Yine üzerime salınıyor karanlık katmer katmer,
yine gece oluyor düzeni hiç bozmadan.
Pencerenin soğuk demirlerine usulca bırakırken başımı,
duvarımda kırmızı bir mum ışığı oynaşıyor aniden.
Onu düşünüyorum...
Biliyorum, Onunda elâ gözlerine vuruyor başka bir mum ışığı.
Bu soluğumu bıraktığım geceye O’ da düşürmüyor uykularını.
Ayrı ayrı yerlerde birleşiyor özlemlerimiz.
Ekmek bölüşür gibi bölüşüyoruz kendimizi.
Biliyorum, onun fincanından içtiğim kahvenin kokusunu alıyor dost sohbetlerinde,
kokladığımız havlulara dokunuyor elleri.
Bir pervane sesi bizim şarkımız,
kulağımıza her gelişinde bir tek biz görüyoruz o hınzır gülüşleri kendi yüzümüzde.
Biliyorum, hayatı hala memleketi kadar yeşil sanıyor
ve gelinciklere imreniyor bahçedeki güllere inat.
Ne yapsam ne etsem tarifi olmuyor o elânın.
Bağıra bağıra yaşanan her şey, sırra kadem basıyor sanki içimde.
Kalbimdeki en güzel sır, sınırlarımın en sorumsuz çocuğu doğuyor elleri ellerime her değişinde.
Biliyorum, kirli sakalında aklanıyor şu akşam fenerleri.
Doğanın bütün şifrelerini çözmüş bir erdemin,
en ölümsüz hisleriyle kucaklıyor sevdiklerini.
Yaslandığım pencerenin önünden bir kere geçse derken
biliyorum, o da beni bekliyor elleri yüreğinde.
Sesini duymanın imkânsızlığı,
yüzünü görmenin yalnızca bir anlığına takılıyor çaresizliğim.
Bu yıldızlar onun için var, bu ay, bu karanlık sadece onun için.
Onun için içiyorum tiryakiliğimin son sigarasını.
Dertlerim onunla eriyor çayın içine düşmüş şeker misali.
Biliyorum, şimdi yüzümü çevirdiğim sokak bile özlüyor Onu.
İki hecelik adını, iki kere söyletmiyor bu iç çekişler.
Düşler Onunla karışıyor gerçeğe ve zaman, silahsız savaşmayı öğretiyor kendine.
Denizin dibindeki inciler kadar derinleşiyor her şey.
Arnavut kaldırımlarında yürümek, Onunla sadeleşiyor.
Ellerini sıkıp şehre en tepeden bakarken geçip gidiyor yükseklik korkuları.
Deklanşöre takılan en kaçamak bakışların adresi hep O oluyor.
Sayfalar dolusu yazsam, yeniden doğup tekrar tekrar yaşasam
Yinede tarifi olmuyor o en güzel elânın…
]