..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Anadolu Kültürü > Yûşa Irmak




19 Nisan 2022
İsmi Var Atlar  
Yûşa Irmak
At eski kültürümüzde Asyalı atalardan tevarüs edilen belki en değerli şeydir. Atların bir yas alameti olarak ters eyerlenmesi Anadolu sahasında da uzun zaman devam etmiştir. At üzerinde geçen bir ömür sahibine şan katar. Üç senede bir padişahın atlarından birisinin yeniçeri ağasına verilmesi, bir armağan geleneği olarak ata verilen değeri gösterir. Has Ahır’ın işleyişi ayrıntılı bir nizamnameye bağlıdır.


:ICE:
Kanuni döneminde İstanbul’a gelen Busbecq, Türk atları ile sahipleri arasındaki duygusal bağdan söz eder.

Julia Pardoe ise II. Mahmut İstanbul’unda seyrettiği bir bayram alayında atların görkemini ifade edecek kelime bulamaz. Göz kamaştıran sorguçlarıyla padişahın on atı, alayın en parlak manzarasını teşkil etmektedir. Bu atların eğerleri, koşum takımları, dizginleri, sırt örtüleri baştanbaşa değerli taşlarla süslenmiştir ve perçemlerine kıymetli taşlarla bezeli güller iliştirilmiştir.

At eski kültürümüzde Asyalı atalardan tevarüs edilen belki en değerli şeydir. Atların bir yas alameti olarak ters eyerlenmesi Anadolu sahasında da uzun zaman devam etmiştir. At üzerinde geçen bir ömür sahibine şan katar. Üç senede bir padişahın atlarından birisinin yeniçeri ağasına verilmesi, bir armağan geleneği olarak ata verilen değeri gösterir. Has Ahır’ın işleyişi ayrıntılı bir nizamnameye bağlıdır.

Diğer yandan dünya malına istiğna duyan bir gelenekte zenginliği yansıtmak ihtiyacı duyulduğunda bunu gösterecek en uygun beden de bir atınkidir. Kanuni Estergon seferi için yola çıkarken bir hayli sade giyinmişti. Oysa atının koşum takımları pırlanta, inci ve yakutlarla süslüydü. Keza II. Abdülhamit, siyah renkli sade bir redingot içinde Cuma selamlığına çıktığında giyimi bir şaşaa taşımazdı. Ama bindiği arabayı çeken mücevher süslü atlar eşine ancak masallarda rastlanabilecek güzellikteydi.

Atın hırçın güzelliği, onu itaat altına alan binicisinin de değerini artırırdı. Bu tür bir hâkimiyet için at ile binicisi arasında gelişen dostluk da gerekliydi. Neticede atların kazandığı hükmi şahsiyet ve sahipleri nezdinde taşıdıkları duygusal değer onların hiç olmazsa bir kısmının özel isimleriyle tarihe mal olmalarının başlıca sebebiydi. Batıda ve doğuda tarihe mal olmuş pek çok “ünlü” atın ismini biliriz bu yüzden.

Göktürk Prensi Kültigin’in atının adı yazıtlarda kayıtlıdır mesela, Alp Şalçı. Genç Osman çok sevdiği atı Sisli (Süslü) Kır’ın ölümü üzerine ona bir mezar yaptırmıştı ve başında kitabesi bile vardı. Bu mezar zamanla hasta, huysuz, hamile atların şifa ümidiyle getirildiği, tavaf ettirildiği bir ziyaretgâha dönüştü. At türbesi ve at evliyası olarak nam saldı. Eski kültür atları öldükten sonra bile insani bir terminoloji ile ifade etmekte sakınca görmemişti. Zaten at mezarı nadirattan değildi. Karacaahmet Mezarlığı’nda atlara ayrılmış bir bölüm vardı.

IV. Murat Bağdat seferine çıkarken dokuz atını da mücevherlerle süsleyip yanında götürmüştü. Kendisi de atlara düşkünlüğüyle tanınan Nef’i, IV. Murat için yazdığı kasidenin girişinde Bad-ı Saba ve Tayyar’dan başlayarak onun bütün atlarını övmüştü. Abdülmecid’in atı Hayyam’dı, Abdülaziz’inki Ferhat. Üstelik heykelini yaptıran ilk Osmanlı padişahı olan Sultan Aziz, kendisini gelecek kuşaklara at üzerindeki heybetiyle göstermek istemişti.

Köroğlu, üzerine gün ışığı değmeden yetiştirilen Kırat’ı ile çıktığı dağlarda Ferman padişahın dağlar bizimdir diyecek gücü bulmuştu kendisinde. Dadaloğlu Bir atı severim bir de güzeli nakaratıyla devam eden bir türkü söylemişti. Şehname’de Hüsrev, atı Şebdîz öldüğü zaman ağlamış ve onu merasimle gömdürmüştü. Roma imparatoru Caligula, atı Incitatus’u önce rahip sonra konsül ilan etmişti. Büyük İskender sevgili atı Bukefalos’un öldüğü yerde bir şehir kurmuştu: Bukefala. Don Kişot şövalyeliğe heves ettiğinde tedarik ettiği ilk şey bir zırhsa ikincisi de attı. Gerçi yaşlı, zayıf bir sütçü beygiriydi bu ama görkemli bir ismi vardı: Rozinante.

Bu liste uzayıp gider. Doğuda ve batıda tarih; çilekeş, mazlum, acı çeken, isimsiz atların yanı sıra göz kamaştırıcı ve ismi var atların da sırtında yazıldı. Sahipleriyle birlikte onlar da efsaneleştiler. Tarih ve efsane gibi bilinçaltımızın da imgesidir at. Batı mitolojisindeki Pegasus Türk mitolojisinde Tulpar, bunların her ikisi de uçan atlardı. Tek boynuzlu bembeyaz atlar ancak masallarda yaşadı. At, tahribe meraklı insanoğlunun zulmüne uğrasa da taşıdığı görkemli asalet ile bize hâlâ uzak zamanlardan söz ediyor…

Bu arada unutmadan, atlar hakkında, atlar ve insanlar hakkında gerçekten çok güzel filmler var… Özellikle 82 yapımı The Man from Snowy River (1982) Türkçeye ilk başlarda “Nehirden Gelen Adam” daha sonra Karlı Nehir olarak çevrilen bu filmi mutlaka seyretmelisiniz…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anadolu kültürü kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bursa, Tüm Zamanların Gülü, Bütün Şehirlerin Hafızasıdır…
İkinci Ders: Baş Öğretmen Kimdir?

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Oyun veya Siyaset
12 Eylül Fermanı
Yaşadığımız Kaos Türklerin İdrakini Gösterecek
Sefil Tarihçilerimiz!
Tarihimizi Aydınlatan Bir Kitap
Büyük Şairlerin Şiirleri Nasıl Okunur?
"Tufandan Önce" Kitabı Üzerine Notlar
Dilin Düşündürdükleri
Pavese’nin Yaşama Uğraşı
Edebiyat Düşüncesi Üzerine…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Geldim [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.