"Yazarlık, boş zamanlarınızda bir cehennem yaratmak ve sonra orada kaybolmaya randevu vermektir." — Franz Kafka"

Yaratılışın Amacı ve Evrim Hipotezinin Çürütülmesi: Kuran’ın Perspektifi ve Bilimsel Gerçekler

Bu metin, insan ve evren yaratılışının tesadüfi olmadığını, yüksek bir amaç doğrultusunda şekillendiğini savunuyor. Kuran'dan alıntılarla desteklenen anlatımda, Mü'minun Suresi 115. ayeti özellikle vurgulanarak, varoluşumuzun boşuna olmadığı ve her varlığın bir amacı olduğu fikri işleniyor. İnsanın Allah'a kulluk etmesi ve O'nu doğru şekilde takdir etmesi, yaratılışın temel amacı olarak sunuluyor.

yazı resim

**İnsanoğlu, varoluşunun ve çevresindeki her şeyin bir amacı olduğunu derinlemesine düşündüğünde, bu gerçeği hem inançları hem de bilimsel bulgular aracılığıyla kavrayabilir. Kuran’da bu tema birçok ayetle vurgulanmış, insanın ve evrenin yaratılışının tesadüfi değil, yüksek bir amaç doğrultusunda şekillendiği belirtilmiştir. Evrenin, canlıların ve insan bedeninin her bir detayında gizli bir hikmet vardır. Kuran, insanın ve tüm evrenin yaratılışının belirli bir amaca hizmet ettiğini açıkça ifade etmektedir. Bunun en net örneklerinden biri, Mü’minun Suresi'nde yer alır: “Peki sizi sadece boşuna yarattığımızı ve sizin bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun Suresi, 115). Bu ayet, insanların sadece boşuna yaratılmadığını, her bir varlığın bir amacı olduğuna dikkat çeker. Yaratılışın amacı, insanın Allah’a kulluk etmesi ve O’nu doğru şekilde takdir etmesidir. Kuran, bu gerçeği başka ayetlerle de pekiştirir. Hicr Suresi'nde Allah, "Ve biz gökleri ve yeri ve bunlar arasındakileri ancak hak ile yarattık. Ve şüphesiz ki o saat gelecektir..." (Hicr Suresi, 85) diyerek, evrenin ve canlıların bir anlamı ve amacı olduğunu bildirir. Bu amacın, insanın Allah’ı tanıyıp O'na yönelmesi olduğu vurgulanmaktadır. İnsanın yaratılışı, sayısız detayla örülmüş olup her bir unsurunun bir amacı vardır. Gözümüzün, kulağımızın, burnumuzun, her bir hücremizin ve hatta hücrelerimizdeki iyon kapılarının, DNA’daki nükleik asit sıralamalarının, sinir ağındaki bağlantıların hepsi belli bir hikmet doğrultusunda yaratılmıştır. Kuran, insan bedenindeki bu ince düzeni şöyle anlatmaktadır: “... Ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf Suresi, 16). Bu ayet, Allah’ın insanı ne kadar yakın ve detaylı bir biçimde yarattığını, her an onun yanında olduğunu anlatır. Bununla birlikte, Al-i İmran Suresi'nde de Allah’ın varlığına, kudretine ve insanın yaratıcısına karşı takdirin önemi vurgulanır: “Onlar ki ayakta, ve oturarak ve yanları üzerineyken Allah'ı anarlar. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler. Efendimiz bunu boşuna yaratmadın. Sen yücesin bizi ateş azabından koru. ” (Al-i İmran Suresi, 191). İnsan, çevresindeki evrenin ve kendisinin yaratılışındaki hikmeti kavrayarak, Allah’a yönelmeli ve O’na şükretmelidir. Evrim hipotezi, özellikle Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eseriyle 19. yüzyılda bilim dünyasında yaygınlık kazanmıştır. Ancak evrim hipotezi, insanın ve tüm canlıların tesadüfen, doğal süreçler sonucu ortaya çıktığını savunarak yaratılış gerçeğini reddeder. Darwin’in hipotezine göre, canlı türleri ortak bir atadan türemiş ve zamanla küçük değişimlerle çeşitlenmiştir. Ancak bu hipotez, bilimsel açıdan birçok ciddi sorunu beraberinde getirmiştir. Darwin’in hipotezinin temel iddialarından biri, cansız maddelerden ilk yaşamın tesadüfen ortaya çıkmasıdır. Ancak bu, biyolojinin en temel kanunlarına aykırıdır. Örneğin, Louis Pasteur, yaptığı deneylerle, "canlılar ancak canlılardan türer" ilkesini ispatlamıştır. Yani, cansız maddelerden hayatın tesadüfen oluşması mümkün değildir. Pasteur, evrim hipotezinin bu iddiasının bilimsel olarak geçersiz olduğunu ortaya koymuştur. Darwinizm’in bilimsel başarısızlıkları, fosil kayıtları ile de çürütülmüştür. Evrim hipotezinin öngördüğü gibi, fosil kayıtlarında ara formlar bulunamamıştır. Bunun yerine, fosil kayıtları, farklı türlerin bir anda, eksiksiz olarak ortaya çıktığını gösteren net bir tablo sunmaktadır. Bu durum, yaratılışın bir düzenle ve hikmetle yapılmış olduğuna işaret etmektedir. Evrim hipotezi, canlıların nasıl evrimleştiğini açıklayamadığı gibi, yaşamın nasıl başladığı sorusuna da net bir cevap verememektedir. Hipotez, ilk yaşamın nasıl başladığını ya da bu yaşamın nasıl evrimleşerek bu kadar farklı türlere dönüştüğünü açıklayamamaktadır. Ayrıca, evrim hipotezinin iddia ettiği mekanizmaların bilimsel olarak doğruluğu kanıtlanmamıştır. Örneğin, fosil kayıtları evrimin önerdiği sürekli ve yavaş değişimleri desteklememektedir. Ayrıca, biyolojik türlerin evrimsel süreçlerde nasıl bir değişim gösterdiği konusunda da kanıtlanmamış bir çok iddia vardır. Evrim hipotezi, biyolojik çeşitliliğin yalnızca tesadüfler sonucu ortaya çıktığını öne sürse de, her türün sahip olduğu karmaşık biyolojik yapılar, bunların yaratılışı ve işlevi, aslında bir yaratılışın işaretidir. Kuran’da açıkça belirtilen yaratılış amacı, insanın kendisini ve çevresini anlaması, Allah’a yönelmesi ve O'na şükretmesidir. İnsan, yaratılışındaki her bir detayda bir hikmet ve amaç görmekle yükümlüdür. Bu anlayış, insanı daha derin düşünmeye sevk eder ve yaşadığı her anın bir anlam taşıdığını fark ettirir. Darwinizm gibi hipotezler, bu amaca ve evrendeki düzene aykırı olsa da, bilimsel bulgular ve Kuran’ın ışığında, yaratılış gerçeği tüm gücüyle kendisini gösterir. Bilimsel keşifler, yaratılışın hikmetini ve Allah’ın kudretini daha da görünür kılarken, evrim hipotezi giderek geçerliliğini yitirmektedir. İnsan, bu dünyadaki varlığının bir amacının olduğunu anlamalı ve bu amaç doğrultusunda yaşamalıdır. Kuran, insanı hem düşünmeye hem de ibadet etmeye davet eder, çünkü her şeyin bir yaratılış amacı vardır ve bu amaca ulaşmak insanın en yüksek görevidir.
**

Yorumlar

Başa Dön