"“Yazarlık, kelimelerle oynamak değil, kelimelerin sizinle oynadığı bir türlü anlam veremediğiniz oyun.” – Franz Kafka"

Yönetilen ve Yöneten: Adaletin ve Eşitliğin Temel İlkesi

İnsanlık tarihinde yönetim ve adalet ilişkisini İslami perspektiften ele alan bu metin, yöneticiliğin bir ayrıcalık değil sorumluluk olduğunu vurguluyor. Kur'an'ın adalet, eşitlik ve hizmet anlayışına dayalı yönetim ilkelerini hatırlatarak, yöneticinin halkın emanetçisi ve hizmetkârı olması gerektiğini, güç ve otorite hırsının İslam'ın temel ilkeleriyle çeliştiğini anlatıyor.

yazı resim

**Tarih boyunca insanoğlu, bir düzen içerisinde yaşama ihtiyacı hissetmiş ve bu düzeni sağlamak adına yöneticiler tayin etmiştir. Ancak zamanla bu düzenin sağlanmasında adaletten sapmalar, güç ve otorite hırsı gibi zaaflar ortaya çıkmıştır. Yönetici ile yönetilen arasındaki ilişkinin temeli, Kur’an ışığında adalet, eşitlik ve hizmet anlayışına dayanır. Ancak bu değerler çoğu zaman unutulmuş, yönetilenler köle, yönetenler ise efendi gibi davranmıştır. Bu durum, İslam’ın ortaya koyduğu ilkelerle bağdaşmamaktadır. Kur’an, yöneticiliği bir ayrıcalık değil, bir sorumluluk olarak görür. Allah şöyle buyurur: > “Şüphesiz Allah emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 4:58) Yönetici, halkın emanetçisidir. Bu emanet, halka hizmet etmek ve adaletle hükmetmektir. Yönetici olmak, bir gücün sahibi olmak değil, halkın hizmetkârı olmaktır. Halife Ömer’in sade yaşantısı ve halkıyla bir arada olma anlayışı, bu sorumluluk bilincine en güzel örnektir. Sasani elçisinin Halife Ömer’i bir ağacın altında uyurken bulması, adaletin ve tevazunun sembolüdür. Yönetici, halktan üstün değildir; halkın bir parçasıdır. Kur’an’da, bireylerin düşünme ve sorgulama yeteneğini kullanması sıkça vurgulanır: > “Bilenlerle bilmeyenler eşit midir?” (Zümer, 39:9) Bu ayet, bireyin eğitim ve bilgiye önem vermesi gerektiğini vurgular. Halk, sadece bir topluluğun üyesi değil, aynı zamanda hak ve sorumluluklarının farkında olan bir vatandaş olmalıdır. Geleneksel yapılar, bireyi sorgulamaktan uzak tutar ve itaat kültürünü aşılar. Ancak İslam, körü körüne itaati değil, akıl ve vahiy ekseninde hareket etmeyi öğütler. Oy kullanmak, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Yönetimi emanet edeceğimiz kişileri seçerken bilgiye, liyakate ve adalete bakmamız gerekir. Kur’an’da, emaneti ehline vermenin önemine dikkat çekilirken, bireyin bu konuda duyarlı olması gerektiği belirtilir. Ancak bugün, siyasetten bihaber, herhangi bir analiz yapmayan bireyler oy kullanmakta ve bu da adaletsiz yönetimlere yol açmaktadır. Kur’an, insanın yalnızca Allah’a kulluk etmesi gerektiğini belirtir: > “Ve cinleri ve insanları bana kulluk etmeleri dışında yaratmadım.” (Zariyat, 51:56) Bu ayet, insanın yalnızca Allah’ın kulu olduğunu ve hiçbir insana boyun eğmek zorunda olmadığını açıkça ortaya koyar. Ancak tarih boyunca, güç sahibi yöneticiler halkı boyun eğmeye zorlamış, bu da İslam’ın insan onurunu yücelten ilkeleriyle çelişmiştir. Bir yönetici, bir bireyi davranışından dolayı azarlama hakkına sahip değildir. Çünkü onun görevi halka efendilik değil, hizmet etmektir. Bir toplumun adalet ve refah içinde yaşaması, hem yönetici hem de yönetilenin bilinçli ve sorumlu davranmasına bağlıdır. Yönetici, gücünü halktan aldığını ve halkın hizmetinde olduğunu unutmamalıdır. Yönetilen ise haklarını bilmeli, sorgulamalı ve adalet talep etmelidir. Nebimiz Muhammed’in hayatı, yöneten ile yönetilen arasındaki ideal ilişkiye dair en güzel örnektir. Nebimiz Muhammed, hiçbir zaman halktan üstün bir konuma geçmemiş, onlarla aynı sofrada oturmuş ve aynı hayatı paylaşmıştır. Sonuç olarak, İslam’ın ortaya koyduğu adalet ve eşitlik anlayışını yeniden hatırlamalı ve bu ilkeleri hayata geçirmeliyiz. İnsan, yalnızca Allah’ın kuludur ve kimsenin karşısında el pençe divan durmak zorunda değildir. Yönetici, halkın hizmetkarıdır; halk ise bilinçli bir vatandaş olarak haklarını savunmalı, sorgulamalı ve adalet talep etmelidir.**

Yorumlar

Başa Dön