Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
Ters kelepçelerle yerlerde sürüklenen, kafası tekmelenen, kan revan içinde gençler… Bileklerim kanlar içinde benim de... Biber gazı bulutları… Genzim yanıyor, gözlerimden sular seller, boğuluyorum. Devletin işçiye, emekçiye, gençliğe, halka duyduğu öfkenin, kinin bu denli fütürsuzca… Göğsünü gere gere, adeta pis pis sırıtarak, hiç çekinmeden, utanmadan, arsızca… Hayatın ve evrenin değişmez sahibi yalnızca kendisiymiş gibi müthiş bir özgüvenle püskürtüldüğü ilk 1 Mayıs 2015. Daha önceki saldırılarda düzenleyenler, emri verenler, kendilerini gizlemeye çalışırlardı, tüm kenti terörize etmekten çekinirlerdi. Şimdi, en geri ideoloji tacirliğinin verdiği güvenden kaynaklanan gözü dönmüş, kitle desteğine güvenen bir sivil iradenin iğrenç saldırganlığı kol gezmekte 1 Mayıs 2015… İstanbul’umun her yanı TOMA… Gaz bulutu… Hedef seçerek genç kafalara atılan gaz bombaları… Ah çocuklarım, yine çocuklarım, fırtınalarla boğuşan kırılgan fidanlarım benim… Mezarlığa sığınan üç beş genç için tüm mezarlığa atılan gaz bombaları… İstanbul’umun en kadim semtleri, copa, silaha, kelepçeye, seyyar karakola kesmiş, güneş görünmez olmuş. Yollar kesilmiş, geçit vermez panzerler, TOMAlar… Havada fır dönen helikopterler… Diktatörlüğün bekası için ülkemin dört bir yanında, etnik, dinsel, mezhepsel, siyasal ayrımcılıklarla insanları ateşlerde yakmanın aralıklarla sahnelenen, bitip tükenmez provalarından biri daha… Çok çok büyük yangınların tekinsiz habercisi… Ah… Göz göre göre gelindi bu günlere… “Yetmez ama evetler” le tapış tutarak, gericilikten demokrasi umularak, küresel güçlerin oyunları görmezden gelinerek döşendi bu yolların taşları. Cumhuriyetin en geri, en yoksul, en elverişsiz koşullarında, bin bir zorlukla elde edilebilmiş aydınlanmanın zayıf ışıkları, sağdan soldan ama aynı sonucu vereceği besbelli saldırılarla köreltirilerek döşendi bu tekinsiz, bu tehlikeli yollar. Bin nedamet getirseler de tarih aklar mı onları bilemem. Vakit geçmiş sayılmaz. 7 Haziran 2015 seçimleri bir barikat oluşturabilir belki. Faşist diktatörlük karşıtı tüm güçler tavrını koymalı bence. Muhalif, muhalife düşmanlığı bırakmalı bir yana. Muhalif muhaliften oy çalmaya çabalamak yerine bu büyük tehlikeye çevirmeli oklarını. Kimin aklı, yüreği hangisine yakınsa mutlaka sandığı gidip muhalif cenahtan bir partiye verilmeli oylar. “İlle benim desteklediğim partiye oy ver” deme dayatmacılığının iticiliği, düşmanlaştırıcılığı yerine, herkes sakince kendi düşündüğünü anlatmalı, derim. Yeter ki tüm ülkeyi kan gölüne çevirmeye kararlı faşizmin önüne bir barikat çekelim. Tüm işçi ve emekçilerin bayramını/ bayramımızı bu dileklerin yanı sıra sevgili Meral Vurgun’un şiiriyle kutlayalım bu yıl da. BEN HER MAYIS ÖLÜRÜM ey özlediğim beklediğim geleceksen eğer yaşamak vaktinde gel yaralı bir serçe gibi okşa yüreğimin tellerini çünkü anılar da ölüyor insan yüzleri gibi oysa Mayıs gecelerinde başka parlar yıldızlar küllenmeyen acılar taşınır tarih sayfalarından Mayıs geceleri anadan doğma çıplaktır ay ve ben en çok Mayıs’da ölürüm bir Mayıs çoğalır taşarım meydanlardan çoğaldıkça vururlar beni ceset ceset düşerim alanlara ve binler, on binler kalkar ayağa isyan olurum altı Mayıs’da yavuklu gibi sarılıp mavzere düşerim Şarkışla yoluna asılırım düşlerimden bir sabah ve gelen gün daha kızıl doğar daha kızıl bakar insanlığa onsekiz Mayıs’da başım Munzur kadar asidir tırnaklarım sökülür lime lime edilir bedenim ser veririm, yüreğim altın çağdır ve Mayıs büsbütün akşamı sabahı kanlı ölümün erkenciliğidir yani yani aşkın ateşe dönüşümü kalkıp kalkıp devrilmesi dağların yani bam telinde sazın en güzel nakaratı sevda türkülerinin duydukça ürperten ağıt sesleri üretip de bölüşemediğimiz ekmek gibi her ölümden yeni bir yaşam doğurmaktır yani Mayıs işte yani tek ve tekin olmayan oniki ayın baharı dağ taş uyanırken, börtü böcek sevişirken sürü sürü kuşlar gökyüzüne serpilirken bahar bahar bütün aylarda ölürüm ben yani özlediğim umduğum ve beklediğim vazgeçilmez utkum üreten ellerin nasırlı özgürlüğü yürek tutkum yani bağımsızlık sancağında iki namlu bir al yıldız doğacak günün müjdecisi yani kurşun eritiyor avuçlarımın nasırı gel dağlardan, ovalardan fabrikalardan, okullardan çağlaya gürleye gel dört bir yandan… Meral Vurgun 01.05.2015 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |