..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Güzel birþeyin fazlasý harika olabilir -Mae West
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Din > MUSTAFA ESER




12 Ocak 2021
Ýmam-ý Maturidinin Akaid Kitabý  
Ýnancýmýz

MUSTAFA ESER


Ankara Ýlahiyat Yayýný


:GGI:
ÝMAMI MATURÝDÝ‘NÝN AKAÝD KÝTABI

     Bu “Akaid Risalesi”, Peygamberin ve arkadaþlarýnýn yolunu güdenlerin (Ehl-i Sünnet vel-Cemaatýn) baþkaný, Ýslam dininin hükümlerini açýklayan. Müslümanlarýn öðütçüsü, bilgin önder, Þeyh Ebu Mansur-î Maturidi’ye mensuptur. Allah onu rahmet deryasýna daldýrsýn ve büyüðümüz Muhammed hasretlerine, arkadaþlarýna ve ona uyan bütün Müslümanlara esenlikler versin!

I- Bilim meselesi:

     Bilim husule getiren araçlar üçtür: Bunlar saðduyu, veya duyu organlarý, doðru düþünen akýl, özü sözü doðru, aldatmaz insanlarýn verdikleri haberlerdir. Sofistler bilim husule gelmez derler. Zira bilgi veren araçlarýn hükümleri birbirini bozar. Bunlardan duyular dayanmak doðru olmaz, çünkü þaþý olan kimseler bir þeyi iki görür. Akla da dayanýlmaz, zira akýl ile yapýlan uslamlama( Ýstidlal) yanlýþ da olur doðru da. Haberler ise bazan doðru bazan da yanlýþ çýkmaktadýr. Biz bu görüþe þöyle cevap veririz: duyu organlarý, bilgi verir denilince bundan sað duyularý, hastalýklý olmayanlarý kastediyoruz; sizin söylediðiniz söz ise bozuk olan bir duyu organýna dayanýyor. Akla gelince bundan maksat da olgun bir akýldýr. Haber ise, yanýlmadan korunmuþ olan Peygamber’in sözleri ve bir çok kimseler tarafýndan söz birliði halde verilmiþ(tevatürle sabit) olanlardýr.

2- Alemin sânii:

(Bu evrenin baþlangýcý ve sonu olmayan (ebedi=kadim) bir yapýcýsý var.)
     Bu alem sonradan yapýlmadýr. Zira araþtýrýlacak olursa, âlemdeki þeylerin ayýnlara ve arazlara ayrýlmýþ olduðu görülür. (Ayýn: (çoðulu ayan) yer iþgal eden þeylerin zatý” kendisi” demektir. (Araz:(çoðulu âraz) o zatýn üzerindeki sonradan gelme vasýflardýr.) Araz olanlar sonradan olmadýr. Zira araz var deðil iken sonradan olan þeye denir, buluta, havada yok iken sonradan geldiði için Arap dilinde “arýz” denilmesi de bundandýr. Ayýnlar ise bunlarsýz bulunamaz. Bunlar birbirinden ayrýlmadýklarý ve biri bulunmadan diðeri bulunamayacaðý ve bu yüzden var olmada ikisi ortak olduðu için bunlar da onlarla beraber sonradan olmadýrlar. Bu suretle âyandan ve arazdan yapýlmýþ olan evren’in sonradan olma olduðu belli olunca onun diðer bir varlýðýn var etmesiyle sonradan olma olduðu da sabit olur.
     Bu evrenin bir yapýcýsý olduðu sabit olunca da bu yapanýn(ebedi) baþlangýcý ve sonu olmayan bir varlýk olmasý gerekir. Zira bu yapýcý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir varlýk olmazsa, o da sonradan olma olacaktýr. Sonradan olanýn ise, hiç þüphe yok ki diðer bir yapýcýsý olacak, bu suretle sonsuzluða kadar yaratýcýlar sürüp gidecek(teselsül) dir. Bu ise gerçek gerçek olmayan bir þey( batýl) dir. (Bu tarza hudus delili denir. Bu delil illiyet kanununa baðlýdýr. Hiçbir þey sebepsiz olamaz, bu sebeplerinde bir baþlangýcý olmak lazýmdýr) Þu halde baþlangýcý ve sonu olmayan ebedi bir yapýcý vardýr.
Tabiat filozoflarýna(dehrilere-natüralistler) göre bu evren baþlangýcý olmayan bir balçýk(tiyneti kadime, ebedi asýl) tan yapýlmýþtýr ki bu da ilk madde(heyula) dýr. Zira hiç bir asýl olmaksýzýn bir þeyin yapýlmasý, onlara göre, olabilir bir þey deðil(muhal) dir.( Bu sözler Allahý inkar demek deðildir. Hudus delilini kabul etmemek ve imkan deliline gitmektir. Ýmkan delili Allahýn varlýðýný ispat eder, fakat bu alemin kadim olduðunu da kabul eder; bu takdirde ise tercihin manasý deðiþir.)

3- Allah Bir’dir:

Þimdi bu baþlangýcý ve sonu olmayan, yoktan var ediciye gelelim, bu var edici muhakkak ki Bir’dir. Eðer iki olsaydý bu iki yaratýcý, evrendeki varlýklarý yaratmakta ya birleþmiþ, uyuþmuþ olurdu, bu uyuþma ise ikisinin de yalnýz yapamamalarýndan veya biri yapar, diðeri yapamaz olmasýndan ileri gelirdi, çünkü hürriyeti elinde olan ve kendine güvenen bir varlýk zora gelmedikçe veya sýkýntýya düþmedikçe diðer biri ile birleþip yardýmlaþmak ihtiyacýný duymaz; yahut ta birleþmemiþ, uyuþmamýþ olurdu, bu surette ikisinin ya dileklerinin yerine gelmesi gerekirdi, bir iþte birbirine uymayan dileklerin birden husule gelmesi ise olur þey deðildir; yahut da her ikisinin dileði yerine gelmezdi, bu ise yetersizliktir, yetersiz olanlarýn ise Yaratýcý( Rab) olmaya salahiyetleri yoktur. Bu düþünce vetiresi (Bu þekilde tasvir edilen vahdaniyet deliline mantýk’ta “ taksim-i mükassim” denir. Kýyasýn bu þeklinde bütün ihtimaller ileri sürülür, her ihtimal birer birer delillerle çürütülür, bu suretle diðer iddialar reddedilince aksi dava ispatlanmýþ olur ki bu tarzýn en meþhur misali burada ki dir. Bu delilin Kuran ayetindeki ifadesine “ Burhan-ý tamanu denir.) Allahýn Kur’an’daki þu “ Eðer yerde ve gökte Allah’tan baþka ilahlar olsaydý, yer de gök de fesada uðrardý.(Enbiya 22) ayetinden alýnmýþtýr.
Mecusiler, bu evrenin iki yaratýcýsý vardýr, birisi iyilikleri yaratan ve iyilik kaynaðý olan Yezdan’dýr, öteki ise kötülükleri yaratan ve kötülük kaynaðý olan Ehremen’dir; kötülüklerin yaratýcýsý, aþaðýlýða düþkün olduðu için kötülükler Yezdan’a nispet edilemez, derler. Biz bunlara þöyle cevap veririz: kötülükleri yaratanýn yaratmasýnda, eðer en aþaðý, zalimleri yere sermek gibi hikmetler olmasaydý, o zaman ona iþini çevirmeye yetkisiz, aþaðýlýða düþkün denirdi. Halbuki yaratanýn her iþinde hikmeti vardýr, bu yüzden kötülükler için ayrý bir yaratýcý gerekmez.

4- Allah maddi bir varlýk deðildir:

Yaratýcýnýn kendisi araz da deðildir cevher de. Zira cevherler bileþik þeylerin özü(dayanaðý) dýr. O, ne hariçte bir iþlem ile hakiki olarak ne de zihinde hayali olarak parçalanmayan bir cüz( cüz’ü la yetecezza) dýr ve þöyle tarif olunur: cevher biri gidip yerine baþkasý gelmek suretiyle birbirine zýd olan sýfatlarý kabile elveriþli ve kendi kendine yeterli bir þeydir. Yaratýcýnýn kendisinde böyle bileþik þeylerin birleþmesi ve böyle sonradan olma þeylere ve arazlara dayanak (mahal) olmasý ise olabilir þey deðildir.
Yaratýcýnýn cisim olmasý düþünülemez, zira cisim iki veya üç cevherin bir araya gelip birleþmesinden var olur.

5- Ýsim ile müsemma:

Allahýn adý ile kendisi (ibadet edilmek bakýmýndan olacak) ayný þeydir. Zir Kur’an-ý Kerim’de “ Rabbinin adýný kutla, ismini tesbih et” (Âla 1) buyrulmuþtur. Eðer Aallahýn adý kendinden baþka bir þey olsaydý bu ayet Allah’tan baþka bir þeye ibadet edilmesini emretmiþ olurdu. Böyle bir þey olamayacaðý için ad ile adlanan ayný þeydir.(Bundan maksat Allah adýnýn, hissin de aklýn da aracýlýðýna muhtaç olmadan Allahýn zatýný ifade ettiðini anlatmaktýr.
Bazýlarý Allah’ýn adý, zatýndan ayrý bir þeydir, zira Allah Kur’an-ý Kerim’de : Allah’ýn bir çok güzel adlarý vardýr(Haþr 22) buyurmuþtur. Eðer ad, adlandýrýlanla ayný olsa idi, Allah’ýn bir çok adlarý olduðuna göre, zatýnýn da çok sayýda olmasý gerekirdi, derler.
Biz bunlara þöyle cevap veririz: ayetteki Allahýn güzel adlarý vardýr sözü adlandýrmak bakýmýndandýr. Bu sebeple adlardan bazýlarýnýn diðerlerine üstünlüðü yoktur, zira adlanan birdir; Ýsm-i Azam’dan maksat, Allah adýný zikretme sevabýnýn daha ziyade olduðunu ifade etmektir.

6- Allahýn görünmesi:

Allah, ahirette görülür, zira vardýr, her var olanýn görülmesi ise mümkündür. Var olanlardan görülmeyen þeyler varsa da bunlarýn görülmemesi Allah’ýn kanunlarý onlarý görmemize elveriþli yapmamýþ olmasýndan ileri gelmektedir. Hz. Peygamber: “Siz Rabbinizi, Bedir gecesinde ayý gördüðünüz gibi apaçýk göreceksiniz”, buyurmuþtur. Mutezile ve Hariciler; Allah görülmez zira Cenab-ý Allah Kur’an-ý Kerim’de “ Gözler(basar) onu idrak etmez.” (Enam 103) buyurmuþtur, derler. Biz bunlara þu cevabý veririz: evet biz de Allah idrak olunmaz deriz: zira idrak bir þeye etrafýyla vakýf olmaktýr. Lakin biz Allah görülür diyoruz(yani ihsas, idrakten baþkadýr.) Onlar yine diyorlar ki, görmek vasýta ile ve alet iledir, bunun içinde karþýlaþmak, yüz yüze gelmek, arada mesafe olmak, hepsini veya .ir kýsmýný görmek gibi þartlar vardýr. Bizde onlara Allahýn görme ve bilim sýfatlarýný ileri sürerek vasýta ile görmenin bâtýl olduðu cevabýný veririz; zira Allah bizi mesafesiz ve cihetsiz görür ve yüzyüze gelmedin ve mesafe olmadan bilir;Musa Peygamberin Allah’ý görmek istemesi de Allah’ý görmenin caiz olduðuna delildir.
Eðer onlar bize karþý: Allah talânýn “ Len terani” (Araf 143) “ sen beni göremezsin” ayetini Allah’ýn ebediyen görülemeyeceðini delil olarak, bu ayette “len” kelimesi” Ebedi olarak” manasýnadýr diye ileri sürecek olurlarsa, biz de kendilerine “len” ebedi olarak manasýný ifade ettiði gibi “ belli bir vakitte” manasýný da ifade eder, nitekim kafirler hakkýnda Kur’an-ý Kerim’de “Len yetemennevhü ebeden”(Bakara 95) “ Onlar ölümü asla temenni edemezler” buyrulmuþtur. Halbu ki onlar ahirette ölümü temenni edeceklerdir. Bu ayette “len” görülüyor ki” muvakkat zaman” manasýnadýr, cevabýný veririz. Bunlar Allah’ýn “ O gün bazý yüzler þenlenir ve Rablarýna nazar eder” (kýyamet 22) ayetindeki “ nazar eder” kelimesini tevil ile intizar ederler manasýnadýr, derler. (Birinin gelmesini, bir þeyin olmasýný bekleme, gözleme-TDK) Biz de: intizar bir meþakkattýr. Cennet ise meþakkat yeri deðildir. Bundan baþka “Allah’a bakýyorlar” “Ýlla Rabbiha nazire” (Kýyamet 23) ayetindeki nazar kelimesi ila harfiyle beraberdir. Nazar kelimesi “ila” harfiyle sýlalanýnca, ancak gözle görmek manasýna gelir, deriz.

7- Allah’ýn sýfatlarý:

Allah’ýn sýfatlarý zatýnýn ayný da deðildir, gayrý da; bir þeyin rengi o þeyin kendisi ve baþkasý olmadýðý gibi. Bu sýfatlar ister fiil sýfatlarýndan, ister zat sýfatlarýndan olsun hiç biri(sonradan olma) hadis deðildir. Kaderiyye ve Eþariyye mezheplerinde olanlar Allah’ýn diriltmek, öldürtmek gibi fiil sýfatlarý hadistir ve zatýnýn gayrýdýr, derler. Bunlara göre: fiil sýfatlarý, yapmak(tekvin) den ibarettir. Yapmak ise yapandan baþkadýr, zira mektup ancak yazmak ile yazýlmýþ olur.( Eþ’arilere göre yapmak( tekvin) yapýlan þeyin kendisidir. Mektup yazmak ile yazýlmýþtýr. Yani fiil failin deðil mef’ulün sýfatýdýr. Maturidilere göre yapmak,yapanýn sýfatýdýr, yapýlanýn deðil. Tekvin sýfatýnýn , birincilere göre hadis, ikincilere göre ezeli olmasý bu anlayýþ farkýndan ileri gelir. Birincilere göre sýfatlarýn hadis olmasý, Allahýn hadisata mahal olmasýný ve sonradan Allah’ýn bu sýfatlarla deðiþmiþ olmasýný icap ettirir. Zira bunlar taallûklardan ibarettir, derler. Ýkincilere göre fiil sýfatlarýnýn kadim olmasý hadisatýn(kadim) ebedi olmasýný ve ezelde Allah’ýn fiillerle deðiþmesini icap etmez, zira deðiþme mahluktadýr, fiil iradenin taallukuna baðlýdýr, Allah iradesinde muhtar( dilediðini yapýcý) dýr derler.
Bu mebde’den(Baþlangýç, kendisinden baþlanýlan ve gidilen hareket noktasý, kendisine dayanýlan (mevkufun aleyh) veyahut zihinde ya da hariçte önce olan þey. Mebde (ARAPÇA) fiilinden türemiþ bir isimdir. Çoðulu mebadi (ARAPÇA)dir. Türkçeye ilke, esas, temel ve prensip olarak terceme edilir.) hareketle bunlar, Allah(halk ile halýk) yaratmakla yaratýcý olur derler. Biz ise ezeli yaratýcý olarak Halýk’týr. Nasýl ki zat sýfatlarýnda da Allah Alim’dir, ezeli olarak bilici’dir, zira yazan, yazmasa da yine yazýcýdýr, deriz. Zat sýfatlarý: Celâl, Kibriya, Kudret, Ýlim, Semi, Basar ve Kelam(yücelik, ululuk, güçlülük, bilginlik, iþidicilik, görücülük ve söyleyicilik sýfatlarý) dýr. Bunlardan maadasý ise fiil sýfatlarýdýr.

8- Kur’an ezelidir:

Kur’an Allah kelamýdýr. Allah’ýnkelamý zatý ile kaim, ezeli bir sýfattýr. Harf ve ses cinsinden deðildir. O, Birdir, bölünmez(tecezzi etmez), Arapça da deðildir, Süryanice de. Þu kadar ki insanlar, bir olan Kur’an’ý deðiþik ibarelerle okurlar; nitekim Allah’ýn zatý türlü adlarla keza zat sýfatlarýndan olan hayat, irade , beka sýfatlarý türlü, türlü ibarelerle dile getirilmiþtir. (Burada müellif Kur’an’ýn muhtelif dillerle okunacaðýný açýklýyor. Kur’an harf ve ses cinsinden deðildir.... Allah kelamýnýn da Allah’ýn ezeli sýfatý ve ve onunla kaim bir mana olmasý bakýmýndan lafýzlardan ibaret olmasý caiz olamaz, dillerin ve ibarelerin ayrýlýðý, onun birliðine zarar vermez. Maturidi’nin bu görüþü, Ebu Hanife’nin koyduðu esaslara dayanmaktadýr.)
Eþ’arîler, Mushafta olanlar Allah kelamý deðildir, Allah kelamýnýn ibaresi(tabir veya ifadesi) dir, zira Allah’ýn kelamý bir sýfattýr, sýfat ise mesuftan ayrýlmaz, derler. Biz ise Mushaf’ta olanlar Allah’ýn kelamýdýr, lakin harfler ve sesler mahluktur, deriz. Ancak Allah’ýn kelamý Mushaf’a hulul etmiþtir demiyoruz ki, sýfat mevsuftan ayrýlmaz sözüne yer olsun. Hem de Allah’ýn ilmi ile malum olan bir þey için, Allah’ýn ilim sýfatý, Allah’tan ayrýldý da maluma girdi, denilebilir mi?

9- “Allah arþ üzerinde” âyetinin manasý:

Müþebbihe ile Kerramiye mezheplerinde olanlar Allah, yüksek bir yerleþme manasýna, arþ üzerindedir ve bizim bildiðimiz cisimler gibi deðil ama yine cisimdir, zira Cenab- Allah” Rahman arþ üzerine istiva etti”(Taha 5) buyuruyor, diyorlar. Bu anlayýþý, biz istivanýn manasý, istila etmek(kaplamak)dýr diye cevaplandýrýrýz. Allah cisimdir, demelerini de Cenab-ý Allah’ýn Kur’an’daki Hiçbir þey ona benzemez âyetine dayanarak reddederiz. “ onn misli gibi bir þey yoktur.”( Þura 11) âyetindeki (k) teþbih edatý, ziynet için, ziyade olarak gelmiþtir. O’nun benzeri yok demektir. Eðer onlar Allah’a eþya gibi olmayan þeydir, deniliyor da, cisimler gibi olmayan cisimdir, niye denilmesin, derlerse, kendilerine þey olmak var olmaktan ibarettir, cisim olmak böyle deðildir, cevabýný veririz. Ýþte bundan dolayý Mutezile’ye muhalif olarak biz, yok olan(ma’dum), þey deðildir,deriz. Peki iyi ama diyecekler, Cenab/ý Allah “ ben ellerimle yarattým”(sad 75) diyor; buna karþý da Kur’an ‘da Allah’ýn el, yüz, göz, ayak sýfatlarý kudret manasýnadýr, cevabýný veririz.
Mutezile ve Kaderiyye, Allah her yerde(mekanda) dýr, zira Cenab-Allah, Kur’an’da “ Gökte ilah olan O’dur yerde ilah olan O’dur.”(Zuhruf 84) buyurmuþtur, diyorlar. Bunlara da bu âyetten maksat, uluhiyetin her yere nüfuzu olduðudur, yoksa bu dediðiniz, Allah’ýn yýrtýcý hayvanatýn ve haþaratýn içinde olmasý davasýna kadar gider, cevabýný veririz.
Bizim bu meselede tuttuðumuz yol, Allah’ýn arþ üzerinde olmasýnýn manasý yüksek bir mekandadýr, demek deðil, yüksek azameti ile arþý kaplamýþtýr, demektir. Nitekim Ebu Hanife hazretleri, biz Allah’ý yüksekte düþünürüz aþaðýda deðil, demiþtir. Keza Peygamber hazretleri, bir cariyeye” sen mü’min misin ? Diye sorduðunda oda evet dedi, sonra “ o halde Allah nerede? Deyince kadýn göðü iþaret etti, bunun üzerine Peygamber “ bunu azat et bu mü’mindir “ buyurdu.

10- Ýnsan hürriyeti (Ef’al-i Ýbad) meselesi

Ýnsanlarýn yaptýklarý iþler, Allah’ýn (halk’ý) yaptýklarýdýr: beþer hürriyeti, irade ve fiil kudreti, insanlarýn kendi ellerine verilmiþ, tevfiz edilmiþ deðildir. Kaderiyye mezhebinde olanlar bu esasa muhaliftirler. Bunlar þu ayete dayanýrlar.” Dileyen iman etsin, dileyen kafir olsun”( Kehf 29) Biz bunlara karþý: bu âyet korkutmak içindir, ihtiyarýn kullara tevfiz edildiðini beyan için deðildir; zira Cenab-ý Allah bu ayetin devamý olarak “ Zalimlere ateþi biz hazýrladýk( Kehf 29) buyurmuþtur. Diðer bir ayette de “ Sizi ve sizin amellerinizi Allah yarattý” (Saffat 96) buyurmuþtur, bu yüzden bu görüþünüz yerinde deðildir, cevabýný veririz.
Ýnsanlarýn yaptýklarý eðer halký ile ise Allah niçin onlarý azaplandýrýyor, denilecek olursa, þu cevap verilir; Sevaplanmak veya azap görmek, kiþinin meydana gelen iþe fiilini kullanmasýndan ötürüdür, meydana gelen asýl iþten dolayý deðildir; iþlediðine göre ceza görmesi, iyilik yapmaya da kötülük yapmaya da elveriþli olan gücünü harcadýðý içindir, gücünü meydana getirdiðinden dolayý deðil.(Ýnsanlar yaptýklarý iþlerde hür müdür, mecbur mudur? Eðer hür iseler bu hürriyet mutlak mýdýr, mahdud mudur? Mecbur iseler, cebir Allahtan mýdýr, cemiyetten midir, psikolojik midir, tabiat kanunlarýnýn icabý mýdýr? Yoksa insan iradesinde müstakil deðil Allah ile beraber mi? Veya irade veya ihtiyar insanýn fiil Allahýn mýdýr? Bu fikirliru ayrý ayrý kabul edenler vardýr.
Ehl-i Sünnetin üç nevi anlayýþý vardýr: Selef, insanlar iç yüzünde mecburdur, görünüþte hürdür , der. Eþ’ari insanlar iç yüzünde hürdür, görünüþte mecburdur, der. Buna mutavassýt cebir. Denir. Maturidi insan iç yüzünde de dýþ yüzünde de Allah’a baðlý olarak hürdür. Allah insan da fiil ile beraber her an kudret yaratýr ve bununla insan fiile tesir eder. Sorumluðun sebebi budur. Yani Mutezile’nin zannettiði gibi Allah insanlarý mutlak olarak koyuvermemiþtir, onlarý kudretinin altýnda tutmaktadýr, der.
Mutasavvife, Allahýn iradesiyle insanýn iradesi ayný þeydir, insanýn fiili Allahýn fiilidir, Allahýn iradesinden baþka irade yoktur. Ýnsan mesuliyeti bir tecellidir, der....
Kur’an-ý Kerim’de hem “ Ýnsan ne yaparsa kendi yapar” hem de “ Allahýn takdirinden çýkamaz” denilmekte ve beþer hürriyeti ile sorumluluðun birbirine baðlý olduðu ifade edilmektedir. Maturidinin yolu bu esasý en güzel þekilde izah etmektedir.)

11- Ýnsan Gücü(Güç yeterliði) :

Ýnsanýn iþ görme gücü (istitaasý) (Ýstitaa: Güç yetmesi, bir þeyi itaat altýna almak demektir.) iþten önce kendinde mevcut olmayýp, yaptýðý iþin her cüzü meydana gelirken onunla birlikte vücuda gelir. Kaderciler, insanýn gücü fiilden evvel vardýr, kiþi onu istediði gibi kullanýr diyorlar. Biz ise bu, Allahtan mustaðni olmak, Allaha lüzum yok demektir ki sonu küfre varýr, deriz.
12- Fiilin manasý:
Ýnsanýn fiili vardýr. Dediðimiz zaman bu hakikat manasýnadýr, mecaz deðildir. Cebriyye mezhebinde olanlar, kiþinin fiili yoktur, ona hakitaten fiil vardýr denemez, mecazen denir, derler. Halbuki bu Allahtan ümidi ve korkuyu kesmeye varýr, sorumluluk fikrini ortadan kaldýrýr. Ýþte bunun için Ebu Hanife , bu iki anlayýþýn ortasýný bulmuþ ve halk Allahýn fiilidir, bu ise(istitaayý) insan gücünü ihdas etmek, insana kudret ve irade vermektir; bu gücü kullanmak ise hakikat manasýna insanýn iþidir, demiþtir.

13- Ýstitaanýn þümulü:

Eþ’arilere göre: kötü iþ iþlemeye yeterli olan insan gücü, iyi iþleri iþlemeye yeterli deðildir. Bu fikir açýkça cebirdir. Zira eðer insan gücü iyilikleri iþlemeye yetkili deðil ve insanlarýn yaptýklarý iyilikler Allahýn eseri ise kiþi fiilinde mecbur olmuþ olur. Eþ’ariler, kabul ettikleri bu fikirden hareket ederek, gücümüz yetmeyen bir þeyin Allah tarafýndan bize teklif edilmesini tecviz etmiþlerdir. Biz onlarýn sözünü de Kur’an-ý Kerim’deki “ Allah kiþiye gücü yettiði kadar teklif eder” (Bakara 286) âyetiyle reddederiz. Eðer onlar tarafýndan Kur’an-ý Kerim’de bildirildiðine göre Peygamber hazretlerinin ” Yarabbi bize takatýmýz yetmeyen þeyleri yükleme” sözü ile dua etmesi küfür mü oluyor? Nitekim eðer Ya rabbi bize zulm etme dese idi, küfür olurdu denilecek olursa bu söze þu cevabý veririz: Peygamberin duasý hafifletme yolu iledir. Takat-i nefi manada deðildir. (Metinde ibare böyledir; lakin fikrin güzelce anlaþýlmasý için ibarenin olmasý lazýmdýr: Yoksa takatýmýz yetmeyen bir þeyin yüklenmesini istememek demek deðildir ki Allah’a yaraþmayan bir þeyi Allah’tan istemek nevinden olsun.) Nitekim Allah taalânýn þu:” Yarab! Bize aðýr yükletme” (Bakara 286) ayetinde de mana böyledir.

14- Ýþlenen günahlarda Allah’ýn meþiyeti ve rýzasý var mýdýr?

Ýnsanlarýn iþledikleri günahlar Allahýn iradesi, dilemesi, kazasý, takdiri iledir. Rýzasý, muhabbeti ve emriyle deðildir.( Elimizdeki yazma nüshada, günahlar Allah’ýn iradesi, meþiyeti, kazasý, kaderi, rýzasý, muhabbeti ve emri iledir, denilmiþtir. Bu ibare yanlýþ olacaktýr.(Ve rizaihi, la birizaihi) olmak lazýmdýr. Bu cihet Ýmam-ý Ebu Mansur’a nispet edilen “ Fýkh-ý Ebsat” þerhinde, Ýmam Ebu Hanife’nin “ Vasiyet” kitabýnda ve sonradan bulduðumuz Gerede nüshasýnda(bak Metin) da böyledir. Ayný zamanda biraz aþaðýda “ liyabüdüne” ayeti emrile tefsir edilmekte ve sonra daha aþaðýda “ Allah küfrü diler, fakat emretmez”, “ Allah razý olduðu þeylerden deðil, razý olmadýðý þeylerden dolayý azap verir” denilmektedir.
Ýbareyi bu suretle düzelttikten sonra bu konu üzerinde ayrýca durmak lazýmdýr.) Zira Cenab-ý Allah Kur’an-ý Kerim’de “ Allah bir kimseyi sapýtmak isteyince onun göðsünü darlaþtýrýr ve güçleþtirir”(En’am 125) bir diðer ayette de “ Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz”(Dehr 31) buyurmuþtur. Eðer günah iþleme, kiþinin meþiyeti, dileði ile olsaydý bu dileðin Allahýn dileðine(meþiyetine) galebe etmesi lazým gelirdi ki böyle bir þey düþünülemez.
Mutezile diyor ki: Allah’ýn meþiyeti yoktur. Zira Kur’an-ý Kerim’de “ Ben insanlarý ve cinleri ibadet etsinler diye yarattým” (Zariyat 56) buyuruluyor. Bu,ben onlarý küfür için yaratmadýn demektir, binaenaleyh Allah küfrü irade etmemiþ oluyor. Biz bu söze þu cevabý veririz: Bu ayet” Biz insanlarý ve cinleri kendilerine ibadeti emredeyim diye yarattým” manasýnadýr, nitekim Allah onlara bunu emretmiþtir de... Burada, “Allah kullarýna zulm irade edici deðildir” (mü’min 31) ayeti de delil olarak ileri sürülemez. Zira b ayet, Allah kullarýna zulm etmesini irade etmez, demektir. Bunda ise hiç kimsenin diyeceði yoktur. Mutezile’nin günahlarýndan birisi de kiþinin kendini sövmesidir, bu ise hafifliktir.(yani Allahýn böyle bir kötülüðü dilemesi ona nasýl yaraþýr) demesi de yerinde deðildir. Zira biz buna, eðer Allahýn iradesinden çýkmaya muktedir deðil ise ilminden çýkmaya da muktedir deðildir. Binaenaleyh bu özür olamaz. Þu halde Kur;’an-ý Kerim’deki “ Baþýna gelen kötülük kendindendir”(Nisa 73) ayetinin manasý nedir denilecek? Bunu cevabý þudur: kötülük, edebe riayeten ayrý olarak Allaha izafe edilemez. Nitekim Allaha, domuzlarý yaratan, diye hitap edilemez, fakat umumi bir ifade ile hayvanlarý yaratan, denilir. Kaldý ki Cenabý-ý Allah “ Söyle her þey Allah tarafýndandýr” (nisa 78) buyurmuþtur, iþte ayetin manasý budur.

15- Allahýn rýzasý:

Allah küfrü yaratýr, onu diler, fakat emretmez, bu yüzden Allah kafire imaný emretmiþ, fakat iman etmesini dilememiþtir. Denilecek ki, Allah her dilediði þeyden hoþnut mudur deðil midir? Cevabý þu: evet Allahýn meþiyeti, rýzasiyledir. Þu halde Allah kendisinin razý olduðu bir iþten dolayý niçin azap ediyor diyecekler: bunun cevabý þu: hayýr Allah razý olduðu þeyden dolayý deðil razý olmadýðý þeyden ötürü azap verir. Zira meþiyet kaza ve Allahýn bütün sýfatlarý, Allahýn hoþnut olduðu þeylerdir. Þu kadar ki kiþinin meydana getirdiði fiil bazan Allahýn razý olduðu bir iþ olur, bazan da gazap ettiði bir þey olur ve bunun üzerine azap verir veya sevap.

16- Tevlit meselesi:

Bir fiili iþlemekten doðan ikince derecede iþyer(tevlit suretiyle husule gelenler)Allahýn eseri (mahlûku) durlar. Zira tevlit bir þeyin içinde bulunan diðer bir þeyin meydana gelmesinden ibarettir. Mahluk olan iþ zarf olsun da zarfýn içinde bulunan iþ mahluk olmasýn: bu olamaz, ve zira kiþi oku attýktan okun geçip gitmesine mani olmaya muktedir deðildir. Eðer kudret kiþinin elinde olsaydý bunu yapmasý lazým gelirdi. Kaderiyye mezhebindekiler diyorlar ki: bunlarýn sebeplerini insanlar ihdas ettikleri için fiiller ve fiillerden doðan eserler bütünü ile insanlarýn vücuda getirdiði eserlerdir ve kendilerinin mahluklarýdýr.

17- Ecel Meselesi:

Katledilen bir adam kendi eceliyle ölmüþtür. Eðer kendi ecelinden gayrý bir þey ile ölseydi Allahýn, maktulü kendi eceline ulaþtýrmaktan aciz kalmasý ve o adamýn ecelinden Allahýn cahil olmasý lazým gelirdi. Halbuki Allaha cehil ve acz isnadý küfürdür. Mutezile: katledilen, kendi ecelinden gayrý ile ölmüþtür, zira kaatile kýsas ve diyet vacip olmaktadýr, diyorlar. Biz bunlara kýsasýn vacip olmasý, Allahýn yasaðýný tanýmamasýndandýr, cevabýný veririz. Esasen onlarla aramýzdaki ayrýlýk, insan, fiilinin haliki midir, meselesindeki ayrý görüþlerden baþka bir þey deðildir.

18- Haram olan bir þeye rýzýk denir mi?

Haram rýzýktýr: zira rýzýk, mülk demek deðil, gýda demektir. Ýnsanlarýn bir kýsmý ömrü boyunca haram yer, böyleleri için ise dünyadan çýktý gitti, Allahýn rýzkýndan bir þey yemedi demek mümkün deðildir.
Mutezile rýzký, mülk manasýna alarak haram rýzýk deðildir, diyorlar. Halbuki rýzký mülk manasýna almaya yol yoktur. Zira davar, sýðýr gibi mahluklarý çoðu hiç bir mülke sahip olmadýklarý halde Allah onlara rýzk verir. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de “ Yer yüzünde hiç bir hayvan yoktur ki Allah onlara rýzk vermemiþ olsun” (Hud 6) buyurulmuþtur. Rýzký mülk manasýna almak bu ayeti inkara varmaktadýr.
Bu mesele de, insan fiilinin haliki midir, meselesindeki ihtilaf kabilindendir; zira onlara göre kiþi baþkasýnýn rýzkýný yemeye muktedir olur.

19- Allah insanlara en uygun ne ise onu yapar:

Allahýn insanlara en uygun olaný yapmasý kendine vacip deðildir; Kur’an-ý Kerim’de” Biz onlara günahlarýný artýrsýnlar diye mühlet veririz”(Al-i Ýmran 178) buyurulmasý bunun delilidir. Zira günahý artýrmak için ömrü uzatmak günahkarýn faydasýna(salâh) deðildir, bilakis mühleti kesse daha iyilik ve lütufkarlýk etmiþ olurdu. Bunun diðer bir delili de þudur: eðer Allahýn insana en faydalý olaný yapmasý vacip olsaydý, Kur’an-ý Kerim’deki” Allah pek büyük ikram ve ihsan sahibidir”(Bakara 105) ayeti yersiz olurdu.
Mutezile diyor ki: Allah’ýn insanlara en uygun olaný yapmasý vaciptir ve herkesin kudretini sarf ile elde ettiði imanýn veya küfürün icabýný,yapmýþtýr. Yapmasaydý zulmetmiþ veya cimrilik etmiþ olurdu,

20- Ýlim ve fýkýh:

Dinde derinleþmek(fýkýh) ki buna “Ýlm-i Tevhit” denir, güdülecek ameli hükümlerden ibaret olan fýkýh ilminde derinleþmekten daha faziletlidir. Bundan dolayý”Ýlim tahsil etmek farzdýr” sözünden maksat, ilm-i hal tahsilidir denilmiþtir. Ýlm-i hal ise imana müteallik hükümlerden ibarettir.(Ýlm-i hal tabirinin eski manasýný burada görüyoruz. Bu manada ilm-i tevhit ve ilm-i kelam, ilm-i hal ile birleþiyor. Sonralarý ilm-i hal daha geniþ bir manaya alýnmýþ ve bugün ilm-i hal mevzuuna haram ve helal, amele ve ibadete müteallik farzlarda girmiþtir. Din bilgisi tabiri daha geniþtir. Din bilgisine Peygamber’in hayatý ve siyeri, imamlarýn içtihatlarý ve Ýslam ahlaký, hadis ve tefsire müteallik hükümler girer. Burada dini meselelerin, þer’i hükümlerden ayrý, kelam ilminin, fýkýh ilminden muteber olduðu gösterilmektedir.)

21- Ýman meselesi:

Ýman dil ile ikrar kalp ile tasdiktir. Kiþi ikrar eder de kalbi ile tasdik etmeden ölürse mü’min sayýlmadýðý gibi eðer imkan bulunduðu halde dili ile ikrar etmezse, yine mü’min sayýlmaz; zira özür mevcut olmadan dil ile açýklamayý býrakmak, tasdikin olmadýðýna delâlet eder.
Kerramiye mezhebinde olanlara göre, iman yalnýz dil ile ikrardan ibarettir, bundan baþka bir þey deðildir. Zira diyorlar, Hazret-i Peygamber “Ben insanlarla Allah var(la ilahe illallah) diyinceye kadar mücadele etmeye memurum” demiþtir. Bize göre böyle deðildir zira, Cenab-ý Allah:”Onlar aðýzlarý ile iman ettik dediler; halbuki kalbleri iman etmiþ deðildir”(Maide 42) buyuruyor. Hemde onlarýn bu sözlerine göre münafýklarýn mü’minlerden sayýlmasý lazým gelir; bu ise zayýf bir sözdür.
Ýmam-ý Þafi iman: ikrar, tasdik ve iyi iþ iþlemektir.(yani amel imana dahildir) zira Cenab-ý Allah’ýn “ Sizin imanýnýzý Allah zayi edecek deðildir”(Bakara 143) ayeti Allah namazlarýnýzý zayi edecek deðildir demektir. Ayette namaza iman denilmiþtir diyor.
Biz amelin imana dahil edilmesi doðru deðildir deriz. Cenab-ý Allah:” Allaha iman eden ve iyi iþ iþleyen(Talak 11) ayetinde amelden ayrý olarak kiþiye mü’min demiþtir. Ayette amel iþleyen cümlesi iman eden cümlesine atfedilmiþtir. Atfedilen bir þey atf olunandan baþka bir þeydir. Þu halde ayette imandan maksat kalb ile tasdiktir. Eðer ameller imanda dahil olsalardý iman esaslarýnda neshin caiz olmasý lazým gelirdi, halbuki iman konularýnda nesh caiz deðildir, amele dair hükümlerde ise caizdir, bu da imanýn amelden ayrý olduðunu gösterir.(NESH: "Bir hükmü deðiþtirmek, iptal etmek." (Þer‘î bir hükmün daha sonra gelen þer‘î bir delille kaldýrýlmasý.DÝA) Ýman bir þeyi bilerek gerçekleþmek ve diliyle ikrar etmektir. Bu tarife göre imanda hem ilim(zihn-i ameliye) hem irade(kalb-i ameliyye) hem fiil veya ikrar (harici ameliyye) vardýr. Bu yüzden iman kesbidir ve teklif mevzuudur.
Tasdik bir þeyi ilim yoluyla gerçeklemektir. Esasýnda bu zihni bir ameliyedir. Ýkrar ihtiyarýný kullanmaktýr.(Ýsteðe baðlý, seçmeli olan, seçimlik.) Akide bir þeye gönülden baðlanmaktýr, kalb iþidir vehbi de olabilir. Kanaat delili olmayan bir kabuldür. Bunda ilim unsuru yoktur....Ýslam aleminde imanýn mahiyeti konusunda türlü anlayýþlar vardýr. Ýman yalnýz kalp iþidir, yalnýz marifetten ibarettir, yalnýz lisanýn ikrarý fiilidir veya bütün dini amellerin heyet-i mecmuasýdýr, iradi deðildir, Allah’ýn mevhibesidir, diyenler vardýr. Halkta(mukallitlerde) yaþayan anlayýþ, imanýn kalp iþi olduðunu ve bunun tezahürü olan ikrar ile tamamlandýðý, merkezindedir. Ebu Hanife bu umumi temayülü ilmileþtirir: Ýman ilmi kabul manasýna kalbin tasdikidir, ikrar bunun þartýdýr, der. Maturidi bu fikri müdafaa eder.......Ýmanýn mevzuu kesin hükümlerdir, bunlarda Allah’a, Peygambere ve ahirete mütallik kati hükümlerdir. Gayesi dini emirlere itaati saðlamaktýr. Bu hükümlerde her mezhep saliki müttefiktir. Ýman asýldýr, küfür arýzidir. Ben Müslümaným diyene Ýslam muamelesi yapýlýr. Y.Z.YÖRÜKAN)

22- Ýman ve Ýslam nedir, mukallidin imaný makbul müdür?

