Evleri pür sıcaktı. Üstüne titreyen anaları!
doktorları, bakıcı ve müdür babaları.
Gördüğünüz görüntüler koca koca uyduruktan, kuyruklu yalandı. Daha geçen gün şefkatten baygınlık geçirmişti o minicik başları… görenler vardı.
Elleri!
yumuk yumuk ellerini tutmuş pedagoglarıyla, oyunlar oynamışlardı.
Zaten burası da bir yuvaydı. Çünkü kapılarına büyük büyük puntolarla ÇOCUK YUVASI yazmıştı üstten mühürlü bakanları!
Bakın duvarlara!
yaptıkları rengarenk suluboyaları, karası, erguvanı, alı …evet kırmızı şapkasıyla ormanda kaybolan kız masalını anlatan masalcılarıyla uyumamışlar mıydı?
Düşleri, yatakları, pembeden halıları, geleceğe açılan camları, en ince detayıyla düşünülmüş sırtlarını dayayacakları vatanları
Ayıptı!
Senaryosu bu kadar titizlikle yazılan ve iman gücüyle kötü kadın rollerini oynayan analara!
vurulan medya şamarı.
Hem hükmü hükümsüz kılan en muhkem şey değil miydi halkın kararları?
Çocuklar dövülmez, çocuklar bir gül goncası
Sevilesi yanları saf ve temiz bakışları …
Bilmiyorlar mı?
en dipten en zirveye koltuk altlarında büyüttükleri kıldan postların zamanda tek tek yolunacağını
Olmaz olmaz
olmaz olur
olur mu olur
demeyin
Hiç olur mu?
kırılası ellerin tutunacakları dalları böylesine kırdığını.
Burada Ağlayın şimdi.
Filmin En dramatik yanıydı başı başla yarılan Çocukların çığlıkları.
Ayşe Keskin /Trabzon- 2005