İş yerinde çay ve sigara aralarında denk gelirsem kitaplar ve sinema üzerine yapılan ayaküstü tüm konuşmaları can kulağıyla dinler, bildiğim bir şeyler varsa sırf arkadaşların anlatımlarını zenginleştirmek için ben de ara ara konuşurum
Bir de çocuklar benim anlatım şeklimi seviyorlar. Sanıyorum ayrıntıları, replikleriyle birlikte söyleyince hoşlarına gidiyor. Hal böyle olunca bir değil, iki sigara içmek zorunda kalıyoruz her muhabbette
Ancak bu seferki film muhabbetine dahil olamadım çünkü konuştukları filmi seyretmemiştim. Bizim Faruk -sen bu filmi nasıl kaçırdın? deyince -gözden kaçırmak istemezdim ama kaçsa da dünyanın sonu değil ya söz seyredeceğim dedim
Ekibin konuştuğu filmin ismi: The Man Who Wasnt There (Orada Olmayan Adam)
Her gece kitaplara sarılmak yerine, bu sefer bu filmi seyrettim. Baya da bir not alınca yazısını da yazayım istedim.
Film, 2001 yapımı ve Joel ve Ethan Coen kardeşlere ait. Nasılsa spoiler verme gibi kaygım da yok. Filmi bu zamana kadar seyreden etmiş, etmeyen de seyretmiş gibi okumuş olsun.
Evet, gelelim filmin analizine
Gözle görülemeyen bir quantum parçacığı ile kimsenin görmediği bir berber arasında ilinti kuran Coen Kardeşlerin, Ed Cranee biçtikleri rol mutlak değil, bir film-noir gereksinimindendir herhalde Çünkü kaderimizin fonksiyonunun karanlık ya da aydınlık yüzlerce olasılıktan birine çökmesinde tercihlerimizin ve fıtratlarımızın da etkisini yadsıya bilir miyiz?
Hiç sanmıyorum
Varolmaması gereken bir yerde, kendisini hiç de iplemeyen bir hayatı, orada olmayan kelimelerle tüketmeye çalışıyordu. Seçim yapma, fırsatları değerlendirme yaşını geride bıraktığını biliyordu. Ama sandı ki, küçük ve bir yere kadar adil olan kurgusunu hayatın kurgusuna eklemleyebilir. Sandı ki oynadığı oyun işe yarayabilir, sıradan insanlar da yırtabilir, pek de ahlaki olmayan bir yolla, zararsız bir ayrıcalık edinebilir. Ama kazın ayağı öyle değildi, fallarda çıkan balıklar gerçekliğin sularında yan yatar, kokuşurlardı Hayatın kurgusu elimdi, suç izafi, gerçeklik belirsiz.
Cinayet, Ed Cranein aklına gelebilecek en son şeydi
Efendim, Joel ve Ethan Coen kardeşlerin filmi The Man Who Wasnt There (Orada Olmayan Adam) noir hareketini noksansız temsil edecek bir yapıt. Son derece karanlık, üzücü, kara mizah yüklü bir film Orada Olmayan Adam: Ölümü yaklaşan birine neler hissediyorsun diye sorulduğunda açığa çıkan negatif enerji kadar kesif, neler hissediyorsun sorusu kadar sıkıcı ve sıradan pek çok aşina durumu şaşırtıcı ünlemlere dönüştürecek kadar da başarılı geldi bana
Kestiği saçların canlı bir organizma olduğunu düşünen ve onları kesip atarak aslında pek de iyi bir şey yapmadığı fikrinde olan Edin hayatı hakkındaki duyguları saçlara duydukları kadar naif değildi. Kayınpederinin berber dükkânında kayınbiraderi ile birlikte çalışan Ed, hayatının tümünü berber olarak geçirmek niyetinde değildir. Dükkâna gelen bir müşterisinin o dönemler için büyük bir atılım olarak görülen kuru temizleme projesi aklını çeler, ortaklık için gerekli olan 10 bin doları nasıl bulacağını bilmektedir. Karısının çalıştığı mağazanın patronu Dave ile kurduğu ilişkinin farkında olan Ed, Davee hitaben bir mektup yazar. Amacı Davee şantaj yaparak gerekli parayı vermesini sağlamaktır. Her şey savaş sonrasının, 1940lı yıllarını soluyan Amerikasında olduğu gibi, sakin, muti ve kolay olacaktır. Ancak olay neredeyse kaza sayılabilecek bir cinayetin işlenmesine kadar varır, Ed içine düştüğü mecrada daha birçok karanlık sırla karşılaşır. Çünkü gerçeklik dediğimiz şey sistemle sorunlarını mecburiyetten askıya almış, endişelerini derli toplu döpiyeslerinin ve takım elbiselerinin altına saklamış bu korkulu topluluk kadar aldatıcıdır. Herkesin