir istek içresine girmişlerdir. Her yeni kitap ayrı dünya ve iklimlere açılan seyahat vesileleri değil mi zaten?

İlhan Kayhan -Aşkar Dergisi-20

Başa Dön