Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Siyasal iktidarın Cumhuriyet kutlamalarının kendi istekleri doğrultusunda belirli yerlerde yapılmasını istemeleri ve sair yerlere izin vermemeleri, buna mukabil Cumhuriyetçi çevrelerin de alternatif kutlama adı altında iktidarın gösterdiği alanlarda değil de tarihi mekânlarda yapmak istemeleri yeni bir “krizin” doğmasına zemin hazırladı. Siyasal iktidarın, siyaset yapma biçiminin müthiş bir manipülasyon eseri olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Atılan her adımın ne getireceği, ne götüreceği ve bundan siyaseten nasıl yararlanacağı çok iyi hesap edilmektedir. Bunun yanında Cumhuriyetçi kesim de semboller üzerinden tepkilerini gösterecekleri bir mecra aradıkları için sözü edilen kısır zıtlaşma her iki tarafın da bir müddet çalacakları enstrüman haline gelmiştir. Fakat bu zıtlaşmadan ya da suni gündemden zararlı çıkan her zaman Cumhuriyetçi kesim olmuştur. Siyasal iktidar oyunu her daim artırmayı bilmiştir. Her iki kesimin de Cumhuriyeti kullanmaları, yıldönümlerinde farklı gerekçelerle “kriz” çıkarmaları ne anlama gelmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, siyasal iktidarın Cumhuriyet kavramı ve sembolleriyle sorunu olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda da, Cumhuriyet ile ilgili her şeyi minimuma indirmeyi, halkın dimağından bu simgeyi silemese bile unutturmaya çabaladığı gün gibi aşikârdır. Siyasal iktidarın bu çabası, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Osmanlı geçmişinin yok sayıldığı ve meşruiyetin yakın geçmişte değil de uzak geçmişte arandığı Kemalist iktidarın siyaset anlayışıyla fazlasıyla paralellik göstermektedir. Siyasal iktidar, Cumhuriyet ile gerçek anlamda hatalarıyla, günahlarıyla yüzleşmeyi ve geleceği inşa ederken bu hatalara düşmemeye çalışacağı halde, unutturma, yok sayma ve belirli tarihsel şahsiyetler üzerinden güya Cumhuriyet eleştirisi yapmayı yeğlemektedir. Bu çabalar, Siyasal iktidarın siyaset anlayışı ve topluma bakışı bağlamında aslında Yeni-Kemalist olarak nitelenebilecek bir hareket olduğunu göstermektedir. Toplumu yukarıdan aşağı biçimlendirme, kendi doğrularını topluma gerekirse zor yoluyla dayatma, muhalefete tahammülsüzlük, basın yayın üzerindeki baskı kurma gibi tipik Kemalist siyaset anlayışını bugünkü siyasal iktidar adeta miras yoluyla devralmıştır ve idame ettirmektedir. Cumhuriyet kutlamalarının, iktidarın gösterdiği alanlarda kutlanması yolundaki dayatması ve Cumhuriyetçi kesimin de bu dayatmaya karşı çıkarak alternatif kutlamalar yapacağını ilan etmesi ve bu bağlamdaki tartışmalar nasıl yorumlanmalıdır. Daha önceki yıllardaki Cumhuriyet mitingleri ve sonuçları hatırlandığında bu kısır döngü neye işaret eder. Sorulması ve yanıtlanması gereken soru budur. Cumhuriyetçi kesimin toplumun gerçek sorunları üzerinden değil de Cumhuriyet sembolleri üzerinden siyaset yapması ya da muhalefet etmesi hiçbir sonuca ulaşmadığı gibi muhalefet ettikleri iktidarı güçlendirmekten başka bir şeye yaramamaktadır. Bu hareketin ya da siyasi kesimin pratik faaliyetlerinin sonucu budur. Bir de Cumhuriyetçi kesimin Cumhuriyetten ne anladığı sorgulanmalıdır. Cumhuriyet biçimsel olarak halkın kendilerini temsilen seçtikleri milletvekilleri aracılığıyla temsil edilmesidir. Yaygın tanımıyla halkın kendi kendini yönetmesidir. Bu tanım demokratik bir toplumun oluşumunun koşullarından biridir. Özsel