En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
. . Bana öyle geliyor ki, sanki seni yaşamım boyunca hep beklemişim... Ve bana öyle geliyor ki, sanki bu benim sana yazdığım ilk mektup değil... Yaşamım boyunca sana mektuplar yazıp, her yeni gün posta kutusuna bakıp, cevabı gelmeyen mektuplar için hüzünlendiğimi hala hatırlıyorum. Ardından, bu kasveti dağıtmak için yaktığım sigaraların bana arkadaşlık ettiğini daha önce sana yazmamıştım. Neden yazmadığımı hiç bilmiyorum. Belkide üzülmeni istememişimdir... Sana masallar anlattığım mektuplardaki mutsuz insanların hepsiyle tanıştım ve onların dertlerini dinlediğimde, onları anlatmakta ne kadar yetersiz kaldığımı fark ettim. Masallardaki mutlu insanları ise; yıllarca aramama rağmen bulamıyordum. Son tren yolculuğumda, yaşlı bir adam oturuyordu yanımda; her halinden ne kadar mutlu olduğu anlaşılıyordu. Ve o an anladım ki; bu mutlu adam sana masallarda anlattığım yaşlı ayakkabıcıydı...Ve o günden beri, sadece masallarda olduğunu sandığım mutluluğun ve huzurun artık yaşamıma da girmeye başladığını anladım. Bir gülle başladi herşey... Gülümsemeyi en çok istediğimiz zamanlarda. „Yalnizlik“ kelimesini tanımadığımız o günlerde, yağmur bu kadar hüzünlü yağmamişti hiç. Ellerimizi dört bir yana açıp, birbirimize sarılırken gül zamanlarda, sevmek neydi? Kulaklarimiza fısıldadiğimiz aşka dair ne varsa, mutluluk icin söylendi oysaki... Şimdi, iletişim zamanında, herşeye kendimiz kadar uzağız oysaki (bittiği yerde başliyor yalnızlığımız). Bilgisayar camının yansımaları arasında seni gördüğümü sandım. Yanıldığımı bilerek. „Aşık olmaya ne kadar da hazır olduğumuzu bilmelisin“ demişti dedem. Ve anlattığı aşk masallarında, hep kendimi aradığımı, şimdi biliyorum. Aslında hiç yenilmeyeceğimizi sanıyoruz ayrılıklara, hüzünlü yağmurlara bir damlada biz katarken. Şimdi, sen, belki beni düsünürken, oturup camın kenarına, gökyüzünün sadece bulut olmadığını anlatıyorum kendime. Zaten aşkda sadece gül ve kelebek değil... Ayrılık vakti geldiğinde yüreğim sıkışmıştı bedenime, nefes almak artık sadece ağlamaktı... Ağlamaksa sadece meleklere aitti bu tren istasyonunda... Biraz daha geç kalkması için trenin, içimizden ettiğimiz dualar kadar sessizdi gözyaşlarımız. Bu şehri senden dolayı hep sevecektim bir daha gelmesem bile. Adını her duyduğumda bu anı hatırlayacaktım. Ama bunu o zamanlar bilmiyordum. Son nefes sıcak öpücüğümü yanağına dokundurduktan sonra başladı hüzün yeniden. Aslında sen varken bile vardı hüzün ve yalnızlık bir cellat gibi duruyordu başucumuzda. Sevgiliye giden yolculuklar sıcak bir düş kadar masumdu, ondan ayrılıklar ise “kahr” denen kelimelerle acıklanırdı uzak yolculuklarda. Her kilometre aşımında aşk ve düş, düş ve aşk karıştı birbirine, ve ben bunlardan habersiz bir sigara daha yakmışımdır aslında hüzün sandığım, sevinç duygularıma... YB=2 BB>
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özgür Kavaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |