Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Hersey dilinin üstündeydi. Söyleyebilecegi sözleri söyleyemedigi suskunluk günleri geride kalmisti. Simdi dilbagi cözülmüs dilini bir söz irmagindan sicratip, süzüp, arindirarak, berrak edebi bir deryada, bir kugunun zarif boynu gibi kaldirarak ve ilik ama akici bir rüzgarda seyir eden bir yelkenlinin aya dokunan silueti gibi uzatiyordu. Duyumsuyordu. Dimaginda yigdigi sözcük daglarinin üstündeki deyimsizlik karlarinin bir tininin titresimiyle hare- kete gecerek koskoca anlamsizliklari dev bir cig gibi sürükleyisini, yikisini duyumsuyordu. Uygun iklimde ve toprakta basitce acan cicekler gibi, yalin kelimelerin, düzenli kurulan cümleler icinde kök salarak büyüdügünü ve rengarenk actigini duyumsuyordu. Kulagina adinin söylendigi günden beri icinde anahtari olmayan bir kapi gibi kapali duran ana lisaninin kilidinin yüreginden sökülerek acilisini duyumsuyordu. Suyun ve günesin dillendirdigi toprak kadar bile konusamayan atalarinin mirasi, sükút altinlarinin singirdak seslerinin mezarlari senlendirdigini duyumsuyordu. Biliyordu. Simdi sözün sevabina inanarak dilin günahini cekmek zamani gelmisti. Bu derin ve sonsuz lengüistik okyanusta, ormanda, toprakta, atlasta, ne bir dilbaligi, ne bir dil avcisi, dilkurdu, dil kaymasi olmak istemiyordu. Diline masallari dolayip, sözü bir yerden alip baska bir yere götüren bir söz tasiyan olmak istemiyordu. Güncel sözleri yanyana dizerek ve öbekleyerek, her gerektigi ve gerekmedigi yerde herkese karsi kullanarak, bir söz atan olmak istemiyordu. Sözünü kirmak, dolamak, düsürmek, bilmemek, uzatmak, azaltmak, saklamak, yaniltmak istemiyordu. Suskunlugun peltelestirdigi dilinin ihtiyaci olan ilk sözleri agzina aldi- ginda herbirinin tadina bir baska variyordu ama dikkat etmesi gerekiyordu. Insan agzinin ayni zamanda cennete ve cehenneme acilan bir kapi oldugunu unutmamaliydi. Hatirliyordu. Bir tren yolculugunda, hayatta herseyi söylemenin dogruluk olup olmadigini düsündügü bir anda, trenin icinde yeralan bir reklam panosundaki ufak ve sade yazilmis bir yazi okumustu. ' Her zaman her bildigini söyleme ama her zaman ne söyledigini bil » yaziyordu. Bilge insanlarin genelde suskunluklarinin bir nedeni bu olmali. Bildiklerini söylerken, ne söyledik- lerini bilememekten korkuyor olmalilar. Sözlerin zamaninin ve yerinin belirlenmesi hic te kolay de- gil. Bu zorluk asildiktan sonra bile, yeri ve zamani oldugu halde söylenmemesi gereken sözler de var, bu sözleri saptamak baslibasina bir olay. Toplumsal, töresel, dinsel ve ahlaki degerlerin hergün yeniden yeniden degistirip belirledigi bilinmez bir sayi zincirini desifre etmeye benzer bir sey. Deger yargilarinin degisimi sözlerin karakterlerini belirliyor. Söyledikleriniz agirlik kazaniyor veya hafif kaliyor. Dilaltindan cikis aninda, insan girtlagindan bir hirilti cikarmanin doganin en kolay isi olmasina ragmen bu hiriltiyi sekillendirmesinin ayni zamanda dünyanin en zor isi oldugunu anliyor- du. O kararliydi, sözün sevabindan ötürü dilin günahini cekecekti. Düsüncenin ifadesizligi mi yoksa ifadelerin düsüncesizligimi daha cekilmezdi, bu sorunun cevabini verecekti. Söylenmemis düsünce cesetlerinin icinde kokusup kendisini de cürütüp, kokusturmasini hic istemiyordu. Ölü bir dil olan latince bile bütün dillerin icinde bir nefes yasiyordu. Ölüler yalan söylemez isimli bir kitap okumustum, faili mechul cinayetlerin, cesetler üzerinde yapi- lan otopsiler sonrasinda elde edilen bilgilerle aydinlanislarini anlatiyordu. Evet ölüler yalan söyle- miyorlardi ama ölüler bizim konustugumuz dili konusmuyorlardi. Onlari sadece tibbin dilinden an- layanlar duyup anlayabiliyorlardi. Konustuklari falan da yoktu. Olaylarin izleri okunabilir kiliniyor- du sadece. Düsüncelerimin yogunlastigi nokta su oluyor; yalan, sözün marifeti degil, sözler hicbir zaman yalan degil, insan yalani sözün icine sokuyor, sakliyor ve sözlerle olmuslari veya olmamis- lari aciyor ve örtüyordu. Dil üstündeki ince irmaklardan akan berrak öz söz suyunun dudaklar arasindaki kurnadan zehirli akmasinin günahi, o dudaklari kipirdatan aklin vebáli. Söz her zaman günahsiz ve her zaman dogrudur. Söz dilin altindan cikis aninda, doganin bagrindan fiskiran bir kaynak kadar ari ve dogaldir. Sözü dilatindan cikarip sese akitmanin zamani gelmisti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat Kayali, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |