Bunaltıcı sıcakların başladığı, toprağın tozunu buhrana katıp üzerimde yoğunlaştığı bir günde, kalemin mürekkebi bile en uca kaçarak kendi karanlığını (sessizliğini) arıyor. Fakat böylesine bıkkın, bedbaht, sıkıcı ve de mutlak boşlukta olan bir havada bile zamanın anlamsızlığını taçlandıran karakterler benliklerini yitirmeden, yerlerini koruyor.
Tanrının lanetlenmiş kullarını bir başına bıraktığı gibi bu insanlarda kendilerini imgelere kaptırmadan yerden kalkan kahverengi toz zerrecikleriyle neşeli, sırıtkan ve aptalca gülüşlerini sürdürüyorlardı. Ruhları berraklığını yitirmiş ucuz umarsızlıklarında dolanıyordu. Bu tipler bir zamanlar bizim dostumuz, tanışığımız, sevdiğimiz, hem hal olduklarımız, idi. Şimdi duygularımızın bu denli değişmesinin sebebi , hislere kendimizi fazlasıyla kaptırmamızdan ve modern insanın yalnızlığından sıyrılmak istemesinden ötürü ortaya çıkan bir nevi hüsrandır.
Yalnızlığımız asıl olması gereken, sevgilerin üst mertebesinde duracağı yerde şimdilerde istenmeyen, sakınılan bir olgu haline geliyor. Fakat insanın en iyi dostu yine kendisi olmalı, bunu tecrübelerle sabitlemek o kadar da mühim değil. Bu tarz şeyler (hissi) tekrardan başka bir şey değil. Aslında olmaması gereken kişilere kendimizi kaptırıp, duygularımızı onlara açıp, benliğimizden ödün verip onlarla paylaşmamız, bizleri küçük düşürmekten başka bir şey yapmıyor. Dostlar olmadan yani bir başkasının bizi övmesine gerek olmadan (dostluk birbirini pohpohlamaktır bir bakıma) gayet mühim bir yaşam sürdürülebilir. Menfaatin had safhada olduğu bir zamanda sevginin, güvenin ne gibi bir değeri olabilir ki ?!
Ve doğru insanlar şimdilik uzaklarda, yerlerini acizler tutuyor. İmgesiz ve berrak olanlar henüz gelmedi, bir bahar sabahı ya da gecenin serin rüzgarıyla beraber gelmesi bizleri mutlu kılabilir, gibisinden düşüncelere dalmak pragmatik varsayımcıların işidir, bize göre değil.
Dili geçmiş zamanın cüretine ve ucuzluğuna kapılmış bir kimse olarak, yalnızlığımı taçlandırıyorum. Elveda aptalca şeyler!