Seval Deniz Karahaliloğlu

Öpülesi "Yastık Adam" Öyküleri : Kayıp Ruhlara Masallar

Michal “Üç çocuk öldürmüşüz idamdan kurtaracağız ha. İyimiş valla. Anladığım tek şey hiçbir şey anlamadığım. Çok komiksin” Yaa ne kadar şirin bir durum. Bu kadar da basit! “Yastık Adam” ruhları sakatlanmış bütün çocuklara adanmış bir öykü. İnsanın içindeki kötülük ve iyilik arasındaki evrensel mücadele. Bu savaşta “kötülüğü alt

"Bana William Deyin" Diyor Oscar : Zafer Diper

Bugün “iyi bir tiyatro” varsa, bunu gizli kalmış Oscar’lara borçluyuz. Onların tiyatro aşkına. Hayatlarını gözlerini kırpmadan tiyatroya adayışlarına. O adayıştaki dürüstlüğe ve cesarete. Oscar’ların hatırına tiyatro yapmak. İnadına tiyatro yapmak. Hele de günümüz koşullarında. Üstelik kaliteli ve “iyi tiyatro” yapmak.

Cardenio : Shakespeare"in Önce Unutulan ve Sonra Tekrar Hatırlanan Eseri

Cardenio’nun kaderinde hep “unutulmak” sonra “yeniden hatırlanmak” ve “yeniden unutulmak” var. İlk defa, Shakespeare’in imzasıyla 1824 yılında basılan oyun, sonraları unutuluyor. Oyun uzun bir kış uykusundan sonra tekrar hatırlanıyor. Sırasıyla, 1875, 1892, 1910, 1978 ve 1994 yıllarında tekrar basılıyor. Bu sefer artık “unutulmamak üzere”, Türkçe basımıyla birlikte tiyatro

Bütün Zamanların Avaresi

Hava soğuk. Rüzgar giderek sertleşir. İhtiyar Adam ayağa kalkar nasıl korunacağım diye düşünür. Çöp kovasının kapağını açar ve içine girer. Avare, ihtiyarı aranır. Nereye gitti bu? Ortalarda yok. Avare çöp kovasını çalar. Tık, tık, tık... Orada kimse var mı? Çöp kovasının kapağı açılır ve ortaya bir tabela daha

Tango Metropolis : Tutkunun Adı Kırmızı, Hayatın Rengi Tangodur…

Eşcinseller. Madalyonun diğer yüzü. Ayaklar, adımlar birbirini takip eder. Sokağın dili sert, haşin. Söylenecek sözler açık, net. Sokaktaki sıradan adam bir yerden bir yere koşturur. Gündelik hayatın ritmi içinde an gelir sevgiler kaybolur. An gelir, şehir adamı yutar. Sukut zamanı. Artık havaya sadece bandoneon hakim. Bandoneonun bir ruhu

Küçük Yeşil Kurbağa Kim Öper Seni?

Sevilesi mavi - yeşil kurbağalar gibi hep öpülmeyi bekleyelim. Kimse bizi öpmese bile zararı yok. Biz yine yüzümüzde maskelerimiz, hoplar, zıplar, gerilir, en iyi atlayışlarımızı yaparız, yüzümüzde en iyi gülümsememiz. Hareketler kurgusallaşır. Kurgu bebekler otomata bağlar. Estetik küçük kurbağalara dönüşür. Mavi - yeşil kurbağalar atlar, zıplar, hoplar, döner,

Dumana Boğulan "Romeo ve Juliet"

Oyunda en çok zevk aldığım sahneler, birinci bölümde Mercutio (Gürol Tonbul), Romeo (Tamer Yılmaz) ve Benvolio'nun (Mehmet Demiralp) bir arada olduğu sahne. Dumanın olmadığı, gök gürültüsü efektinin duyulmadığı, müziğin sesinin açılmadığı “sessiz sakin bir beş dakika”. Bu üç sanatçı “sadece oyunculuklarıyla”, beni alıp Romeo ve Juliet oyununa götürdüler.

Sadece Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan Değil, Aslında Hepimiz "Tecritteyiz"!

Türkiye’nin aydınları, gazetecileri, bilim adamları, akademisyenleri, yazarları nedenini bilmedikleri “sözde garip suçlardan” yıllardan beri cezaevindeler. Onlar terörist değil. Hiç kimseyi öldürmediler. Soygun yapmadılar. Kimseyi gasp etmediler. Sadece düşüncelerini söylediler. Üstelik, haklarındaki iddianame daha okunmadı bile. Yani, nedenini bilmeden içerde “çürümeye” terk edildiler. İddianamenin okunmasının bile çok uzun bir

Karin Schafer, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Bir Sergiden Tablolar

Karin Schafer Mussorgsk’nin müziğini dinlediğinde, müziğin ruhunu en iyi 20. y.y. sanatçılarının eserlerinin yansıtacağını düşünür ve Alberto Giacometti, Niki de Saint Phalle, Friedensreich Hundertwasser, David Hockney, Wassily Kandinsky, Marc Chagall, Andy Warhol, Pablo Picasso, Paul Klee, Georgia O’Keefe, Joan Miro, Martin Kippenberger, Christo und Jeanne Claude’un eserlerinden esinlenerek

Siz Hiç Modayı Takip Etmez Misiniz? Marx Şimdi Çok Moda! Takunyalı Sadaka İmparatorluğu Yıkılıyor : Kapitalizm Öldü, Yaşasın Marx!

“Bu kadar çok kişinin gelmesini beklemiyordum. Marx öldü diyen salaklar ordusu size engel olamadı demek” diye söze girdi Genco Erkal. Üstelik, tam da oyun kaldırıldı derken. “Özellikle yoğun istek üzerine” tekrar İzmir Narlıdere Kültür Sanat Merkezi’nde sahnelenen “Marx’ın Dönüşü” oyununda.

Ali Poyrazoğlu : Ne İşimiz Var Tanımadığımız Adamlarla?

Mitomani hastalığına yakalanmış bir toplumda, tanımadığımız adamların arasında sıkışıp kaldık. Başımızı suyun üzerinde tutabilmek için bir takım hikayeler yazıyoruz. Sonra kendi uydurduğumuz bu hikayelere, kendimiz inanıyoruz. Çünkü gerçeklerle yüzleşmek yerine, kendi hayatlarımızı, özümüzü ret ettiğimiz için “işimize öyle geliyor”.

Üç Kadın, Üç Ressam, Üç Özgür Ruh

Bakan ama görmeyen insanlardan farklı olarak, bu üç kadın dünyayı akıl ve gönül gözleriyle görüyorlar. Bu üç kadın, sokakta yürürken bu ağaçlar, bu evler nereye doğru gidiyor; görüyorlar. Gölgeler nereye doğru uzar; biliyorlar. Resmettikleri nesnelerin nereden ışık aldığını yüreklerinde hissediyorlar. Şimdi sokakta yürürken görerek, inceleyerek dolaşıyorlar. Hayatı resmin

Paris"te "Art En Capital 2010" da Beş Türk Ressamı : Biz de Varız!

Anayasanın değiştirilmesi, türban, laiklik derken Türkiye, ağır gündemi ve uluslar arası platformda her gün yaşadığı olumsuzluklarla tarihinin en hassas döneminden geçiyor. Böyle bir ortamda, maalesef bir çok kişiye göre sanat “düşünülecek en son şey”. Tepki vermek. Karşı çıkmak. Hayata karşı duruşunu göstermek. Sanatçı olarak, “ben de varım!” diyebilmek.

Başa Dön