Benim adım Yeter.
Dokuz kardeşin en küçüğü,
El bebek, gül bebek sanmayın,
Farkına bile varmadılar büyüdüğümün.
Şansım varsa ağabeyimin ablamın
Yırtılmadan küçülür ayakkabıları
Beni unutmazlarsa eğer sofra da,
Benden önce kapmazlarsa ekmeğimi,
Bir iki lokma yemekte yerim o gün.
Zaten sayılı girerdi evimize lokmalarımız,
Ekmek arası ekmekti çoğu kahvaltımız.
Eğer şanslı günüyse babamın,
Ekmeğimizin arasına bir lokma peynir,
Birkaç zeytin, biraz pekmez.
İşte o gün bayram ederdi midemiz.
Tavuk, et yemekleri.
Pek girmezdi bizim eve.
Patlıcanı sakladım kaç kere et diye.
Annem dayak yedi bir gün babamdan
Tavuğu kesti, yedirdi bize, diye.
Üzülme anam beğenmemiştim zaten,
Soframa ne koyarsan koy, yerim ben.
Çırpınırdı ana baba yüreği,
Ellerinden geldiği kadar yetiştirdiler bizleri.
Yorgun yüzleri, genç yaşta kırışmış elleri,
Erkenden beyazlaşmış saçları,
Yinede eksik olmayan gülüşleri,
En çok ben öperdim babamı, annemi.
Dokuz kardeşlerin en küçüğüydüm,
Yani, en sonuncusu.
Tekne kazıntısı derler ya,
En büyük ağabeyim Mehmet.
En küçük ben, Yeter.
İsimlerimiz karışırdı hep birbirimize,
Fark etmezdi Ahmet yerine Mehmet dese.
Yatardık üst üste.
Ağlardım yer kalmazdı bana,
Alıştım oturduğum yerde uyumaya.
Şanslıydım, en şanslı kardeşlerden biri,
Çünkü küçüktüm.
Zaman zaman, unutulsam da bir kenarda,
En büyük ağabeyim yazdırdı beni okula.
En güzel elbisem siyah önlüğüm, beyaz yakam,
Lüks sayardım beyaz çorabımı, kırmızı pabuçlarımı.
Yolum uzun olsa da okuluma.
Çamura saplansa da ayakkabılarım,
Donsa da kirpiklerim soğuktan,
Buz kesse de ellerim,
Yinede kitaplarımı bırakmadım.
Dedim ya, kardeşlerin en küçüğü ben
En şanslıları da ben.
Kimisi döver, kimi yedirir, giydirir,
Kesin hepimiz birbirimizi sever.
Herkesin bir yarası vardır, duygusal,
Biz yapamadık sen yap,
Ben okumadım sen oku der ağabeyim, ablam,
Dokuz kardeşin en küçüğü ben,
Hepimiz için söylüyorum, ismim gibi YETER.