Ulemadan bir kýsmýna göre: Ýman ile Ýslam birdir. Bunlar þu delile dayanýyorlar: Kur’an-ý Kerim’de “ Bir kimse Müslümanlýktan baþka bir din ararsa bu asla kabul edilmeyecektir.”(Al-i Ýmran 285) buyurulmuþtur. Diðer bir kýsmýna göre; iman ile Ýslam baþka baþka þeylerdir, bunlarýn delili de þu ayettir:” Çöl araplarý iman ettik dediler, onlara de ki, siz iman etmediniz lakin Ýslam olduk deyiniz.”(Hucurat 14) Bu meselede en doðru söz Ýmam Ebu Mansur Maturidi’nin söylediðidir.(Ýmam-ý Maturidi’nin bu sözü nasihler tarafýndan buraya sonradan alýnmýþ olacaktýr.Y.Z.Yörükan)
Ýslam Allahý keyfiyetsiz olarak bilmektir, bunun yeri göðüstür. Ýman Allah’ý Allahlýðý ile bilmektir, bunun yeri de yürektir, bu ise göðsün içindedir. Marifet Allahý sýfatlarý ile bilmektir, bunun yeri de gönüldür, bu da kalbin içindedir. Tevhit Allahý birliði ile bilmektir, bunun yeri sýrdýr, bu ise gönül içindedir. Bunlar Allah taalânýn: “ Allah’ýn nurunun misali, kandillik gibidir ki içinde kandil var, kandil billur camda, billur cam þecere-i mübareke-i zeytuneden yanan inci yýldýz gibidir” (Nur 35) (Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yýldýz gibidir ki, doðuya da, batýya da nisbet edilemeyen mübarek bir aðaçtan, yani zeytinden (çýkan yaðdan) tutuþturulur. Onun yaðý, neredeyse, kendisine ateþ deðmese dahi ýþýk verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediði kimseyi nûruna eriþtirir. Allah insanlara (iþte böyle) temsiller getirir. Allah her þeyi bilir. Nûr : 35 Diyanet meal) ayetinin benzeridir; þu halde bunlar dört gerdanlýktýr ki dördü de birbirinden ayrý gayrý deðildir; hepsi birleþince din olur.( Nasýl göðüs,yürek, gönül, öz dediðimiz zaman bunlarýn manalarý ayrý hususiyetler taþýdýklarý halde birbirinden ayrý þeyler deðil ise, Ýslam, iman, marifet ve tevhit dizisi de öyle bir kül teþkil eder ve birleþmesine din denir; miþkat, misbah, zücace, kevkeb-i dürri; birbiri içinde bu dördüne nur dediðimiz gibi. Bu anlayýþa göre iman Ýslamda dahil, Ýslam mefhumu da geniþtir. Sýrada marifet, imandan sonraya alýnmýþtýr. Çünkü iman Allaha; marifet sýfatlarýna; tevhit ise bu sýfatlarýn zatýndan gayrý olmayýp ayný olduðuna ve vahdaniyet bilgisine taallûk etmektedir.Y.Z.Y)
Bir kimse eðer ben bu þeyin haliki kimdir, bilmem veya bana namaz farz kýlýndý mý bilmiyorum, yahut ben kafir diye bir þey tanýmýyorum, yahut kafirin gideceði yer neresidir bilmiyorum, derse kafir olur. Türk topraklarýnda, Orta Asya içlerinde yaþayan bir adam ben Müslümanlýðýn hepsine inandým edr fakat dini ahkamdan hiç Bir þey bilmez ve hiçbirini de yerine getirmezse onun mümin olduðunda þüphe yoktur. Bunlar mukallit imanýnýn sahih olduðunu ifade eder; Mutezile ve Eþariler bilmeyerek iman eden mukallitlerin imaný sahihtir, fikrine muhaliftirler. Bunlarýn dedikleri, Allah’ýn peygamber göndermesindeki hikmetleri ortadan kaldýrýr, zira taklit, sahih olmazsa peygamberlikten maksat ve fayda hasýl olmaz. Þu kadar ki delillere dayanan ilmi imanýn derecesi, taklidi imandan þüphesiz yüksektir. Çalýþarak elde edilen imanýn sahibi uyanmýþ ve nurlanmýþtýr. Nitekim Hazret-i Peygamber “ Ebu Bekir’in imaný, bütün halkýn imaný ile tartýlsa üst gelirdi” diyor. Bu hadisteki üst gelme, ziyade ve noksan olmak bakýmýndan deðil, vukuflu ve nurlu olmak bakýmýndandýr, zina ikrar ve tasdik artýp eksilen þeylerden deðildir. Ýman ikrar ile tasdikten ibaret olunca da insanýn kesbi ve eseri(mahluk) olmuþ olur.
Alimlerin bir kýsmý iman mâhluk(kesbi) deðildir, zina o Allah’ýn(tevfiki) baþarý vermesiyle husule gelen bir þeydir, Allah’ýn tevfiki ise mahluk deðildir, derler. Biz ise evet iman Allahýn muvaffak kýlmasý iledir. Ancak bu kadarla insanýn fiili olmaz; o fiil yine, namaz ve oruç gibi insanýn eseri ve kesbi(mahluk) olarak kalýr deriz.

23- Ýman insanýn her her tarafýndadýr.
Ýman insanýn belli bir yerinde deðildir. O öyle bir þeydir ki nuru insanýn bütün azasýna yayýlmýþtýr. Fakat azasýndan biri kesilince iman parçalanmaz olduðu için oradan kalbe gider. Burada bir soru var; insan ölünce iman nereye gider, ruhu ile beraber mi kalýr yoksa cesedi ile mi? Bu sorunun cevabý þudur: hayýr ne ruhla gider ne cesedde kalýr. O kiþinin imana ehliyet kazandýðý mana ile beraberdir. Bu mana nasýl bir þeydir, diyeceksiniz, evet bu mana Allahýn kiþiyi gizliden nurlandýrmasý veya Allahýn insanýn içindeki gizli mahiyeti ýþýklandýrmasý demektir. Þu soru da var;, insanýn diðer amelleri nereye gider? Bunun da cevabý þudur; bunlar, Allahýn sevabýna veya ikabýna (cezasýna) ulaþýr. Þunu da ilave edelim, eðer Allah ne ile bilinir? Diye sorulacak olursa, buna bazý alimler akýl ile bilinir, cevabýný vermiþlerse de bu hususta gidilecek doðru yol: Allahýn bildirmesiyle bilinir, demektir. Zira Kur’an-ý Kerim’de:” Allah’ýn göðsünü Ýslâma açtýðý kimse Rabbýndan bir nur üzeredir.”(Zümer 22) buyrulmuþtur.

24- Umutsuzluk imaný:

Umutsuz kalmýþ, ye’s halinde imana gelen kimsenin imaný makbul deðildir.(Bu hükümden anlaþýlýyor ki müspet ilim mevzuundaki tasdik baþkadýr. Ýman edilecek tasdik mevzularý da baþka; iman edilecek þeyler gayba ait olanlardýr. Bir adam ölüm halinde iken gözü önüne ahiret ahvali serilir di görerek iman ederse, gark olurken Firavunun iman etmesi gibi þuhuda müstenit olan bu imana “ Ýman-ý Ye’s” denir. Her þeyden ümidi kesilmiþ. Yapacak bir iþi kalmamýþ kalmamýþ olmaktan doðan mecburi, iman demektir. Harb içinde ölüm korkusundan yapýlan iman ve zorlamak veya iþkence etmek neticesindeki iman da böyledir. Bunlar da ye’s imanýna dahildir. Nitekim Ammar Bin Yasir’i iþkence ile dinden döndürmüþlerdi. Hazreti Peygamber ona, üzülme, zor imaný bozmaz, dedi. Y.Z.Y)

25- Ýmanda istisna(Ben müminim inþallah demek)

Ýman ifadesinde “Ýnþallah “ demek þekçiler ile aramýzda çýkmýþ ihtilaflý bir meseledir. Þekçiler imaný”Allah’ýn meþiyetine bakmak caizdir, derler. Biz bunlarýn sözlerini Kur’anda sihirbazlarýn” Ýnandýk”(Araf 121) deyip inþallah dememelirini, keza Kur’anda “ Onlar hakkýyle mümindirler” (Enfal 74) ayetinde inþallah mümindirler denilmeyip kesin olarak mümin denildiðini delil göstererek reddederiz. Bundan baþka iman bir akiddir. Allah dilerse sözü ise, akdi bozar.
Burada bir soru var: Hazret-i Peygamber bir kabrin yanýndan geçerken” Bizde sizlere iltihak edeceðiz inþallah” diyerek ölüm hakkýnda inþallah tabirini kullanmýþtýr, halbuki ölüm muhakkak bir þeydir. Bu soruya þu cevabý veririz: Peygamber ölüm için deðil. Kabristandaki ölülere iltihak için, inþallah demiþtir. Hemde bir kimse için” Bu adamdýr inþallah” denilemez. Amma þöyle bir soru sorulacak: Mescid-i Harama müslümanlarýn gidecekleri Allah’ýn bildirmiþ olmasý ile muhakkak olduðu halde, Kur’an-ý Kerim’de” inþallah oraya gideceksiniz”( Feth 27) buyrulmuþtur, bu muhakkak olacak þeylere inþallah demenin caiz olduðunu göstermez mi? Cevap verelim; burada inþallah Allah dilediði zaman gireceksiniz demektir; yahut inþallah, âyette (aminine) kavline dahil olduðu için, inþallah eminlik içinde gireceksiniz, demektir. Þöyle bir sual de sorulabilir: Kiþinin sonu(hüsn-ü hatimesi) için inþallah demesi caiz deðil mi? Cevap verelim: evet, hatta bize göre inþallah bu dünyadan iman ile gideriz demek suretiyle Allah’ýn meþiyetini dilemek vaciptir bile, bunda söz yok; söz böyle bir þeyin iman konularýnda caiz olup olmamasýndadýr. Ýbn-i Mesut hazretlerinden rivayet edilen” Ýnþallah ben Müslümaným demek caizdir ” sözü son nefeste hüsn-ü hatime için demek caizdir manasýnadýr; yahutta bu söz bir sürçme (onun bir hatasý) dýr, rücu etmiþ olacaktýr.

16- Saadet ve þekavet:

Bir insanýn dünyada ve ahirette saadet ve þekavet halleri bize göre deðiþebilir. Eþ’ariler, buna muhaliftirler. Bundan dolayý da “Ebu Bekir ile Ömer hazretleri, putlara taptýklarý sýrada da mümin idiler” derler. Biz onlarýn bu sözlerini bu sözlerini reddetmek için þu ayeti ileri süreriz:”Kafirlere söyle ya Muhammed! Eðer küfürlerini sona erdirirlerse Allah onlarýn geçmiþtekilerini af eder.”(Enfal 38) eðer küfredenler putlara taptýklarý halde mümin idiyseler, Allah’ýn af ve maðfiret etmesinin, baðýþlamasýnýn faidesi kalmazdý. Keza, Cenab-ý Allah, Kur’an-ý Kerim’de”Allah dilediðini imha eder, dilediðini tespit eder.”(Raad 39) buyurmuþtur. Bu günahlarý imha eder ve yerine tövbesini tespit eder, demektir. Eðer” Þekavetin saadete tebeddül etmesi, Allah’ýn yarattýðýný geri çevirip yeniden baþlamasý(beda) dýr demek olmaz mý?” denilecek olursa buna karþý da: Levh-i mahfuzda yazýlmýþ olan þey, kiþinin sýfatýdýr, bu deðiþir, Allah’ýn kazasý deðiþmez, cevabýný veririz.(Ebu Hanife ve Ebu Mansur Maturidi’ye göre: insanlarýn mukadderatý Levh-i mahfuzda umumi hatlarla (vasýflarýyle) yazýlýdýr. Muayyen ve müþahhas hareketler halinde yazýlmýþ deðildir. Eðer böyle teferruat yazýlmýþ olsa idi, onlarýn ne saadeti þekavete, ne þekavetisaadete deðiþemez ve insanlar fiillerinde mecbur olurlardý. Halbuki bunlar umumi vasýflarla yazýlmýþ olduðu için deðiþir ve kiþi fiilinden sorumlu olur. Ýmam-ý Ebu Hanife bu suretle hem mukadderatý, kaza-i ilahi manasýna kabul eder, hem de bunun beþer hürriyet ve mesuliyetine zararý olmadýðý, mukadderatýný insanýn kendi tayin ettiði reyinde bulunur. Bu da telifcilik yoludur. Fýkh-ý Ekber ve Fýkh-ý Ebsat risalelerinde Ebu Hanifenin bu konudaki görüþü açýktýr. Y.Z.Y)

27- Ýyiyi emir kötüyü nehyetmek:

Her insanýn, gördüðü bir kötülüðü kendiliðinden menetmeye kalkmasý veya iyiliði emretmesi, artýk farz olmaktan çýkmýþtýr. Zira bunlar hasbi olarak(allah için) yapýlmýyor, bundan dolayýdýr ki zalim olan hükümdara karþý, kan dökmeye sebep olmamak için(huruç etmek) kötülükleri kaldýr diye, kýlýç çekerek isyan çýkarmak caiz deðildir.
28- Amel imanda dahil midir:
Bir insan büyük günah iþlerse kafir olur mu? Bize göre olmaz. Harici ve Mutezile mezhebinde olanlar eðer günahkar tövbesiz ölürse kafir olarak gider ve cehennemde sonsuz(muhalled) olarak kalýr. Bu, ayetle sabittir, derler.(Burada bahsedilen ayet þudur:” Bir kimse önceden kurup hazýrlanarak (muta-ammiden- bir Müslümaný öldürürse bunun cezasý sonu gelmez olarak cehennemdir.”(Nisa 93) Zira Peygamberden muhtelif þekillerde gelmiþ olan hadislere göre farzý inkar eden veya haramý helal itikat eden, kafir olur. Bu hadislerden metinde olanlar, bu ciheti gösterdiði gibi bu mealde diðer hadislerde vardýr. Y.Z.Y)
Bizde yine Peygamber’den rivayet edilen hadislere(nakle) dayanarak “ büyük günahý iþlerse” sözü, haramý(burada katli) helal sayarsa demektir. Yahut ayetteki “ Cehennemde muhalled kalýr” sözünden maksat uzun müddet kalacak demektir, deriz. Bunun gibi Hazret-i Peygamber’in” Namazý kasten terk eden kimse kafir olur” sözünden maksat ta namazý inkar etme suretiyle terk ederse, demektir. Eðer günahkar kafir olsaydý Peygamber (veya Allah) bize fasik olanýn verdiði haberi araþtýrýp inceleyin diye emretmezdi. Yahut Maiz hazretlerine Ýslama dönmesi ve imanýný yenilemesi için emrederdi.(Burada bir ayete, bir d hadise iþaret edilmektedir. Ayet þudur:” Fasýkýn biri size bir haber getirirse onun doðruluðunu araþtýrýn.”(hucurat 7) Hadiste adý geçen Maiz (ibn-i Malik il Eslemi) hakkýndadýr. Bu adam iþlediði büyük günahtan dolayý Peygamberin hükmü ile recm edilmiþtir. Recm edilmeden önce imanýný yenilemekle mükellef tutulmamýþtýr. Tarihte Gamitli adýyla meþhur olan bir kadýn da böyle bir günah iþlemiþ, vicdan azabýndan kurtulmak için yaptýðýný gelip Peygambere itiraf etmiþ, sonra recm edilmiþ ise de, yaþadýðý ve çocuk doðduktan sonra iki sene onu emzirdiði müddette Müslümanlýðý hakkýnda hiç bir tereddüt gösterilmemiþtir. Y.Z.Y) Murcie mezhebinde olanlar, büyük günah iþlemenin imana asla zararý yoktur, bunu delili de genc(Þâb) in meþhur olan sözüdür, derler.(Burada bahsedilen Þâb, Humus’ta Maaz ibn-i Cebel’e bir soru soran gençtir. Bu genç Maaz Ýbn-i Cebel’e sorduðu sualler arasýnda bir adam namaz kýlmaz, oruç tutmaz, haç etmez, zekat vermez, fakat Allaha ve Resulüne imaný vardýr, bunun hakkýnda ne dersin demiþ. Maaz Ýbn- Cebel, Allahýn affýný umar, cezalandýrmasýndan korkarým, deyince genç, ya Maaz! Allaha þerik koþanlarýn amelleri fayda vermediði gibi iman edenlere de hiç bir þey zarar vermez, demiþ. Genç gittikten sonra,Maaz Ýbn-i Cebel,” bu ovada bu gençten daha iyi din ilmini bilen kimse görmedim.” demiþ. Maaz Ýbn-i Cebel, ashabýn ileri gelenlerinden ve muallimlerindendir, her sözü senettir. Metinde bahsedilen münakaþa Maaz tarafýndan tasdik edilen gencin sözleri üzerinedir. Y.Z.Y) Bizde diyoruz ki Þâb’ýn imana bir þey zarar vermez sözü, iman günah-ý kebire zail olmaz demektir. Yoksa bu söz Allah korkusunun büsbütün kalkmasýna varýr.

29- Kabir azabý:

Bize göre kabirde azap vardýr. Mutezile ve Cehmiyye mezhebinde olanlara göre yoktur. Bunlar biz görüyoruz ve muayene ediyoruz ki ölü, kendisine verdiðimiz elemleri duyuyor, bu iþ, göz önünde nasýl ise, gaipte de öyledir, diyorlar. Görüneni esas alýp da görünmeyeni ona kýyas etme mebdeinden hareket eden bu mezheplerin taraftarlarý cansýz varlýklarýn Allaha tesbih ettiklerini, mizaný, sýratý, iman etmiþ olanlarýn cehennemden çýkacaklarýný ve Mirac’ý inkar ederler. Biz ise bunlar haktýr, ancak akýl bunlarýn mahiyetini idrakten acizdir, demekteyiz. Nasýl ki Hazret-i Peygamber: “Allah’ýn yarattýklarý üzerine düþünün yaratýcý üzerine düþünmeyin” buyurmuþtur. Bu sözüyle Hazret-i Peygamber insan aklýnýn zayýflýðýný göstermek istemiþtir. Halbuki bunlarýn inkar ettikleri þeylerin doðruluðuna ayrý ayrý deliller vardýr. Cenab-ý Allah: “ Biz onlara yakýnda iki defa azap edeceðiz”( Tevbe 101) buyuruyor. Bu iki defadan biri kabirde biri de ahirettedir. Diðer ayette”Bu azaptan baþka bir azap” keza “Onlara büyük azaptan baþka en yakýn azabý tattýracaðýz”( Secde 21) Bu yakýn azap ta kabir azabýdýr. Keza ” Hiçbir þey yoktur ki Allahý hamd ile tesbih etmesin” (Ýsra 44) ve “ Biz mizanlarý dosdoðru kuracaðýz”( Enbiya 47) buyrulmuþtur.

30- Arzularýna uyanlar:

Bid’at: Dinde türeyen adetler ve ya Müslümanlýða sonradan giren þeylerdir. Bunlarý benimseyenler ile arzularýna ve heveslerine uyanlar ateþte kalacaklardýr. Bu, hadisle sabittir.(Burada iþaret edilen hadis meþhurdur, muhaddis sahabe Ýbn-i Sariye’den rivayet edilen þu: “Dine sonradan sokulmuþ þeylerden sakýnýn, her sonradan olma, bid’attir, her bid’at dalalattir, her dalalet ateþter.” hadisininin sonundaki hükmün sonradan hadise ilave edildiði de söylenmektedir. Her bid’at sözü Cabir’den rivayet edilen hadiste de aynen geçer. Ancak fýkýh bakýmýndan her bid’at dalalet deðildir; bid’at-ý hasene de vardýr. Akait bakýmýndan ise bid’at eðer bir ayeti veya hadisi tefsir veya izahtan doðmuþ ise buna dalalet denirse de hak olma ihtimali kaldýrýlamaz, zira bu gibi þeyler ashab arasýnda da olmuþtur. Eðer suiniyet ile akaid içine bir fikir sokulmuþ olursa buna dalalet denir, burada bid’atýn yanýnda havasýna uyanlar denildiðine göre bid’atýn bu nevi kasdedilmiþtir. Bunlarda pek çeþitli þeyler olduðu için mesele güç bir durum arz eder. Akaid kitaplarýna, Cennet, kýyametten sonra mý yapýlacaktýr, yoksa yapýlmýþ mýdýr? Ayþe, Fatma’dan faziletli midir, deðil midir? Gibi sonradan çýkma lüzumsuz akideler sokulduðuna göre bu manada bu gibi meseleler de bid’at olmak icabeder ki eskilerin ilm-i kelam bid’attir demeleri de bundan ileri gelmekte idi. Halbuki biraz yukarýda ilm-i tevhidin diðer ilimlerden efdal olduðu ve “ ilim farzdýr” hadisinin bu ilmin farz olduðuna delalet ettiði söylenmiþti. Y.Z.Y)

31- Cennet ve cehennem:

Cennet ve cehennem ikisi de yaradýlmýþ bulunmaktadýrlar. Mutezile, Kaderiyye ve Cehmiyye mezhebinde olanlar, halen cennet ve cehenneme ihtiyaç olmadýðý için bunlarýn yaradýlmýþ olduðunu kabul etmezler, Allah aciz deðildir, ihtiyaç olduðunda onlarý yaratýr,diyorlar. Halbuki Kur’an-ý Kerim’de “ Gökler yer geniþliðinde olan cennet günahtan sakýnanlar için hazýrlanmýþtýr.”(Al-i Ýmran 133) ayeti bunlarýn hazýr olduðunu açýklamaktadýr. Onlarýn dediði söz ise , Allahýn bu haberini yalanlamaya varýr. (Bu ayet evvela mana bakýmýndan müteþabihtir. Saniyen hazýrlamak, ileride olacaðý muhakkak, manasýna mecaz olabilir. Her iki bakýmdan davaya delil olamaz. Bir ayetin tefsirine ise tekzip denilemez. Yani bu cevap kafi deðildir. Y.Z.Y ) Müteþabih ayetler hakkýnda daha ayrýntýlý bilgi için DÝA Müteþabih maddesine bakýlmasýný tavsiye ederim.”Sözü edilen âyette fitne aramakla nitelendirilen kimseler, müteþâbihleri þüpheye düþürme ve karýþýklýk çýkarma aracý olarak görüp arzularýna uygun biçimde yorumlayanlardýr. ...Sahâbîlerin Kur’an âyetlerini te’vil ettiklerine dair kesin bilgi bulunmadýðý, ayrýca Kur’an’ýn anlamý konusunda ihtilâfa düþmedikleri dikkate alýnýnca müteþâbihleri te’vil edenlerin hýristiyan âlimleri olduðu anlaþýlýr (Yüce Kur’ân’ýn Çaðdaþ Tefsiri, II, 14-16 DÝA)

32- Melekler:

Meleklerin hepsi, günah iþlemekten korunmuþ(masum) dýrlar. Harut ve Marut adýný taþýyan iki melekten maadasý itaat için yaratýlmýþlardýr.
Þeytanlar ise þer için yaratýlmýþlardýr. Yalnýz bunlardan bir tanesi Heyyým oðlu Hame müstesnadýr. Zira bu Müslüman olmuþtur.

33- Yaratýlýþ(Fýtrat) :

Ýnsanlarla cinler, hepsi fýtratlarýna göre yaratýlmýþlardýr. Fýtrat Mutezile’ye ve Eþarilere göre Ýslam demektir. Bundan ötürü kafir kendi fiiliyle kafir olur derler, Ehl-i Sünnet ise fýtrat, hilkat demektir. Çünkü Cenab-ý Allah Kur’an-ý Kerim’de” Allahýn fýtratý” (Rum 30) buyurmuþtur, bu ise Allahýn hilkati demektir. Peygamberin hadisindeki fýtrat ta bu manadadýr. Peygamber diyor ki:” Her çocuk fýtratý üzere doðar, sonra anasý, babasý onu Yahudileþtirir, veya Hýristiyanlaþtýrýr, içindekini dile getirinceye kadar.(“Cami’us Saðir” deki yazýlýþa göre hadis þöyledir;” Her çocuk fýtratý üzerine doðar, diliyle içindekini izhar edinceye kadar, sonra anasý babasý onu Yahudileþtirir veya Hýristiyanlaþtýrýr veya Mecusileþtirir.” Burada ibarenin yeri deðiþmiþtir. Son fýkra bazý kitaplarda hadise dahil deðildir. Mesele þudur: Mutezile ve Eþari’lere göre çocuk aklýný kullanmasa da yaradýlýþýnda Müslümandýr. Ehl-i Sünnet’e göre ise yaradýlýþta her þeye müsaittir. Tesir altýnda kalmayýp aklýný kullanacak olursa Allahýný bulur ve Müslüman olur. Dikkat edilmelidir ki burada Ehl-i Sünnet, Eþari’lere mukabil alýnmýþtýr. Bu karþýlaþma Eþ’ari mezhebinin tebellür etmediði zamana aittir ki bundan risalenin çok eski olduðunu anlayabiliriz.. Y.Z.Y.)
Bu, çocuk doðduðu yaradýlýþý üzerine býrakýlýrsa, Yaratýcýnýn varlýðýný düþünüp bulurdu, ama ana babasý onun Yahudi veya Hýristiyan sebep oluyorlar demektir.
Bu konu ile ilgili meseleler: bir kimse ben, Allah gökte midir, yerde mi bilmiyorum derse, Allaha mekan düþünmüþ olduðu ve onu mekanda aradýðý için kafir olur. Allah arþ üzerindedir demekte böyle. Eðer Lokman veya Zülkarneyn Peygamber midir deðil mi bilmiyorum derse kafir olmaz ama Musa ve Ýsa hazretleri hakkýnda bilmiyorum derse kafir olur. Zira bunlarýn peygamber olduklarý mensustur.( Kuran ayetleriyle açýkça bildirilmiþtir.) Eðer bir kimse yarýn kafir olacaðým diye niyet ederse daha o saat kafir olur. Kiþi küfür kelimesini kedi ihtiyarý ile söylerse söylediðine inanmasa da kafir olur. Sarhoþ iken böyle bir söz sarf ettiði takdirde ise kafir olmaz.

34- Yezide lanet edilir mi:

Yezide lanet etmek caiz deðildir. Zira o fasik bir adamdýr; fasiklerin ise baðýþlanmasý caizdir.

35- Peygamberler:

Emir ettikleri þeylerle vazifelenmek ve nehyettikleri þeylerden kaçýnmak için Allah’ýn peygamber göndermesi haktýr. Bir takým kimseler buna lüzum yok, zira Allahýn emredilen þeylerden menfaati ve nehy edilenlerden zararý yoktur, faydasý olmayan bir þeyle meþgul olmak ise hafifliktir,derler. Halbuki bu emir veya nehy edilen þeylerde memur olanlarýn menfaatlanmasý hikmeti vardýr. Onlar, Allah’ýn peygamberler göndermesi iyilikleri ve kötülükleri bildirmek için ise akýl buna kafidir, derler. Biz ise dinin hükümlerini ve eþyanýn tabiatlarýný bilmek hususunda aklýn payý yoktur, deriz.

36- Evliyanýn kerameti:

Evliyanýn kerametleri bulunduðu doðrudur. Bu hususta Mutezile’nin þüphesi yersizdir. Onlar eðer evliyanýn kerameti caiz olsaydý insanlar mucize ile keramet arasýný ayýrmaktan aciz kalýrlardý, diyorlar. Halbuki mucize,peygamberlik davasý zamanýnda zuhura gelenlerdir, keramet öyle deðil; hem de kerameti inkar etmek, Meryem’in kerameti zikredilen þu Kur’an ayetini:” Her ne zaman Zekeriyya mihrapta Meryem’in yanýna girdi ise orada yiyecek bulmuþtur.”(Al-i Ýmran 37) Belkýs’ýn tahtý zikredilen ayeti ve Hazret-i Ömer’in Ýran’da harb eden komutana” Ey Sariye daðý tut, daðý:” diye nidasýnýn iþitildiðini inkara varýr.( Belkýs’ýn tahtýnýn Süleymana’a getirildiðine dair Neml suresinin 41. ayetine iþaret ediyor. Bu ayette bir ilim sahibinin, ki Süleyman’ýn veziri Asaf olmasý muhtemeldir, Süleymanýn önüne, bir taraftan diðir tarafa dönünceye kadar Belkýsýn tahtýný getirdiði açýklanmaktadýr.
“Ya Sariye! daðý tut, daðý” sözünü ise, Hazret-i Ömer bir gün Medine’de hutbe okurken söylemiþtir. Ýranlýlar Sariye-i Düeliyi çevirecek bir duruma gelmiþlerdi. Sariye ve arkadaþlarý Hazret-i Ömer’in bu sesini iþitmiþler ve daða istinat ile muzaffer olmuþlardý. Vak’a hadis kitaplarýnýn Menakýb-ý Ömer bahsinde ve tarih kitaplarýnýn 23. hicri sene vukuatýnda tafsilatýyla anlatýlmaktadýr. Y.Z.Y)

37- Peygamberlerde Ýsmet:

Ýnsanlar ve cinler günahtan korunmuþ(masum) deðildirler, ancak resuller ve nebiler büyük günah iþlemekten korunmuþturlar; eðer bunlar günahtan korunmuþ olmasalardý, yalan söylemek ihtimali tamamen ortadan kalkmýþ olmazdý, lakin bunlar küçük günahlardan korunmuþ deðildirler. Zira bir kimse belaya uðramadýkça belaya uðrayanlara þefkati olmaz. Peygamberlerin þefkati ve þefaatleri zayýf olmasýn diye bunlar küçük günahlardan korunmamýþlardýr. Mutezile diyor ki, peygamberler küçük büyük bütün günahlardan masumdurlar; zira bunlar peygamberlerin þefaata selahiyetleri olduðunu kabul etmezler.

38- Resul ve nebi:

Resul ünvaný taþýyan peygamberler Cebrail vasýtasýyla Allah’ýn vahyine nail olmuþ zatlardýr. Nebi olanlar ise ya diðer bir meleðin vasýtasýyla vahye nail olmuþlar veya uykuda sadýk rüya halinde kendilerine bu hal gösterilmiþ yahut kendilerine ilham edilmiþtir.

39- Peygamberlerde zelle:

Peygamberlerin sürçmesi, bir hatayý vahyden evvel yapmalarýdýr. Davud’un vahyden evvel Orya’nýn karýsýyle evlenmesi gibi. Yahut daha iyiye bakarak iyiye meyletmeleridir. Adem aleyhisselamýn Allahýn adýný saygýlamak(cennette ebedi kalmak istemesi gibi, ki bu yüzden Cenab-ý Allah “Adem Rabbýna isyan etti ve azdý”(Taha 121) buyurmuþtur. Allahýn bu sözü “menetmek “ bakýmýndandýr. Yoksa günah-ý kebirenin ve azgýnlýðýn gerçekten varlýðýný belirtmek için deðildir. Nitekim diðer bir ayette “ Adem unuttu, biz onda azim ve sebat bulamadýk”( Taha 115) buyurulmuþtur.

40- Efdal olanlar meselesi:

En faziletli olan kimdir konusunda türlü türlü sözler söylenmiþtir. Bunlarýn içinde en doðru olan, Hazret-i Muhammed’in Adem aleyhisselamdan efdal olduðudur. Ondan sonra peygamberler bütün yaratýklarýn en faziletlileridir. Hazret-i Muhammed’in ümmetinden en efdal olan ise Ebu Bekir, sonra Ömer, Osman, Ali’dir.” Allah hepsinden razý olsun.”
Ýnsan oðullarýnýn içinde peygamberler gibi seçkinler, meleklerin seçkinlerinden daha efdaldýrlar. Meleklerin seçkinleri, Âdem oðullarýnýn halk kýsmýndan efdaldir. Halk tabakasý da meleklerin seçkin olmayanlarýndan(avam) efdaldir. Rafýzi’ler, Hazret-i Ali’yi, Ebu Bekir hazretlerine ve diðer eshaba tafdil ederler, bunlar þu hadise dayanýrlar: Peygamber ” Yarab kullarýndan sana en sevgili olaný yanýma gönder, þu kuþtan benimle beraber yesin” diye dua ettiði zaman yanýna Ali gelmiþtir.( Bu hadis “Kunuz-ül Hakayýk” da Tirmizi’den þöyle naklediliyor.: “ Allahým! Halkýn en sevgilisini bana gönder bu kuþtan yesin” yani(halkýnýn sana en sevgilisi) cümlesinde (sana) yoktur. Metinde(bana) diye tefsir edildiðine göre olmamak lazým, lakin biz elimizdeki iki nüshada yazýlý olduðu üzere tercüme ettik. Y.Z.Y)
Ayný zamanda Ali sahabelerin en þecii, ve küfürden en uzak kalmýþ olaný ve en alimidir derler. Ehli sünnetin delili ise Hazret-i Peygamber’in þu: “ Ebu Bekir size orucun ve namazýn çokluðu ile üstünlük saðlamýþ deðildir. Onun sizden efdal olmasý kalbini dolduran manadan, muhabbet ve sadakattandýr” hadisidir. Ömer’in oðlu Abdullah’tan da “ Biz daha Peygamber’in saðlýðýnda Hazret-i Muhammed ümmetinin en faziletlisi Ebu Bekir, sonra Ömer, Osman, Ali’dir derdik” diye hadis nakletmiþtir. Yukarýda rivayet edilen kuþ hadisinin manasý ise: kullarýndan bana en sevgili olaný gönder, demektir. Yoksa Ali’nin diðer Peygamberlerden de efdal olmasý lazým gelirdi. Ali’nin ashabýn en þecii ve en alimi olduðuna dair söylenilen sözler ise doðru deðildir. Ehl-i Sünnetten bazýlarý Hazret-i Ali’yi Hazret-i Osman’a tafdil ederler.
Bazýlarýna göre Hazret-i Ayþe, Hazret-i Fatýma’dan daha efdaldýr. Zira onun derecesi Peygamberle beraberdir. Bazýlarý ise Hazret-i Fatýma efdaldir, zira Ayþe’nin derecesi Peygambere tebean yükselmiþtir, derler.

42- Ýmamet meselesi:

Nebilerden ve resullerden sonra bir imam veya devlet baþkaný seçimi amme tarafýndan bir hak(vecibe) dir. Fikir adamlarýndan bir kýsmý imam seçimi insanlara gerekli(dini bir farz ) deðildir, zira imam, zulmün ve fitnenin giderilmesi için ihtiyaç hasýl olur. Zulüm ve fitne kalkýnca hükümdara ihtiyaç kalmaz, derler. Biz bu müessesenin gerekli olduðu fikrindeyiz; zira Peygamber hazretlerinin ölümünden sonra ashab bir imamýn vacip olduðunda ittifak etmiþlerdir. Gerçi o günlerde bir ihtilaf vukua gelmiþti, ancak bu ihtilaf tayin hususunda idi.

42- Ýmam olacak kimsede aranýlan þartlar:

Ýmamlýk makamýna seçilecek kimselerin Kureyþ kabilesine mensup olmasý þarttýr. Rafýziler, Haþimilerden baþkalarýnýn imam olmaya selahiyetleri yoktur, derler. Haþimi olarak da Ali’yi ve Ali evladýný tayin ederler. Biz bunlara þöyle cevap veririz: hadis mutlaktýr, þu kabileye veya bu kabileye tahsis edilemez.(Burada bahsedilen hadis, Ebu Bekir’in rivayet ettiði” imamlar Kureyþ’dendir.” hadisidir. Bu hadisi yalnýz Ebu Bekir rivayet etmiþtir. Ancak rivayet ettikten sonra bütün ashab sükut etmiþ ve itiraz etmedikleri için bu, ittifakla kabul edilmiþ bir karar mahiyetini almýþtýr. Y.ZY) Sonra imamýn masum olmasý da þart deðildir. Zira Peygamber:” Sevap iþlemiþ olanýn da günahkar olanýnda arkasýnda namaz kýlýnýz” buyurmuþtur. Hemde eþyanýn memnu veya mubah olmasý(yani imam olana masum olmak þartý) kitap ile sabit olur. Ýmamlýk hakkýnda böyle bir kayýt yoktur. Peygamberlerin masum olmalarý þartý ise baþka bir þeydir. Rafýziler imamýn masum olmasýný þart koþarlar. Keza imamýn müctehid olmasý da þart deðildir, ama kavi, kahraman, savunma ve saldýrý ilmine vakýf, kanunlarýn hükümlerini yürütmeye muktedir olmasý þart olmaya yaraþýr.( Þiilere göre Ýmamet din ve dünya reisliði manasýna manevi bir kuvvettir. Hilafet ise zahiri ve dünyevi teþkilattýr. Birincisi mukaddes ve ilahidir, dünya bunlardan hali deðildir, idare baþýna geçmedikleri zaman(mahfi) gizlidirler, çünkü Müslümanlýk bunlarsýz olmaz. Ýmam olmanýn birinci þartý Ali evladýndan olmaktýr, çünkü bunlar masum, efdal, mensus ve müctehiddirler. Masum günahtan korunmuþ demektir ki ne yaparsa yapsýn hata olamaz ve o ne derse itaat edilir. O dini esaslarý ilga edebilir, yenisini va’z edebilir. Herkesten efdaldir, çünkü hamuru baþkadýr, o tahsil görmese de müctehiddir. Ýctihadýnda hata etmez, her re’yi doðrudur. Ayný zamanda mensustur, yani kendinden evvel gelen imam tarafýndan, benden sonra imam budur, diye söylenmiþtir, derler. Metinde “Ýctihad þart deðildir” denilmesi diðer mezheplere karþýdýr, çünkü bazý alimlere göre imamýn alim ve kanun va’z etmeye yetkili olmasý þart koþulmuþtur.
Ehli Sünnet’e göre: bunlarýn hiç bir dayanaðý yoktur. Zamana göre harb iþlerine vakýf olmasý, veya iþleri yürütmeye ehil olmasý, ancak tercih sebebi olabilir. Ama Haþimi olmak, Talibi, Alevi ve Fatými olmak þart deðildir. Yalnýz kabileler içinde Kureyþ eski üstünlüðünü muhafaza ettikçe diðerlerine onun hakimiyeti gerektir. Yine bunlara göre: imametle hilafet bir þeydir ve devlet baþkanlýðý manasýnadýr, cumhur tarafýndan seçilir. Y.Z.Y)

43- Hilafet meselesi:

Peygamberden sonra hilafet 30 yýl sürmüþtür. Zira rivayet edildiðine göre Peygamber, benden sonra hilafet 30 senedir, sonra melik, sonra da mütegallibe olur, demiþtir.(Bu hadis “ Kunz-ül Hakayik” de, Davud’dan “Cami-us Saðir” de de Sefine rivayeti ile sah iþaretiyle, az farkla, bu kadardýr. Metinde: Sonra mütegallibe olur” fýkrasý ilave idilmiþ oluyor. Ýbare deðiþikliði hadisin manasýyla rivayet edildiðini gösterir. Rivayet bilmana ise hüccet olmaktan çýkarýr. Kaldý ki Hazret-i Peygamber hayatýnda hilafet mevzuundan hiç bahsetmediði haldi onun 30 yýl süreceðini söylemesi, üzerinde durulacak bir þeydir. Ýbn-i Haldun bu hadisin mevzu olduðu müelaasýndadýr. Bu hadisi sahih olarak kabul ile Peygamberden sonra 30 sene dini hükümet, 30 seneden sonra gayr-i dini hükümet manasýna geldiðine iþaret edenler vardýr.Azizi’ye bakýnýz.C.2.S.276. Y.Z.Y.)
Peygamberden sonra ilk halife ashabýn ittifaký ile Ebu Bekir’dir. Hatta Ömer kendisine” Allahýn resulü bizim din iþimiz için sana rýza göstermiþ iken, biz dünya iþlerimiz için sana rýza göstermezmiyiz? ” demiþtir. Rafýzi’lerin, Ebu Bekir Ali’nin hakkýnýn gasp etmiþtir, demeleri yersizdir. Zira bu ashabýn zulm üzerine ittifak ettiklerini kabul etmek olur. Alinin bir müddet Ebu Bekir’e biat etmeyip sonra istemeyerek biat ettiðine dair Rafýzi’lerin söyledikleri söz de yerinde deðildir. Zira Ali, Ebu Bekir’in hak üzere olduðunu bildiði halde eðer biattan geri durdu ise Ali’den böyle bir hareket beklenmez; eðer Ebu Bekir’in haksýz olduðunu biliyor ise hareketi makul olurdu, lakin Ali’nin itikadýnca böyle bir þey yoktur; zira kýlýcýný çekip bunu men’e çalýþmamýþtýr. Bu suretle Ebu Bekir’in halife olduðu sabit olunca Ömer’in de halifeliði sabit olur; zira kendinden sonra yerine Ömer’i halife edinen Ebu Bekir’dir. Ömer kendine kimseyi halife olarak namzed göstermemiþ, bu iþi altý kiþilik þurâya terk etmiþtir. Bunlardan biri Osman’a biat edince diðerleri de buna rýza göstermiþlerdir, bu suretle Osman üzerinde ittifak husule gelmiþtir. Onun ölümünde ashab, Ali’nin hilafeti üzerinde ittifak etmiþtir. Ömer’in þûra için yazdýðý vesikada(kitapta) zikri geçen altý kiþi Osman, Ali, Abdurrahman Ýbn-i Avf, Talha, Zübeyr ve Sa’d Ýbn-i Ebi Vakkas’dýr. Allah hepsinden razý olsun.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn din kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dine Karþý Din (Alýntý - Star Gazete)
Ýmam-ý Maturidinin Tevhid Kitabý

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýnsan Uzayda Yalnýz mý?
Ýç Ýçe Geçmiþ Üç Hilal Barbarosun Sýrrý 2
Teþkilatý Mahsusa Fedaisi Almas Efendi
Ýç Ýçe Geçmiþ Üç Hilal Barbarosun Sýrrý 1

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Bereli 30 [Roman]
Bereli 25 [Roman]
Bereli 28 [Roman]
Bereli 33 Final [Roman]
Bereli 19 [Roman]
Bereli 32 [Roman]
Bereli 20 [Roman]
Bereli 31 [Roman]
Bereli 21 [Roman]
Bereli 29 [Roman]


MUSTAFA ESER kimdir?

50 YAÞINDAYIM. MEMURUM. ÝKÝ ÇOCUÐUM VAR.

Etkilendiði Yazarlar:
HERKESTEN VE HÝÇ KÝMSEDEN


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.