Kendi mutluluğunu dışarıdaki bir nesneye bağlıyorsan ayvayı en sertinden dişliyorsun. İşine, aşına, yaşına, arkadaşına ve liste uzar gider.... Bunlar varlığı kadar değişebilme olasılığını da içinde taşıyor. Pek çoğumuz bu kapana itina ile kısılıyoruz. Mutluluğa kafayı safça taktığımız yok ama huzura da ihtiyacımız var. Mutluluk, huzur dedikleri o mutmain olma durumu zihni, düşünceleri eğitmekle mümkün. Herhangi bir dış etkene, bir değişkene bağlanarak mümkün değil.
Sürekli akan, değişen bir yaşam içinde, bu 360 derecelik panoramada dağılıp gidiyoruz. Pergelin süpürdüğü alanda olup biteni biraz kendi haline bırakıp, asıl pergelin ayağının sağlam bastığı yere odaklanmalı. Orada hiç değişmeyen bir şey olmalı. Gitsek de kalsak da, ölsek de yaşasak da hiç değişmeyen, zeval bulmayan, bizimle kaim olan bir şey. Diğerleri, kadrini de bilmek gerekir ama gölgedir, oynar ve geçer. Düşüncelerin, yaşamın zamanla değişir. Gün gelir başında yeşil ot biter, değişimin boyutları akıl almazdır. Ot bitmesi kötü değil de ot bitmezden evvel, daha başında pırıltılı yaşamak tacı varken o hiç değişmeyen, sabit ve sonsuz olanı bulmak en iyisi. Hiç olmazsa aramak...
'Mini mini yavrular üzerimde gezecek' dedikten yıllar sonra mezarı bir ilkokulun altında bulunan Develi'li Aşık Seyrani o hiç değişmeyen şeyi bulmuştu. Yaşadığı dışlanmışlığa, sefalete, yoksulluğa rağmen, 'Yaparlar resmini dikerler bir gün' diyerek kendi heykelinin yapılacağını ima eden ve haklı çıkan Seyrani. Bulmuştu filozofların The Absolute Truth dedikleri Mutlak Gerçeği. Pisagor, Ahmet Amiş Efendi, Arshimedes, Newton, Neyzen, Galileo, Ali Kuşçu, Hezarfen, Socrates de. Müzisyen notaların arasında o hiç değişmeyeni arar, yazar harflerin arasında, kelimelerin. Matematikçi sayıların arasında, ressam renklerin... Şair mısralardan köprü kurar o Gerçeğe, söz mücevherinden halat uzatır, hecelerden ağ atar... Tıpkı kemankeşin ok atışındaki Ya Hak nidası gibi titretir , taşar kendinden... Ok ve dahi ucundaki temreni Gerçeğe varmak, ulaşmak, onda saplanıp kalmak ister.
O hiç değişmez, sonsuz, zaman ve mekan ötesi dirimi buldun. Ölümsüzlük suyu akar ellerinden. Artık ne fark eder, başında ot bitse ne, bitmese ne... Ebedi dirisin, Gerçek sensin...
Seyrani'nin dediği gibidir,
'Ayıptır ehl-i zevke bir hayat için savaş etmek
Seri vermek kolay billâhi güçtür sırrı fâş etmek
Dilersen bilmemek bilmek içinde bilmemek mümkün
Dilersen gülmek gülmemek içinde gülmemek mümkün
Evet ölmek dirilmek haktır amma ölmemek mümkün'
Bulanlara selam olsun!
(Seyrani alıntılar: Seyrani, Mustafa İslamoğlu)