başını emanet ettiği ama kimsenin fark etmediği berber Edin görünmezliğinin işe yarayıp yaramama olasılığı birbirine denktir. Hayatını yasaların getireceği adalete ve kendisi adına kararlar veren kuşkucu bir sisteme bırakmış, bir durum için en fazla iki ya da üç ihtimal öngörebilecek kadar köreltilmiş modern insan, nihai yörüngesini seçmeden önce diğer olasılıkları hızla tarayan ve kendisi için mümkün olan en iyi geleceği saptayan küçük quantum parçacığı kadar bile farkında değildir gerçeğin. Farkında olmasa da yaşar, kaderin onlarca yöne dağılmış görünmez rayları üzerinde Gözle görülemeyen bir quantum parçacığı ile kimsenin görmediği bir berber arasında ilinti kuran ve avukat karakteri dolayımıyla açıktan Heisenbergin Quantum mekanikleri için getirdiği Belirsizlik Prensibine atıf yapan Coen Kardeşlerin söz konusu ilintiyi kara film türü içinde belirginleştirmeleri Kardeşlerin kişisel tercihleri olsa gerek Çünkü Belirsizlik Prensibine göre insan öngörülemez onlarca, belki yüzlerce olasılık içinde savrulan mutlak bir zavallı, mutlak bir mahkûm değil Çünkü aynı anda sınırsız sayıda ve yerde olabilen elektron bir parçacığa, mesela bir protona çarparsa eli ayağı düzgün bir hidrojen atomu meydana getirebilir. Yani dalga fonksiyonunun kara, kötü, çıkışsız noktalara çökme olasılığı aydınlık, mutlu geleceklere çökme olasılığına eştir. Yörüngesini değiştirmek isteyen bir quantum parçacığı gibi, kendisi için mümkün olabilecek en iyi olasılığı farkında olmaksızın araştıran Ed Cranei bulunduğu noktaya getiren en önemli pay onun fıtratı ile de ilgili olduğu çok açık aslında.
Billy Bob Thornton Basit Bir Plan, Bıçak Sırtı ve Kesişen Yollar filminde olduğu kadar başarılı; iyinin ve kötünün, şiddetin ve nahifliğin aynı anda aynı bünyede yaşabileceğinin bir delili gibi duran yüzü, Orada Olmayan Adamın konsepti için biçilmiş kaftan. Yine bir Ethan-Joel Cohen yapımı olan Fargoda da izlediğimiz Francis McDarmond ailesinden, geçmişinden, kendisinden velhasılı hiçbir şeyden memnun olmayan ama bunu güçlü kadın maskesi altında gizlemeyi başaran Doris rolünde harika bir performans sergilemişti. Filmin siyah beyaz olması, ışığın keskin kontrastlarla değil, yüzeylerin sınırlarını neredeyse belirsizleştirecek kadar yumuşak tonlamalarla kullanılması ilgiyi olgu ve olaylardan çok kişilere ve onların bilinemez dünyalarına çekiyor ki bu da kardeş yönetmenlerin istediği şeydi zaten. Vardığı nokta tartışılır olsa da, kayda değer donelerle oluşturulmuş sağlam bir senaryosu var Orada Olmayan Adamın. Cannes film festivalinde birincilik ödülünü -yine Heisenbergin ilkelerine gönderme yapan- David Lynchin Mullholand Driveı ile paylaşan Orada Olmayan Adam, burada olan form ve temalarla ortaya çıkabilmiş en iyi filmlerden biri desem sanıyorum realiste bir tespitte bulunmuş olurum. Filmin, çıkardığı belayı eline yüzüne bulaştıran, içinde bulunduğu aileden ve yaptığı işten epey sıkılmış orta halli bir adam üzerine kurulu olması yönetmenlerin önceki filmlerinden biri olan Fargoyu epey anımsatıyor Gerek final, gerekse baskın olarak görülen suç-ceza ve adalet örgüsünün 1946 yapımı meşhur Postacı Kapıyı İki Kez Çalar filmini hatırlattığını da söylemem gerekir. Bu benzeşme aslında çok doğal, çünkü Coen Kardeşler filme adını veren romanın yazarından, James M. Cainin dünyasından övgüyle söz etmişlerdi
Filmden bir replik:
Bir hayalettim; ne ben kimseyi görüyor, ne de kimse beni görüyordu. Daris ile konuşmazdık. Bu o kadar da garip değil. Garip olan o öldükten sonra onunla konuşmak istemem. İstemediğim sırlarla yapayalnızım. Anlatmaya niyetim de yok zaten
Seyretmemiş ve seyretmeyi düşünenlere şimdiden iyi seyirler diliyorum en iyisinden, en güzelinden