Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
“Sakın gitme oraya. Çocukları altına çeker dili dilim doğrarmış. Çok çocuk ölmüş orda. Parçalarını raylardan toplamışlar. Sakın gitme emi oğlum. Sana bir şey olursa ben ne yaparım sonra.” Yasak olan her zaman çok çekicidir. Hem anamı çok severdim hem de arkadaşlarla gizli gizli istasyona giderdim. Çok yaklaşmazdım gerçi. Sadece uzaktan bakardım. Arkadaşlarımdan bazıları tren tam hareket ettiğinde basamağa atlayıp, kapının yanındaki demire tutunurlardı. Hızlanmaya başladığında ise yeniden yere atlarlardı. Ben hiçbir zaman onlar kadar cesur olamadım. Kara tren çocuk gözlerimizde dev gibi bir makineydi. Her tarafından buhar çıkan, su ve yağ damlayan öfkeden delirmiş kocaman bir canavardı. Bazen Ağustos aylarında bacasından püskürttüğü kömür korlarıyla yol boyundaki kuru otları tutuştururdu. Dere içindeki sazlıklar, yol boyundaki otlar anızlar gibi kapkara olurdu. Bir tek karamıklar (böğürtlen) yeniden yeşerir, diğerleri sonbaharı ve gelecek yağmurları beklerdi. Tren sözcüğünün beynimdeki karşılığı kara trendir. Mototren, mavi tren, oturay gibi dizel makineleri tanrım sevdiklerine bağışlasın. Ben istemiyorum. Buharlı düdüğünün bıçak gibi ıslığı ovada yankılanmayan bir makineyi ne yapayım. Tren dediğinin illa ki bir bacası olmalı. Pap pap diye üflediği zaman dumanlar minare boyu yükselmeli. Hele o buhar vanasının açılıp foşt diye kaynar su saçarak pistonun ileriye ilk hareketi yok mu? Büyülenirim. Makinist bazen tekerlekleri birkaç kez olduğu yerde döndürür, tren raylar üzerinde hiç ilerlemeden patenaj eder. Yakınında olmak gerçekten yürek ister. Elbette sevmediğim bir ki şey de ar. Tuvaletler direk raylara akardı. Büyük küçük hiç fark etmez. Hepsi aynı yere. O zamanlar bu durum bize olağan gelirdi. Şimdi ise akla mantığa sığmıyor. Yaz akşamları tren Akhisar‘a doğru gözden kaybolup giderdi. Treni görmesek bile ardında bıraktığı dumana bakıp geçip gittiğini anlardık. Demiryolu üzerinde yükselen o siyah kalın bir çizgi on dakika veya biraz daha fazla öylece dururdu. Geceleri genelde Ankara Ekspresi geçerdi. Ve yük katarları… Kocaman bir gürültü ile gelirdi. Ve geldikleri hızla karanlıkta kaybolurlardı. Karanlığa saklandıklarında hala sesi gelmeye devam ederdi. Kara trenin geceyi bıçak gibi kesen ıslığı uykularımı bölerdi. Ama bu ses bizi tedirgin etmezdi. Her şey yolunda, uyumana devam… Sokaklarda yankılanan düdük sesi bütün köpekleri uyandırırdı. Onlar tren geçip gittikten bir süre sonra bile huzursuzca avlamaya devam ederlerdi. Tren köylünün ne işine mi yarardı? Bu soru bir kitapta karşıma çıksa “ulaşım sorunlarını çözerdi,” gibi klişe bir yanıt verirdim, Ama ulaşım var, ulaşımcık var. Hayır, köyümüzden genelde trene yük verilmezdi. İstasyonumuzda yükleme yapılacak uygun bir rampa da yoktu. Öğrenciler okula giderdi. Köylüler Akhisar veya Manisa’ya alış verişe giderlerdi. Evlenecek olanlar elbise kesmeye, çeyiz alamaya gidilirdi.. Örneğin çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek Mesir Şenlikleri’ne giderdik. Hastaneye ve doktora gidenler de olurdu. Ama ben İzmir Fuarına giderdim. Sabahın yedisinde bindiğim tren İzmir’e saat on ikide varırdı. Beş saat sürmüş kimin umurunda? O vagon senin, bu vagon benim deyip dolaşıp dururdum. Sırası gelenler trenle uzak memleketlere, askere giderdi. Bütün köylünün yaşamında mutlaka kara tren vardı. Rüyalarımızda bile yolculuklara hep trenle çıkardık. Trenler denizden de geçer demişlerdi. “ Ama batmaz mı? ” diye sormuştum. “Vagonları içine alan büyük gemiler varmış. Tren gemiye bindirilip götürülürmüş. Akıllara ziyan, fen işte… Manisa’ya okula giden öğrenciler için tren tam bir şamata yeri ve eğlence kaynağıydı. Şakalaşmalar, kahkahalar, acayip bir şamata… Onları görünce Manisa’ya okula gitmediğim için üzülürdüm. Çünkü asıl eğlenceyi kaçırdığımı hissederdim. Öğrencilerden bazıları hareket etmesini bekleyip sonra trene koşarak binerlerdi. Kapısı açıp sarkan, bilet alamayarak kondüktöre yakalanmadan köye kadar gelmeye çalışanlar da olurdu. Biletçi gelince tuvalete saklanır, vagondan vagona geçerler, istasyonlarda vagon değiştirirlerdi. Daha onlarca akla hayale gelmedik numaralar denerlerdi. Oysa çoğunun pasosu vardı. Ama başka nasıl genç olunur ki? Kara Tren Manisa İstasyonunda on beş yirmi dakika beklerdi. Su alır, kömür yükler, hatta kül boşatırdı. Yolcular bunu fırsat bilerek trenden inip gevrek alırlardı. Veya sigara, kibrit… İstasyonda küçük bir kahve vardı. Ben ikindi vakti orada oturup İzmir’den gelip Soma’ya giden treni beklerdim. Genellikle o küçük çay bahçesinde Spor Akademisi öğrencileri takılırdı. Hem kızlar hem oğlanlar taze fiden gibi taptaze gençlerdi. Boy pos onlarda, kaş göz dersen o da öyle… Gülüp konuşurlardı. Treni beklerken bazen bir çay içer onları hayranlıkla izlerdim. Tren Karaağaç istasyonuna gelmeden önce Gediz Nehri’ni geçerdi. Demir köprü ve rayların sesi birden değişirdi. Gözlerim kapalı bile olsa nehri geçtiğimizi anlayabilirdim. O yıllarda nehir suya eğilmiş söğütlerin arasından girdaplar yaparak deli gibi akardı. Söğütlerin dallarında suya doğru sarkan örgücü (çorapçı) kuşların yuvalarını görülürdü. Ben ilk kez treni beş buçuk yaşımdayken gördüm. Yugoslavya’dan İstanbul’a kadar kara trenle geldik. O yolculuk ile ilgili aklımda kala kala üç beş soluk fotoğraf kaldı. Çok korktuğumu anımsıyorum. Ve çok sallandığını... Sürekli annemin eteklerine tutunmak istemiştim. Oğlum ilk kez üç yaşındayken kara treni gördü. Ve yıllarca tren şoförü olmak istedi. Garibim tren şoförünün makinist olduğunu ne bilsin. Bursa Mayıs 2017 Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |