///@ruzsuzrubâiler \*\*\*
yansak kapkara olsak ne değişir senin için parlasak nûr olsak ne farkı var /
yansak kapkara olsak ne değişir senin için parlasak nûr olsak ne farkı var /
kuyusundayız Yusuf' un köle olmaya râzıyız / kardeşlerimiz nerde onlara da sarılırız
sılaya varmaya gücüm kalmadı / attığım son adım önünde bitti /
insan çiçek misâli solar gün verdikçe hayâta / en güzel kokusunu bırakır aşkında
bir aşk söyletebilir bir aşk bu kadar sözü / bir aşk doldurabilir ancak
yandın da ne anladın aşka dair ateş yok ne de su söndürmeye uğraşma /
ne farketti özgür kaldım da / yaşayıp durdum kendi dünyâmın zindanlarında
herkes kendine yontar seni / önce keyifle okşar alır karşısına kelleni
üstüm başım kan revân / kendimle savaşmaktan / ''dur'' dedi
herkes kendi derdinde yârim yok kimsede sana verecek fazladan bir dilim / bir
kadehe doldur sâki / acıları hüzünleri / bir tek ver
nakışı kelebeklerin kanatlarından öğrendi / işledi sonra çelimsiz kollarına /
hep içime gömmüşüm hayatı / örtmüşüm üstünü tenimle / karanlık
ne zormuş kaybetmek gerçek bir dostu ne de soğuk / çakılan gözlerime o
kulpsuz bir çömlek gördüm pazar yerinde bu gün / oturmuş bir köşede ağlıyordu
pırıl pırıl akan hayat pınarıdın / neler yitirdin a canım /
hasret gelmek hasret gitmek bilinmez bir diyârdan bir diyâra / gelirken O 'na
yer gök şarap olsun dilersen / sarhoşluğum şaraptan değil bilirsin ki senden
kalbindeki sunakta yaktılar cesedimi / vücûduna dağıldı küllerim kırmızı /
yaşadım işte ne yapsaydım ya vursa mıydım kendimi içimde sen varken / yaşlandım
kalbinden sızanları mürekkebe bulayan biriyim...
uzaklardan geliyorum yüzüm gözüm toz toprak yırtık pırtık üstüm başım susamışım en çok biraz da acıkmış teselli için değil ulaşmak içindi kapına başım önde geliyorum uzaklardan...
istanbul
bazen kendim