Kasabanın birinde bir medrese ve bu medresede bir ulema varmış. Bu ulemanın medresesine gençler okumaya diye gelirler, kimisi okur kimisi ise okumadan dönermiş.
Bir gün üç genç “Biz okumaya geldik hocam, okumak istiyoruz” dediklerinde, ulema “Size bir görev vereceğim. Üçünüzde tamamlayıp geleceksiniz. Bunun için sizi büyük bir şehre, İstanbul’a göndereceğim. Üç ay bu şehirde gezeceksiniz, araştıracaksınız. Sonra gelip bana bu şehirde gördüklerinizi, neler var, neler yok anlatacaksınız, ben de sizi değerlendireceğim” demiş. Gençler “Tamam hocam” deyip yola koyulmuşlar. Gençler İstanbul’da üç ay gezip, dolanıp, araştırıp kasabaya dönmüşler. Ulemanın huzuruna çıkıp gördüklerini anlatmak için müsaade istemişler.
Gençlerden en büyük olan sözü almış ve başlamış anlatmaya, “Hocam, İstanbul dedikleri kocaman bir ticaret yeri. Çok para kazanılır bu şehirde” demiş. Ortanca sözü almış ve başlamış anlatmaya, “Hocam, İstanbul dedikleri tam bir eğlence merkezi. İnsanlar sabaha kadar eğlenebilir. Bir taraftan eğlenirken bir taraftan da para kazanabilirler” demiş. Hoca en küçük olana son sözü vermiş ve “Anlat bakalım çocuğum, sen ne gördün, nesini beğendin İstanbul’un” demiş. En genç olan sözü almış ve başlamış anlatmaya, “Hocam, okumak isteyenlere İstanbul’da çok güzel okullar, medreseler var. Kimi ticaret üzerine, kimi felsefe üzerine, kimi temel bilimler, mühendislik, mimarlık üzerine, kimi din üzerine. Ben din ve felsefe okumak istiyorum hocam. İlim irfan öğrenmek istiyorum” demiş.
Hoca gençlerin üçünü dinledikten sonra, “İstanbul’da ticareti gören ticaret yapsın, eğlenceyi gören gitsin eğlensin, eğlence üzerine bir iş tutsun, Allah size selamet versin. Sen evladım ilim irfan öğrenmek isteyen benimle kal” demiş.
Şefika Ünal (26 Mayıs 2014)