olarak ise aslolan demokrasidir. Halkın yönetime katılımı, iktidarın denetimi, bağımsız medya, üniversiter özerklik vb daha sayılamayacak kadar birçok işlev demokratik toplumun olmazsa olmazlarındandır. Cumhuriyet rejimiyle idare edilen her toplumun demokrat bir toplum olduğundan bahsedilemez. İran İslam Cumhuriyeti tipik bir örnektir. Bu itibarla Cumhuriyetin kuruluş sürecini ve bu süreçteki politik pratiği, Türkiye toplumunun geleceğini ipotek altına alacak biçimde kapsamasını istemek demokrasiyle bağdaşmadığı gibi, anakronizme düşmek olur. Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki politik pratik ve bunun anti-demokratik uygulamaları günümüze rehber olamayacağı ve savunulamayacağı gibi eleştiriye açık olmak da geçmişin sağlıklı bir değerlendirmesinin yapılması açısından elzemdir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, Cumhuriyetçi kesim ve siyasal iktidar Cumhuriyeti tarihsel-toplumsal bağlamından kopuk olarak, ya tamamen her şeyiyle yanlışıyla doğrusuyla benimseme ya da tümüyle reddetme biçiminde tezahür eden sakat bir anlayışla değerlendirmekte daha doğru bir ifadeyle değerlendirememektedirler. Cumhuriyet birçok değişik açıdan, tarihsel, sosyolojik ve felsefi açıdan yorumlanabilir. Bu gayet tabiidir. Fakat tabii olmayan, takım tutar gibi ve spor karşılaşmalarındaki rövanşı alma gayreti gibi konuya rövanşist bir tavırda yaklaşmaktır. Cumhuriyet ne abartıldığı kadar devrim niteliğinde bir adımdır ne de üstünkörü genel geçer değerlendirmeyle ortaya konulacak bir hamledir. Cumhuriyet demokrasi yolunda atılan önemli bir adım olmakla beraber, kurucu kadronun ideolojik formasyonundan fazlasıyla etkilenmiş ve asker-sivil bürokratların bakış açılarını yansıtan devlet merkezli bir fikriyat ve oluşumdur. Batıdaki anlamıyla geniş katılımlı bir halk hareketi olmadığı için, toplum kesimlerinin taleplerinin karşılık bulduğu ve konsensüs sağlandığı ve bu bağlamda da halka mal olmuş bir hareket değildir. Osmanlı’nın küllerinden yeni bir devlet oluşturma hareketidir. Bu manada yeni kurulan devlete yeni bir biçimsellik atfedilse ve adına da Cumhuriyet denilse bile, aslında öz itibariyle Osmanlı zihniyeti devam etmektedir. Devleti kurtarma ve devam ettirme asıl amaçtır. Kurucu zihniyetin, söylem itibariyle halkçı ve fakat politik pratik açısından devlet merkezli ideolojisinin geleceği şekillendiren ve bu anlamda anti-demokratik bir içeriğe sahip olan bakışının günümüzde bile hâkimiyetini devam ettirdiğini iddia etmek yanlış olmaz. Dolayısıyla günümüzde bile, bireyin değil de devletin ön planda olduğu bir yönetim anlayışının demokratik bir topluma ortam sağlamamasına şaşırmamak gerekir. Askeri müdahalelerin de Cumhuriyeti korumak ve kollamak” kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek amacıyla yapıldığını” düşündüğümüz zaman bugünkü temel problemlerin kaynağının Cumhuriyetin oluşum sürecinde gizli olduğunu anlarız. Bu bağlamda Cumhuriyet kısır çekişmelerle, zıtlaşmalarla atlanacak bir süreç değil bilakis yıldönümü vesilesiyle tekrar tekrar değerlendirerek tarihsel-toplumsal bağlamına oturtulacak ve dersler çıkartılacak yorumlanmaya muhtaç bir süreçtir. Demokratik bir siyasal zeminin hazırlanmasına imkân sağlayıp sağlamadığı Cumhuriyet sürecine sorulacak en önemli sorudur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Akakiy Akakiyeviç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |