Benim yaradýlýþýmda fevkalade olan birþey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
O gün 10:20 Aydýnlýktaki karanlýk: Evine girdi. Fakat siz aslýnda onun girdiði bu yere ev gözüyle bakmasýna aldýrmayýn, burasý bir odadan daha fazlasý deðildi. Anahtarýný kapýnýn arkasýndaki askýya astý. Ýçinde boylu boyunca iki üç adýmdan fazlasýný atamadýðý odasýný dolduran yatak ve masaya baktý kýsa bir süre boyunca. Sonra yataðýnda karar kýldý ve kendini üstüne attý. Gerindi ve kafasýný umutla, düpedüz gereksiz ve boþ bir umutla pencereye, eskiden gökyüzü olan o yere doðru uzattý. Gözlerini kapayýp düþünmeye baþladý. Eskiden... Eskiden odasý iki üç adýmda yürüyüp bitirebileceði bir uzunlukta deðildi. Eskiden dünyada ona ait olan tek þey bir oda deðildi... Belki sýkýcý bir dünyaydý orasý, belki sürekli onu kontrol etmeye çalýþan bir güç vardý, belki yönetiliyordu. Ama hiç olmazsa ona hiç karýþmayan kocaman bir gökyüzü vardý eskiden. Bir þeyler gelir ve bir þeyler gider. Artýk kendi dünyasý olan ufacýk bir odasý vardý. Tamamen kendi dünyasý olan ufacýk bir oda... O odada kimse yönetmiyordu onu, o odada kimse karýþmýyordu ona. Ama... Artýk ona karýþan karýþmayan kimsesi yoktu dünyasýnda. Ve buna gökyüzü de dahildi. Kafasýný uzatmayý, sözümona aydýnlýk olan o apartman boþluðuna bakmayý kesti. Böyle bir ad da konur muydu apartman boþluklarýna yani? Düpedüz karanlýk, düpedüz koyu gri bir boþluk... Kim buraya aydýnlýk demiþti acaba? Nereden esmiþti allahýn belasý apartmanýn boþluðuna ’aydýnlýk’ demek?! Yataðýndan doðruldu ve yataðýn üstünde baðdaþ kurarak masasýna baktý. Ekranýn yanýndaki küçük kutuya, hayatýný kapsayan o karton kutuya. Üstündeki bantý söktü ve kutuyu açtý. Yavrusuna sarýlmýþ bir kaplan biblosu. Kapaðý var, açýlabiliyor. Ýçindeyse.. Ýçi artýk boþ, ama kutu güzel gözüküyor. Onu atmasý için bir sebep de yok ona kalýrsa. Eski müzik kasetleri ve bir kaç CD. Ýki pantolon, iki gömlek ve bir kazak. Asla takmasýnýn gerekmeyeceðini umduðu bir kravat, boyundan yukarsý kýrýlmýþ bir biblo. Elinde bir demet çiçek tutan, mor elbiseli bir kadýn figürü. Manevi deðerler... Kimse için ayný olmaz. Ýnsanýn hayatýný bir kutuya doldurabilmesi ilginç ama hoþ bir þey. Koridorun sonundaki odalardan birinden baðrýþ çaðrýþlar geliyor. Evet, týpký kendisi gibi yeni taþýnan þu çocuðun arkadaþý gidiyor olsa gerek. Ama, hayýr. Baðrýþ çaðrýþlar koridorun sonundan da geliyor, ama þu son duyduklarý koridorun sonunda oturan çocuðun, adý Barýþ olan o tipin ve onun kýz arkadaþýnýn seslerinden baþka seslerin sözleri... Bu sesler koridorun sonundan gelmiyor. Tamam, koridorun sonundan gelen baðrýþ çaðrýþlar da var ama farklý bunlar. Apartman boþluðundasýn oðlum sen, karþýna baksana iki dakika. Karþý pencerede, delikli tüller yüzünden yüzü doðru düzgün seçilmeyen uzun saçlý bir kýz vardý. E, kendisinin öðrencilerle dolu eski binasýna yapýþýk olan þu öðrencilerle dolu eski binada baðýracaðý baþka kimse yoktu sonuçta, çarpan kapýnýn arkasýnda uzaklaþan öfkeli ayak sesleri kesinlikle kýzýn erkek arkadaþýna aitti. Kýz uzun bir süre boyunca kapýya baktý. Kýpýrdamadan. Sonra saçlarýný bir kalemle arkasýndan topuz yaparak týpký çocuðunki gibi küçücük olan odasýnda kendi etrafýnda dönmeye baþladý, volta atacak kadar büyük bir alaný yoktu sonuçta. Sonra perdesini açtý, kafasýný yukarý uzattý ve bir süre boyunca baktý yukarý. Derken gülümsedi, pencere pervazýna çýkýp oturdu ve yukarý, apartman boþluðunun üstüne doðru bakmaya baþladý. Hemen pencereye yaklaþtýrdýðý kafasýný geri çekti ve masasýnýn kenarýna oturdu, bir yandan da kaçamak kaçamak kýza bakýyordu. Kýzýn yüzünde bir þeyler parlýyordu sanki. Yoksa onlar göz yaþlarý mýydý? Zannetmiyordu.. Nereden bildiðini bilmiyordu ama apartmanýn karanlýk olan aydýnlýðýndaki penceresinin pervazýna oturup yukarý uzun uzun bakacak olan birinin yapacaðý son þeyin orada aðlamak olacaðýndan emindi. Haklýydý da. Gözyaþý deðildilerse... Neydi onlar..? Yeni bir okul, yeni bir þehir, yeni bir ev, dahasý yeni bir dünya ile doldurulmuþ bir kafa, ve yine bütün yaþamý boyunca umutlarla doldurulmuþ gözleri þimdi kapkaranlýk bir aydýnlýða bakýyor gizli gizli. Kýz kafasýný indiriyor, yanaklarýndaki olmayan göz yaþlarý parlatmýyor onlarý artýk. Kýz aþaðý bakýyor. Yoksa atlayacak mý?! Bir apartman boþluðunda intahar eden kimseyi duymamýþtý, ama apartman boþluðunun pencere pervazýnda oturup dýþarýyý izleyeni de hiç duymamýþtý þimdiye dek, bu kýz yapar yapar, isterse de atlardý ona kalýrsa. Ama hayýr, kýz atlamýyor. Tam tersine aþaðý bakan gözleri artýk yine pencereye yapýþmýþ olan kendisine dikilmiþ. Ses çýkarmadan, suratýndaki ifadeyi deðiþtirmeden, gözlerini kýrpmadan bakýyor uzun uzun. Sonra odasýna giriyor. Penceresini kapýyor, ýþýðýný söndürüyor ve perdesini çekiyor. Kendini aptal gibi hissetmiþti doðrusu! Bir kýzý penceresinden dikizlerken yakalanmak gibi bir olayla ilk kez karþýlaþýyordu. Kapý çaldý. Küçücük odasýný ziyarete gelen de kim olabilirdi ki? Mantýk aramadan, kapýsýný çalanýn penceredeki kýz olduðunu umarak, resmen koþarcasýna, yataðýn üstünde attýðý kocaman bir adýmla kapýsýna ulaþtý. Gelen onun gibi yeni taþýnmýþ olan çocuktu, Barýþ’dý sadece. Karanlýktaki Aydýnlýk: ‘Selin, saçmalýyorsun ama! Böyle bi’ yerde kalmaya devam mý edeceksin?! Yanýma taþýnmaný önerdim sana, Cenk gitti iþte sonunda!’ ‘Ýstemiyorum Ahmet, anla artýk! Ailem-’ ‘Selin bu ne anlama gelir biliyor musun?’ ‘Ne anlama gelir?’ ‘Sen artýk benden býktýn mý Selin?’ ‘Sen böyle düþünecek olduktan sonra, böyle bir þeyi aklýndan geçirecek olduktan sonra, senden býktýðýmý yüzlerce kez bile söyleyebilirim!’ ‘Ya, þuraya bak ya! Karþýnda oturanla iç içesin, böyle kapkaranlýk, doðru düzgün güneþ girmeyen bir yerde... Kafes burasý kýzým, kafes!’ ‘Ya Ahmet saçmalama...’ ‘Hayýr saçmalamýyorum, ben burada kalsam bunalýma girerdim valla!’ ‘Sen girerdin, ben girmiyorum ama!’ ‘Diyo’sun, ben farklýyým öyle mi?’ ‘Ahmet, öyle bir þey demedim ben...’ ‘Tamam, oyuncu olacaz diye bir anda artiz kesildik, ha?’ ‘Ahmet, kafaný topla ve öyle gel yanýma tamam mý?’ ‘Þimdi de kovuyor musun beni?!’ ‘Hayýr kovmuyorum!’ ‘Yok yok anladým ben senin derdini!’ ‘Neymiþ derdim? Ben de merak ettim!’ ‘Bilmiyormuþ gibi konuþma, baþkasý var deðil mi? O yüzden taþýnmýyorsun yanýma, deðil mi?’ ‘Ahmet...’ ‘Hayýr Selin, yalana falan gerek yok.’ ‘Ya nereden çýkarýyorsun bunlarý? Böyle düþünüyorsan esas potansiyel sende demektir zaten!’ Sessizlik... ‘Hoþçakal Selin. Ýkinize hayatta baþarýlar!’ ‘Kimmiþ o öbürü cidden merak ediyorum doðrusu...’ ‘Aman, benim tanýmadýðým biri olsun bari!’ ‘Ya Ahmet... Cidden fýttýrdýn oðlum sen!’ ‘Kafaný topladýðýnda...’ ‘Benim kafam daðýnýk falan deðil, en azýndan seninki kadar! Hadi git nereye istersen, istersen kal burada, benim için farketmez. Yeter ki arama beni, konuþma benimle, tamam...’ Güm!.. ‘..mý?’ Ýþte bu kadar. Yataðýn üstündeki kutuya baktý. Aslýnda buradan taþýnmayý o da istiyordu en baþlarda. Bu karanlýk olan aydýnlýktan kurtulmayý. Ama karanlýk olan aydýnlýktan kurtulma durumunda az önce kapýyý çarpan (burada düþüncelerine ara verip az önce karþýsýnda duran herife karþý aklýndan geçirdiklerini düþünmemeyi tercih etti) o... o... o insan çakmasýnýn yanýna gidecek olmasý... Planlara bir ara vermesini, istekleri üzerinde bir kez daha düþünmesini getirmiþti. Karanlýk olan aydýnlýk... Böyle lanet olasýca bir yere böyle bir adý kim verirdi ki? Mutlaka bir bildiði olmalýydý. Burasý sahiden de o kadar karanlýk mýydý hem? Perdelerini çekti, penceresini açtý.. Keþfetmesi gerekiyordu. Pencereden dýþarý baktý ve gökyüzünü aradý yukarda bir yerlerde. Vay canýna! Beyaz bulutlar, bulutlarýn arasýndan görünen güneþ... Hepsi gerçekti! Burasý gerçekten de o kadar karanlýk deðildi. Baþkalarýna karanlýk gözükse bile aydýnlýktý burasý. Aydýnlýktaki karanlýðýn içindeki karanlýktaki aydýnlýða bakýyordu þimdi. Pencere pervazýna oturdu ve baþýný biraz daha uzattý yukarý doðru. Bulutlar! Hehe, mutlu olmuþtu þimdi. Uzun uzun baktý yukarý, sonunda karanlýðýn içindeki bir parçacýk aydýnlýðý keþfetmiþ olmanýn verdiði huzuru bütün içinde hissetti. Sýrf bunu keþfetmediði için karþýdaki daireye girer girmez taþýnan kýzý düþünerek üzülmeye baþlamýþtý þimdi. Gözlerini aþaðý dikti ve bir süre boyunca karþý pencerenin altýndaki küçük duvar yazýsýna baktý. Acaba kim uðraþýp da üçüncü kat seviyesine sprey boyayla yazý yazardý? Sonra pencereye kaydý gözleri. Delikli tül perdeler yüzünden yüzü çok gözükmeyen, açýk kahverengi saçlarý olan bir çocuk ona doðru bakýyordu. Gözlerini çocuða dikti, delikli perdenin arasýndan uzun uzun bakarak çocuðu tanýmaya çalýþtý. Ama hayýr, baþaramamýþtý, tanýyamamýþtý. Kimdi bu acaba? Karanlýktaki aydýnlýðý keþfetmiþti bu gün. Yorulmuþtu, þu çocuða elini kaldýrýp hareket çekecek veya selam verecek kadar gücü bile bulamýyordu þimdi kendinde. Sonradan ne yapacaðýna karar verirdi mutlaka. Pencereden yukarý, apaydýnlýk gökyüzüne, þu binanýn içinde oturanlarýn arasýndan sadece ona ait olan gökyüzüne son bir kez daha baktý ve içeri girdi. Pencereyi kapadý, ýþýðýný söndürdü ve perdesini çekti. Sonra çocuðu izlemeye baþladý. Odasýna biri girmiþti þimdi. Baþka bir çocuk. Odanýn sahibi olan çocuk masasýnýn üstüne oturmuþtu. Orta boylarda bir kutuyu eline aldýðýný gördü. Ýçindekileri karýþtýrmaya baþladý, bir yandan da arada sýrada kaçamak bakýþlar atýyordu onun penceresine doðru. Gelen çocuk yataða oturmuþ, bir sigara yakmýþtý. Þu yeni taþýnan tiplerdi bunlar. Demin baðýrýp evden çýkan kýzýn erkek arkadaþý olmalýydý bu, kýzýn öfkeyle baðrýþýný iki binayý birbirinden ayýran eski tahta köþk duvarlarýnýn arasýndan duymuþtu çünkü. Çocuk belli ki arkadaþýyla o kavga üzerine konuþuyor, dert yanýyordu. Gerçi kendisiyle Ahmet’den bir farklarý yoktu o ikisinin, þimdi kendisinin de birine dert yanmasý gerekmez miydi? Pencereden arada sýrada ona bakan çocuðun elindeki kutu dikkatini çekti sonra -içinden çýkardýklarý. Yataðýnýn üstüne baktý. Onun kucaðýndaki kutuyla yaklaþýk ayný boylarda olan kendi kutusuna. Ýçinde iki kot pantolon, iki kazak ve bir kaç tane manevi deðeri olan biblo ile bir-iki defterin durduðu küçük kutuya. Kutudan süslü, mor bir þapka takmýþ olan bir kadýn kafasý biblosu çýkardý. Boynundan aþaðýsý kýrýlmýþtý. Ama biblodaki kadýnýn bakýþlarýndan uzaktan, görünmeyen bir yoldan gelecek olan sevdiði kiþiyi elinde çiçekleriyle umutla, dimdik beklediði belli olabiliyordu. Bakýþlarýnda garip bir þey vardý, karanlýktaki aydýnlýðý keþfetmiþ bir insan gibi. Gülümsedi, eþyalarýný boþaltmaya baþladý. II. Bölüm O gün 11:30 Aydýnlýktaki Karanlýk Kapýyý açtý ve anahtarý kapýnýn arkasýndaki askýya taktý. Elindeki iki tane poþeti yataðýnýn yanýna, yere býraktý ve yataðýna uzandý. Tavanýna bakmaya baþladý. Eskiden sýkýcý bir odasý vardý, duvarlarýný istediði renge boyayamadýðý, içinde istediði müziði dinleyemediði, hatta istediði gibi yaþayamadýðý bir evi vardý. Ama hangisi onun istediðiydi ki? Ýçinde istediði müziði dinleyebildiði bir oda için bu karanlýðý seçmiþti. Onun için hiç bir anlam ifade etmeyen salak bir kelime. Þu anda nefret etmekte olduðu dört hece için içinde istediði gibi olmasa da yaþadýðý evi býrakmýþtý. E-ko-no-mi... Caný cehenneme. Barýþ mýydý neydi, iþte o çocuk az önce. Yani yaklaþýk üç dört saat önce gelmiþti odasýna, Zeynep’inden ayrýlmayý hiç istemediði konusunda uzun uzun konuþmuþtu onunla. Bütün o süre boyunca onu dinlemediðini farketmemiþti, bütün konuþma boyunca oturduðu masadan pencereden dýþardaki boþluða deðil de, pencerenin karþýsýndaki pencereye baktýðýný anlamamýþtý. Sonra... Karþýda oturan kýz hakkýnda bir þey bilip bilmediðini sorduðunda aldýðý cevap da hiç iç açýcý vcya umutlandýrýcý deðildi. Daha sonra... Binadan çýkýp Barýþ mýydý neydi, iþte o çocukla kahve almak için markete gitmiþti. Gittikleri zaman Barýþ’ýn cüzdanýnýn pantolon cebine sýðmayacak kadar parayla dolu olduðu ortaya çýkmýþ, ona da cüzdanýný evde unuttuðunu söylemek kalmýþtý. Pantolonun yan cebinde taþýdýðý kimlik ve paso dýþýnda, pantolonunun arka cebindeki küçük not defteri dýþýnda cebinde baþka bir þey, bir cüzdan taþýmasýna pek gerek olmadýðýný, çünkü genelde onun içini dolduracak durumda olmadýðýný söylemeyi ise sonraya býrakmýþtý. Uzun bir süre boyunca karanlýk odasýnýn karanlýk penceresinden apartman aydýnlýðýndaki karanlýðý süzdü. Evet, þu merete ‘aydýnlýk’ adýný veren insanda gerçekten bir sorun olmalýydý. Yani, iþi mi kalmamýþtý, apartman boþluðuna bakan odalara taþýnan, öyle odalarda yaþayan insanlara boþ umutlar vermek istemiþti caný? Barýþ’ýn ona ‘sonradan ödersin arkadaþ!’ diyerek aldýðý kahveyi, þekeri ve iki tane kupayý poþetten çýkardý. Sonra öteki poþeti kucaðýna alýp oturdu. Bu poþetin içinde kargodan alýnmýþ ufak bir kutu vardý. Kutu. Kutunun bir önemi yoktu, kesinlikle annesi tarafýndan gönderilen kazaklar mazaklar olmalýydý. Ýçindeki anlýk hiddet, uzun süreli umutsuzluk ve sürekli olan karanlýðý bir kenara býrakmaya çalýþtý, kutuyu odanýn bir köþesine atmakla yetindi. Evet, orada duruyordu iþte. Poþetin dibinde ufak bir zarf vardý. Zarfý kokladý. Meyva kokulu kalemle yazýlmýþ yazýlarýn kokusu bütün zarfý kaplamýþtý. Heves ve korku duygularýný ayný anda hissettiren bir an boyunca baktý zarfa ve adeta parçalarcasýna açtý. Ýçinden bir iki tane fotoðraf çýkmýþtý. Fotoðraflara hýzla bir göz attý. Gariptir, hepsi manzara resimleriydi. Aralarýnda niye hiç o küçük burnunun, uzun saçlarýnýn, alaycý gülümsemelerinin ya da uzun kirpiklerinin yer aldýðý resimler yoktu? Katlanmýþ olan mektup kaðýdýný açtý. Yazýnýn aþýrý özenli yazýlmýþ olmasýndan bile anlayabiliyordu cümlelerin aðýr aðýr yazýldýðýný, yazarken uzun uzun düþünüldüðünü -ortada bir þeylerin döndügünü. Fotoðraflarý annenin hatýrýna koydum. Zarf dolu gözüksün, o mutlu olsun diye. Evet, bu hayatýnda gördüðü en berbat aðaç resmi olmuþtu. Ya þu dalgalara ne demeli? Ufuk çizgisi bile yamuktu. Týpký þu anda kaþlarýnýn çarpýldýðý gibi, alný gibi çizgi çizgiydi. Sinirle elini götürdüðü saçlarý kadar daðýnýk çalýlar vardý resimlerde. Ama, hani muhtemelen beklenen, gözyaþlarý kadar tuzlu denizler yoktu resimlerde. Sadece denizler vardý. Gözyaþlarý yoktu çünkü. Gariptir, bu iþe sevindiðini bile düþünecek gibi oluyordu. Yüzüðü sana geri gönderemedim, en yakýn zamanda onu da yollayacaðým ama. Pardon da baþka neyi gönderdin ki? Fotoðraflarýn aramýzdaki manevi bir baðlantýyý temsil ettiðini hiç sanmýyorum yani... Ama yapamayacaðým bu iþi, niye diye sorma. Ben de bilmiyorum. Uygun deðiliz birbirimize. Tamam da sormamamý bekleyemezsin! Niye?! Bitti... Lütfen, arama beni. Sana yeni okulunda, yeni þehrinde, yeni hayatýnda baþarýlar dilerim. Söylemek kolay tabii! Ýçten bir dilek mi bu ama? ...Sessizlik. Bir an için hem dünyadaki, hem de kafasýndaki sesler susmuþtu. Evet, böyle bir günde, þu aydýnlýðýn karanlýðýnýn loþluðunda hayattan beklediðim son þey meyva kokulu kalemle pembe kaðýda yazýlmýþ bir ayrýlýk mektubuydu. Çekebileceðim son þeydi bu. Aklýna pencere pervazýna oturan o kýz geliyor. Oraya intahar etmek için oturduðunu sanmýþtý. Aklýna ilk gelen þey bu olduðuna göre benim aklýmýn önünde ya da arkasýnda, bilincinin altýnda ya da üstünde þu intahar kelimesinin bir yeri olmalýydý. Pencerenin perdesini çekti ve pencereyi açtý. Pencere pervazýna dayadý kollarýný ve aþaðý baktý. Bir bacaðýný dýþarý çýkardý. Aþaðý baktý, boþ duvara, karanlýk yüzünden hiç bir þey gözükmeyen þu duvara. Aydýnlýktaki karanlýk gözlerini, aklýný, bütün benliðini dolduruyordu. Ýkinci bacaðýný da çýkartacaktý þimdi iþte. Sonra atacaktý kendini belki. Son dakika, son nefes, yapmak istediði son þeyler. Tam kýzýn sabah neye baktýðýný anlamak için kapkaranlýk aydýnlýkta baþýný yukarý kaldýrýyordu ki, kýzý gördü. Penceresine bir þey bantlýyordu. Bir kaðýt. Gözlerini dikip kaðýda baktý. Üzerinde bir þeyler yazýyordu. ‘Selam... :) ‘ Kýz kaðýdý yapýþtýrýyordu. Üst üste, üst üste bantladýðý belli olan, kalýnlaþmýþ bant tabakasý yüzünden koyulaþmýþ olan camýn ardýndan yüzü gözüküyordu. Kararlý ve hýzlý bir þekilde kaðýdý bantlayan ellerine bakmýyordu gözleri, dosdoðru ona bakýyordu. Derken onun da kendisine baktýðýný farketti ve hýzla perdesini çekip ýþýðý söndürdü. ‘Sana da.’ diye geçirdi içinden. Uzun uzun kaðýda baktý. Sonra pencereden dýþarý çýkarmýþ olduðu bacaðýný içeri çekti. Kýzýn sabahleyin neye baktýðýný sonra görürdü artýk. Yataðýna yattý. Az önce aklýndan geçenleri ve o notu görmeseydi olabilecek olanlarý düþündü. Kalbi güm güm atýyordu. Uzun bir süre boyunca, aydýnlýðýndaki karanlýðý düþünerek yattý. Mektuba baktý, fotoðraflara baktý. Güzel fotoðraflardý hepsi aslýnda. Masasýnýn üstündeki yýðýndan bir bant buldu ve hepsini duvarýna yapýþtýrdý. Karanlýktaki aydýnlýk: Gözlerini açtý. Uyuya kalmýþtý yine. Yanaðýnýn hemen yakýkýnda boynundan aþaðýsý kýrýlmýþ ve kaybolmuþ olan mor þapkalý bir kadýn biblosunu görünce en baþta nerede olduðunu anlamakta güçlük çekti. Bir an için eski evindeki yataðýnda olduðunu... Gerinirken eliyle çarparak komodinin üstünde boynundan yukarsýyla birlikte duran biblosunu yataðýna düþürdüðünü düþünmüþtü. Masasýnýn üstündeki duvara çakýlý eski moda duvar saati öttü. Saatin bilmem kaç buçuk olduðunu belirtmek istercesine, sadece bir kere. Yataðýndan doðruldu ve yere düþmüþ olan kutuyu alýp yataðýn üstüne koydu. Mor þapkalý kadýn biblosundan elinde kalmýþ olan parçaya, kadýnýn yüzüne baktý sonra. Uzaklardaki görünmeyen bir yola odaklanmýþtý bu gözler, elbet bir gün gelecek birini bekliyorlardý vucudunun dimdik durduðunu belli eden gururlu bir edayla. Biraz hüzünlü bir hava da yok deðildi bu gözlerde, ama dudaklarýndaki gülümseme örtüyordu bunu. Kutunun içinde kalmýþ olan son bir kaç eþyayý da ufacýk odasýnýn çeþitli köþelerine yerleþtirdikten, týktýktan ve sakladýktan sonra gerindi. Bu gün acaba çeþitli yerlerde buluþmak için söz verdiði arkadaþlarýndan hangisini ekmiþti? Ýçini kocaman ve kapkaranlýk bir karamsarlýk dolduruyordu yine. Tabii, karamsarlýðýn apaydýnlýk olmasýný bekleyemezdi zaten, ama içini aydýnlatmasý gerekiyordu, bu kesindi. ‘Ya, þuraya bak ya! Karþýnda oturanla iç içesin, böyle kapkaranlýk, doðru düzgün güneþ girmeyen bir yerde... Kafes burasý kýzým, kafes!’ demiþti Ahmet. Caný cehenneme Ahmet’in! Burasý bir kafes deðil. Nerede benim gökyüzüm? Penceresine doðru gitti. Perdesini aðýr aðýr çekiyordu. Evet, þimdi görmüþtü aydýnlýðýný, aydýnlýðýnýn karþý duvarýný. Tam perdesini tamamen açacaktý, tam gökyüzüne bakmak için kafasýný uzatacaktý ki, telefonu çaldý. Arayan kim? Bir arkadaþ. Ne için arýyormuþ? Neden gelmediðini sormak için. Mazereti neymiþ? Hastaymýþ. Kendi aðzýndan çýkana kendisi inanmýyor ya neyse. Zavallý kýz, bir saat boyunca vapur iskelesinin önünde aðaç olmuþ, biliyor muymuþ kendisi bunu? Bir gün üç arkadaþýný birden ekmemeyi öðrenmesi gerekirmiþ, Ahmet’den ayrýlmýþ bu sabah, biliyorlarmýþ. Ama bu kadarý da fazlaymýþ yani. ‘Neyse, ben sizi tekrar ararým, siz gidin.’ dedi en sonnuda, hala konuþan kýzýn sözünü keserek. Telefonu kapattý. Penceresinden dýþarý bakmaya gerçekten ihtiyacý vardý þimdi. Perdesini araladý ve taþ kesildi. Çocuktu gördüðü, gökyüzüne bakmaya niyetli deðildi, ama penceresini açmýþ ve dýþarý uzanmýþtý. Gözleri dimdik aþaðý bakýyordu. Atlayacak mýydý yoksa? Ücüncü katýn aydýnlýðýndan kendini atarak intahar eden kimseyi duymamýþtý þimdiye kadar, ama apartman boþluðundan kendisini izleyen kimseyle de karþýlaþmamýþtý þimdiye kadar. Farklýydý bu çocuk, onu durdurmasý gerekir miydi? Atlayacak mýydý? Penceresini açmak istemiyordu, onunla konuþmak, tanýþmak istemiyordu. Neden olduðunu bilmiyordu ama küçük kabuðunun kapýsýný açmak, minik hücresinden çýkmak istemiyordu þimdi. Yanlýzlýðýný biriyle paylaþmak. Ýstemiyordu. Çocuk aþaðý bakýyordu dimdik. Bir bacaðýný dýþarý çýkarmýþtý. Kaðýt, kaðýt... Bana bir kaðýt gerek. Hemen yan odada oturan kýzýn yanýna gitti. Büyük bir parça kaðýt istiyordu. Ne kadar büyük bir parça? diye soruyordu kýz. Bilmiyordu, en fazla ne kadar verebilirse? Ýki saniye sonra elinde bir kaðýt ve bir yapýþkan bantla odasýna geri dönmüþtü. Çocuk hala pencerede oturuyordu, geç kalmamýþtý. Ama þimdi ikinci bacaðýný da atacakmýþ gibi bir hali vardý doðrusu. Kaðýdýn bir yüzüne bulabildiði en koyu gazlý kalemle bir þeyler yazmaya baþladý. Aklýna ilk gelen kelimeyi yazmýþtý. Ýþte bu kadar! Niye konuþmamýþtý peki? Bilemiyordu. Konuþamayacak gibi hissediyordu kendisini. Kendi kendine konuþmaya baþladý. ‘Üzümünü ye, baðýný sorma... Bir üzüm yemiyorsan bile, ne halt yiyorsan ye, n’alaka diye sorma...’ bir süre sonra kendi kendine saçmalamaya baþladýðýný anladý ve sustu. Kaðýdý aceleyle penceresine yapýþtýrdý. Dýþarda yaðmur yaðýyordu. Çocuðun saçlarý sýrýlsýklam olmuþtu. Kaðýdýn arkasýndan çocuða bakmaya baþladý. Bir yandan da elindeki bantla kaðýdýn çevresinden bir kez daha, bir kez daha geçiyordu. Dalgýn dalgýn ayný yerden kaðýdý cama dördüncü kez tutturmuþtu ki çocuðun ona baktýðýný farketti. Hemen geri çekildi, perdesini çekti ve ýþýðýný söndürdü. Perdenin aralýðýndan çocuða bakmaya baþladý. Odasýna giriyordu. Penceresini kapamýþtý þimdi, perdeyi çekmemiþti ama. Duvarýna manzara resimleri yapýþtýrýyordu. Gülümsedi. III. Bölüm O gün: 21:45 Aydýnlýktaki Karanlýk Fotoðraflara, tavana, pencereden dýþarýya, aydýnlýktaki karanlýða baka baka ders çalýþýyordu. En azýndan yapmaya çalýþtýðý þey buydu. Puf! Gözlerini defterin karalamalarla dolu sayfasýna odaklamaktan ve boþ boþ düþünmekten vazgeçti. Masasýnýn çekmecelerini karýþtýrmaya baþladý. Aslýnda Duygu’nun attýðý þu mektubun kaðýdý yeterince büyüktü. Hemen kalemliðine uzandý ve tükenmez kalemi alarak kaðýdýn üstüne boylu boyunca bir yazý yazmaya baþladý. Üzerinden geçti, bir daha geçti, yazýnýn kenarlarýný kalýnlaþtýrdý ki, okunabilsin. Fotoðraflarý yapýþtýrmak için kullandýðý bantý ne yapmýþtý?! Bitirmiþti tabii ki. Týpký Duyðu’su yüzünden kendisini bitirdiði gibi. Týpký þu lanet günü bitirdiði gibi. Týpký çevresindeki aydýnlýk dünya, gökyüzü gibi bitmiþti bantý da. Mektup kaðýdýnýn altýndaki, eskiden ders notlarýyla dolu olan, aslýnda hala ders notlarýyla dolu olan, ama þimdi karalamalar yüzünden zaten azýcýk olan notlarýn da okunamadýðý sayfaya baktý. Her yere ‘selam :)’ yazmýþ durmuþtu. Yeter!!! Kalemini öfkeyle yere attý, mektup kaðýdýný masanýn bir köþesine sert bir el darbesiyle gönderdi, baþýný ellerinin arasýna aldý. Gözlerini kapayýnca Duygu’nun sesini duyuyordu, çevresinde kocaman bir karanlýk vardý. Þu lanet olasýca teoride aydýnlýk olan apartman boþluðuna bakan penceresi bile bir iþe yaramýyordu doðrusu. Iþýðýný söndürdü ve penceresine yaklaþtý. Kapalý perdesinin kenarýndaki bir aralýktan karþý pencereye baktý. Tam o sýrada karþý taraftaki perde de oynamýþtý. Soðuk renklerine raðmen pýrýl pýrýl parlayan bir çift yeþil gözle karþýlaþmýþtý. Tülün ardýndan kýzýn da pencereye yaklaþmýþ olduðunu farketti. Þimdi kýz ona elini sallýyordu iþte. Niye? Birden cama dayadýðý elindeki kaðýda kaydý gözü. Kendi eline. Tükenmez kalemle ‘Sana da.’ yazdýðý pembe mektup kaðýdýnýn üzerine. Kýpýrdamadan baktý kýza, ne gülümsedi ne de gözlerini kýrpabildi. Kýz da elini cama dayamýþtý þimdi. Bu kýz ne istiyor peki? Bitik olduðumu anlamýþ olmalý, yoksa çöktüðüm sýrada niye dikkatimi çekmiþti ki? Niye beni engellemiþti? Acaba bunlarý niçin yapmýþtý, ve niye bunlarý yaparken hiç konuþmamýþtý? Peki kendisi niye hiç konuþmamýþtý onunla? Kýzýn masasýna eðildiðini gördü. Doðruldu ve aralarýndaki iki cam ve karanlýk bir aydýnlýðýn arasýndan kýzýn ne yaptýðýný anlamaya çalýþtý. Bir þeyler yazýyordu. Biraz sonra defterini cama götürdü ve ona gösterdi. Üstünde kýpkýrmýzý ispirtolu kalemle ‘Hoþ geldin’ yazýlýydý. Sayfayý çevirdi, daha büyük harflerle bir yazý vardý yeni açýlan sayfada da. ‘Nasýlsýn?’ Ne yapacaðýný þaþýrmýþtý. Kafasýný kaþýyarak masasýna eðildi. Nasýldý? Kendini iyi mi hissediyordu? Kötü müydü? Niye kötüydü? Kimdi bu kýz? Ne yazsaydý? Nasýldý? Nasýldý? Nasýldý? ‘Daha iyi günler de görmüþtüm’ yazdý defterinin bir sayfasýna ve cama tuttu. Komik bir anlaþma yoluydu bu. Odasýndan çýksa, merdivenlerden inse, apartman kapýsýný açýp sokaða inse ve yan apartmandaki zillerden birine bassa... Hatta... Hatta sadece penceresini açsa bile normal bir þekilde konuþabilirlerdi! ‘Ben de.’ diye yazmýþtý kýz. Tekrar sayfayý çevirdi. 'Bu gün niye aþaðý bakýp durdun?’ Ýyi soru... Gerçekten, gerçekten çok iyi bir soru, ama þimdi nedenini kendisi de hatýrlayamýyordu. Cevap gerçekten de aklýna gelmemiþti, gelememiþti. Aslýnda cevap yoktu çünkü. ‘Hiç bir fikrim yok, biliyor musun?’ yazdý defterine. Sonra öbür sayfayý çevirdi. ‘Bir nedenim olsa o zaman atlar mýydým acaba?’ ‘Bence hayýr.’ yazýp defterini cama tuttu kýz. ‘Ýnsan bir aydýnlýtka aþaðý atlamaz bi’ kere.’ gülümsediðini gördü. Gülmemek için kendini zor tutuyor gibi bir hali vardý. Saçlarýný yine bir kalemle ya da öyle ince uzun bir þeyle toplamýþ, topuz yapmýþtý. Aslýnda ilk defa kýzýn yüzünü tül, perde, herhangi bir engel olmadan görüyordu. Üstelik kýzýn odasýndaki mumlar da yanýyordu þimdi, etraf aydýnlýktý. Sanki gecenin, aydýnlýðýnýn, benliðinin bütün karanlýðýna raðmen çevresi aydýnlanmýþtý. Mum ýþýðýyla da olsa, loþ da olsa, bir ýþýk görmek hoþtu doðrusu. ‘Niye üzgünsün?’ diye yazmýþtý kýz. Harika. Cevabý neydi? Bu cevabý tek bir kaðýda doldurabilir miydi? Defterine büyük harflerle ‘1 DK’ diye yazýp kýza gösterdi ve defterdeki baþka, boþ bir sayfayý açtý. Yazmaya baþladý. Yazdý, yazdý. Aklýndan ne geçiyorsa, içinde neler varsa. Hepsini yazdý, evinden ayrýlýþýný, odasýný býrakýþýný, þehirden taþýnýþýný, sonra Duygu’nun gidiþini. Atlamayý düþünüþünü, niye bunu düþündüðünü, bunu nasýl düþünebildiðini. Her þeyi yazmýþtý. Bu karanlýk odaya gelmesinin nedenini, burada niye kaldýðýný anlamadýðýný, gökyüzünü çok sevdiðini. Bir sayfa boyunca. Arada bir dönüp kýza bakýyordu, orada olduðundan emin olmak için. Cama yaklaþmýþ, ilgiyle yazmakta olduðu þeye bakýyor oluyordu kýz, her ona döndüðünde. Kaðýdý aldý ve buruþturdu. Küçük bir top haline getirdi. Sonra kaþla göz arasýnda odasýndan çýkýp Barýþ’dan bir bant aldý. Ýki tarafý da yapýþkan olan bantlardandý bu. Top haline getirdiði kaðýdýn her tarafýna küçük küçük parçalar yapýþtýrdý bundan. Bunu yaparken gülüyordu, uzun süreden beri ilk kez. Uðraþtýðý þeyin saçmalýðýný farkeden kýzýn da içten kahkahalar attýðýný görebiliyordu. Penceresini açtý. Kýz merakla bekliyordu, penceresi kapalý bir þekilde. Top haline getirdiði kaðýdý pencere pervazýndan uzatabildiði kadar uzattýðý koluyla kýzýn penceresine doðru attý. Kolunun ulaþtýðý yerle pencere arasýnda yarým metreden de az bir mesafe kalmýþtý. Kaðýt pencereye yapýþtý. Kýz onun tekrar odasýna girmesini ve penceresini kapamasýný bekledikten sonra kendi penceresini açtý ve pencere pervazýna yapýþmýþ olan kaðýdý söküp aldý. Açýp okurken bir yandan da yataðýnýn üstünde yaylana yaylana volta atýyordu. Kýz kaðýdý alýp okumayý bitirdiðinde ona baktý uzun uzun. Sonra kaðýdýn öbür yüzüne bir þeyler yazmaya baþladý. Bu sefer bekleme sýrasý kendisindeydi. Bekledi, uzun uzun bekledi. Odasýndaki flüoresan lambayý da yakmýþtý artýk. Kaðýdýn kendi penceresine yapýþýrken çýkardýðý sesi duyunca kafasýný kaldýrdý, uzun bir süredir kýzýn penceresinin altýndaki duvara, oradaki örümcek aðýna bakýyordu. Penceresini açtý, kaðýdý aldý ve okumaya baþladý. Okumayý bitirdiðinde kýza baktý. Yüzünde ilginç bir gülümseme vardý. Defterinden bir kaðýt daha kopardý. Üstüne ‘Neden bu karanlýk yerde kaldýn?’ yazdýðý kaðýdý camýna dayadý. Kýzýn yüzündeki ifade deðiþmiþti. Gözlerinde ilginç bir bakýþ vardý. Acýyan, eskiyi hatýrlayan, parýl parýl ve belki de biraz öfkeli. Nasýl olduðunu bilmiyordu, ama ince tül perdenin ardýndan kýzýn bakýþlarý sadece bunlarý anlatýyordu. Sadece mi? Bir çift göz, tanýdýðý tanýyacaðý hangi bir çift göz bunlarý ayný anda anlatabilirdi? Kýz ani bir hareketle kafasýný iki yana salladý. Perdesini hýzla camýnýn önüne çekti ve içerde yanan mumlarýn hepsini söndürdü. Cama doðru tuttuðu elini indirdi ve tuttuðu kaðýda baktý. Ne demiþti de kýz bir anda tavrýný deðiþtirmiþti ki? Sorduðu sorunun onun için ne anlama geldiðini þimdi anlayabiliyordu. Anlayabiliyor muydu ? Evet. Sonunda birini bulmuþtu, farklý birini ve onu da kaybetmiþti iþte. Onu da bitirmiþti. Alnýný cama dayadý, artýk kýzýn kendisini gördüðü, görmediði ilgilendirmiyordu onu. Pencere pervazýna koyduðu küçük bibloya baktý. Elinde bir demet çiçek tutan, mor elbiseli bir kadýn figürü. Boynundan yukarsý kýrýlmýþtý. Ama hareketsiz vucudunun dik ve kendinden emin duruþu, kýrýlgan ve ince bedeninin uzaktaki, görünmez bir yoldan gelecek olan birini beklerken heyecanla titrediðini anlatabilecek kadar canlýydý. Doðrusu o biblonun yüzünü bir kez olsun görmek isterdi. Yüzünün nasýl olduðunu, gözlerinin nasýl parladýðýný. Masasýnýn baþýna geçti, gözlerini sayfalarýný kopara kopara iyice azalttýðý defterine dikti. Eline kalemini aldý ve ders notlarýnýn üstüne eðildi. Kalem yazmýyordu. Bitirmiþti onu iþte. Bitirmiþti tabii ki! Týpký karanlýk yüzünden kendisini bitirdiði gibi. Týpký þu lanet günü bitirdiði gibi. Týpký karþý penceresindeki arkadaþý gibi bitirmiþti kalemi de. Ders notlarýnýn arasýnda biriki tane ‘selam :)’ yazýsý duruyordu. Onlara baktý, ýþýðýnýn açýk olmasýna, perdesinin açýk olmasýna aldýrmadan yüzünü defterine yasladý. Kendini daha fazla kontrol altýnda tutamayacaktý. Þimþekler çakmaya baþlamýþtý. Gökyüzünün taa nerelerinden düþen yaðmur damlalarý bitiþik iki binanýn çatýsýnda, balkonlarýnda, bacalarýnda, antenlerinde. Ve kapkaranlýk aydýnlýðýnda þýpýr þýpýr sesler çýkararak farklý yüzeylere çarpýp binlerce küçük parçaya ayrýlýyorlardý. Karþý pencereden artýk gözükmeyen odadan iki tane kýzýn kahkaha sesleri yükseliyordu. Kýzýn bir arkadaþý gelmiþ olmalýydý. Kýz için sadece bu kadar önemliydi iþte, az önce suratýna karþý çektiði perde onun için þu anda bir anlam ifade etmiyordu iþte. Aydýnlýðýmdaki karanlýk dünya. Nasýlsýn? Sana geri döndüm sanýrým. Defterini kapattý. Askýdan ceketini aldý hýzla. Daha onu üstüne giymemiþken, ýþýðýný söndürmeden, perdesini çekmeden dýþarý çýktý, kapýyý hýzla kapattý. Karanlýktaki Aydýnlýk Tanrým. Ýki saniye kýpýrdamadan durmaz mýydý bu çocuk? Gülümsedi kendi kendine. Hem çocuða, hem de kendine güldü. Çünkü o dakika baþý baþka yerlere dik dik bakarak ders çalýþýyordu, kendisi ise masanýn üstünden bilgisayarý indirmiþ, masasýna baðdaþ kurup oturmuþ, penceresinin kapalý perdelerinin arasýndan çocuðu izliyordu. Çocuðun hareketlendiðini gördü. Perdeyi iyice kapadý ve iyice geri gitti. Þimdi saçlarýnýn yüzüne düþmesine izin veremezdi. Masasýndan kalkýp yataðýnýn üstünde yürüyerek odasýnýn öbür köþesine gitti, duvara çakýlý raflarda göz gezdirdi bir süre. Sonra eline geçen ilk ince uzun þeyle (ki eline gelen ilk þey bir arkadaþýnýn yaðlý boya fýrçasý olmuþtu) saçlarýný arkasýndan topuz yaptý ve tekrar eski yerine kuruldu. Tam perdeden uygun bir delik yakalayýp karanlýk odasýndan karþý pencereyi süzmeye devam edecekti ki, çocuðun da ona baktýðýný farketti. Bir an için göz göze gelmiþlerdi. Bir an için hüzünlü ve durgun gözüken o donuk gözleri, o donuk gözlerin içinde birikmiþ olan onca anlatýmýn yarattýðý parýltýyý her yerinde hissetti. Hemen gözlerini kaçýrdý ondan, gözleri yerine elindeki kaðýda bakmaya baþladý. Üzerinde ‚Sana da...’ yazan kaðýda. Sana da. Sana da. Ne anlama geliyordu bu þimdi?! Tabii ki! Bu sabah onun kendi penceresine astýðý kaðýda cevaptý bu! Bir an için penceresini açýp çocukla konuþmayý düþündü. Ama hayýr, neden olduðunu bilmiyordu, ama yapmaya cesaret edebileceði son þeydi bu. Hemen yataðýnýn üstündeki bir defteri kaptý, bir sayfa açtý ve ‘Hoþ geldin’ yazdý kalýn ispirtolu kalemiyle. Sayfayý hýzla çevirdi ve yine yazdý. ‘Nasýlsýn ?’ Sayfalarý ona sýrayla gösterdi. Sorduðu sorunun çocuðun üzerinde yarattýðý etkiyi görünce þaþýrdý. Uzun süre beklemiþti çocuk. Yazdýðý cevap da o kadar iyi sayýlmazdý. ‘Daha iyi günler de görmüþtüm’ Doðru söylüyordu, muhtemelen ikisi de çok daha iyi günler görmüþlerdi. Sonuçta o da öyle her gün sevgilisinden ayrýlmazdý, deðil mi? O da her gün ev bellediði odasýndan taþýnmaya karar vermezdi. Karanlýktaki aydýnlýðý keþfetmiþ olmak bile bazý su götürmez gerçeklerin (veya üzücü haberlerin) üstünü kapatamýyordu. Pollyanna’yý severdi o, Mutluluk Oyunu’nu arada bir oynardý hatta. Ama her zaman deðil, mümkün olduðu kadar az. Bu oyunu oynamasýný gerektirmeyecek bir yaþam kurmaya çalýþýyordu kendi etrafýnda. Defterinden baþka bir sayfa açtý. ‘Ben de.’ sayfayý çevirdi ‘Bugün neden aþaðý bakýp durdun?’ diye yazdý. Gülümsedi. Bunu yapmalarýna ne gerek vardý ki? Alt tarafý þimdi odasýndan çýksa, merdivenlerden inse, sokakta neredeyse bir adým bile atmadan hemen yan apartmana girse ve merdivenleri geçip en köþedeki kapýyý çalsa. Ya da bütün onlara gerek yoktu, sadece penceresini açsa bile. Normal bir þekilde sohbet edebilirlerdi. Kabul etmek gerekirdi, eðlenceliydi bu yaptýklarý. Konuþtuklarý konu ne olursa olsun. Çocuða baktý. Açýk kahverengi ve biraz uzunca saçlarý, kahverengi durgun gözleri, biraz büyükçe bir burnu ve sorulan soruya aradýðý cevabý düþünmekten yatay bir çizgi halini almýþ olan ince dudaklarý vardý. Masasýndan doðruldu ve yandaki rafa uzandý. Çaktýðý bir kibritle önce masasýnýn çevresindeki bir kaç mumu, sonra da sigarasýný yaktý. ‘Hiç bir fikrim yok, biliyor musun?’ Çocuk defterini pencereye tutmuþtu. ‘Bir nedenim olsa... O zaman atlar mýydým acaba?’ ‘Bence hayýr.’ yazdý hemen. Aklýna karanlýktaki aydýnlýk gelmiþti. Böyle en kuytu yerine kadar aydýnlýk bir umutla dopdolu olan bu karanlýkta atlanmazdý. ‘Ýnsan bir aydýnlýtka aþaðý atlamaz bi’ kere.’ gülümsedi. Bunlarý sadece onu biraz daha hayatta tutmak için söylediðini sanýyor olmalýydý þu çocuk. Konu ne olursa olsun, gülmek sitiyordu caný. Kendini doya sýya bir kahkaha atmamak için zor tutuyordu. Ama yine de... Merak ettiði bir þeyler yok da deðildi. ‘Niye üzgünsün ?‘ diye yazdý. Çocuðun uzun bir süre boyunca düþünmesini izledi, sonra da defterine bir þeyler çiziktirmesini, ‘1 DK’ yazdýðý kaðýdý penceresine tutmasýný, sonra masanýn üstündeki bir kaðýda uzun uzun bir þeyler yazmasýný, odadan çýkmasýný ve elinde çift taraflý bantla geri dönmesini. Kendini tutamadan güldü, birinin neden üzgün olduðunu merak ederken, onu avutmak için... ya da ne bileyim? Onu mutlu etmek, hiç deðilse dertlerini unutmasýný saðlamak için aklýndan geçen kelimelerden ona söyleyeceklerini bulmak için hepsini ince ince elerken kahkahalarla gülmek saçma bir þeydi doðrusu... Çocuk üstüne uzun uzun yazdýðý kaðýdý buruþturmuþ, bir top haline getirmiþti. Çevresine küçük küçük parçalar halinde bantlar yapýþtýrmýþtý. Onun penceresini açtýðýný farketti. Aralarýnda zaten az bir mesafe vardý. Kolunu uzattýðý anda açýk pencereden uzanan o kola dokunabileceðini, elindeki o kaðýdý alabileceðini biliyordu. Ama bekledi. Konuþmamýþtý, ona seslenmemiþti. En baþta ona bakmamýþtý bile. Þimdi de ona dokunmayacaktý iþte. Niye mi? Niye olduðunu kendisi de bilmiyordu doðrusu. Çocuk uzandý ve kaðýdý kendi camýna doðru attý. Kaðýdýn cama yapýþtýðýný farkedince irkildi, böyle bir durumda hemen burnunun dibine uçan bir þey o kadar da bekleyeceði bir þey deðildi. Çocuk tekrar camýnýn arkasýna geçti ve camýný kapattý. Kendi camýný açtý, kaðýdý aldý ve penceresini kapattý. Kaðýtta yazanlarý okudu. Evet, cidden daha iyi günler de görmüþ olmalýydý o. Ama kendisi de daha iyi günler görmüþ olmalýydý. Masasýnýn üstünden bir kalem aldý ve kaðýdýn arkasýný okunabileceðini umduðu bir yazýyla doldurmaya baþladý. Ahmet’ten bahsetti, ayrýlýklarýndan, okula gelirken bir biblosunun kýrýldýðýndan, buraya ilk taþýndýðý zaman hissettiði duygulardan. Ama bir hafta sonra alýþtýðýný, onun geldiði þu gün içersinde hayatýnýn çeþitli açýlardan çok deðiþtiðini de söyledi. Artýk istese de taþýnamayacaðý üç oda bir salonluk kocaman ve güzel manzaralý evi anlattý. Oraya taþýnamamasýnýn nedenini söylemedi ama, Ahmet’in tavýrlarýn anlattý biraz daha sadece. Aklýna ne geldiyse, iyisiyle kötüsüyle her þeyi yazdý. Sadece karanlýktaki aydýnlýðýndan sözetmedi. Onu biriyle paylaþmak istediðinden emin deðili henüz. Penceresini açtý, kaðýdý karþý pencereye doðru attý ve penceresini kapatýp tekrar masasýna oturdu. Çocuðun kaðýdý okumasýný izledi, gülümsediðini gördü. Sonra kendi defterine bir þeyler yazdýðýn.. ‘Neden bu karanlýk yerde kaldýn?’ diye sormuþtu çocuk. Aklýndan bir an için karþýsýndakinin Ahmet’e ne kadar benzediði düþüncesi geçti. Sonra kafasýný hýzla iki yana salladý þöyle bir iki kez, uyanmaya çalýþýyordu. Kendisine kýzmýþtý onu Ahmet’e benzettiði için. Oysa bu çocuk ona sitem ettiði veya sinirini bozmak istediði için sormamýþtý bu soruyu. Sonra çocuða döndü. Tam defterine bu soruya cevap veremeyeceðini yazacaktý ki, kapýsý çaldý. Perdesini hýzla kapadý. Gelen Tuðba’ydý, kapýyý rüzgar gibi açýþýndan anlamýþtý bunu. Ve rüzgar gibi açýlan kapýyla birlikte içeri giren rüzgar da doðal olarak bütün mumlarý söndürmüþtü. ‘Kýzým hazýrlan!’ dedi içeri girer girmez. ‘Unuttun herhalde, yarým saat sonra öbürküler ile buluþuyoruz!’ ‘Öbürküler?’ dedi soru sorarcasýna. Tuðba’nýn penceresinden neye baktýðýný görmesini istemiyordu doðrusu. Kesinlikle berbat ederdi havayý. ‘Ya Cihan, Derya falan varmýþ yanlarýnda.’ diye mýrýldandý Tuðba. ‘Bizim tayfa iþte, sen de çýk artýk þu Ahmet bunalýmýndan yani!’ ‘Ahmet bunalýmýna girmedim, girseydim de daha kimsenin anlamasýna olanak tanýmamýþ olurdum, çünkü herifle sabah ayrýldýk!’ diye konuþmaya baþladý. Sonra Tuðba’ya baktý. Sanki onun açýklamalarý umrundaydý. Hým.. Böyle güzel bir havada odasýna týkýlýp kalmak da pek eðlenceli olmazdý aslýnda. En azýndan o an için öyle gözükmüþtü. Tuðba cep telefonuyla konuþuyordu. Derken yüksek sesli bir kahkaha attý. Tanrým, bu kýz cidden çok yapaydý. Nasýl olmuþ da onunla arkadaþlýk etmeye baþlamýþtý, artýk kendisi de anlamýyordu. Odasýnýn köþesinde duran ortasýndan çatlamýþ, ikiye ayrýlmýþ aynaya doðru gitti ve saçýný düzeltmeye baþladý. Üstündeki kazakla pantolon idare ederdi. Hemen yüzünü gözünü þöyle bir boyamaya baþladý. Bir kaç tane daha bileklik taktý ve aynanýn önünde kendisine son bir kez baktý. ‘Tamam,’ diye mýrýldandý Tuðba’ya bakarak. Tuðba yataðýna baðdaþ kurmuþ birine mesaj çekiyordu. Sýrt çantasýný yataðýnýn dibinden aldý. Tam odasýnýn kapýsýn kilitliyordu ki, aklýna çocuða bir þey demediði geldi. ‘Tuðba, sen çýk. Ben odada bir þey unuttum, geliyorum þimdi.’ diye mýrýldandý. Kapýsýný çekti ve penceresini açtý. Kötü. Çok kötü. Cama doðru bir adým attý. Perdeyi çekip karþýsýndaki odaya gülümserken gördüðü tek þey sinirli bir elin hýzla kapadýðý kapýnýn yarattýðý rüzgâr yüzünden duvardan düþen bir fotoðraftý. Gözlerini yere dikti. Niye burada kalýyordu hala? Niye cevabý söyleyememiþti? Cevabý neydi ki? Aslýnda cevabý açýktý, karanlýktaký aydýnlýðý bilen, bilebilen tek kiþi olduðu için kalýyordu burada. Kapýya doðru giderken masasýnýn üstündeki kýrýk biblosundan arta kalan parçaya gözü takýldý. Mor þapkalý kadýnýn son derece sevimli gözüken yüzüne. *** ‘Selin !’ diye baðýrýyordu Tuðba. ‘Kýzým treni kaçýrýyoruz, farkýndasýn deðil mi ?’ ‘Geliyorum !’ çantasý yere düþmüþtü. Çok sevgili biblosu kýrýlmýþtý. Yeri geldiðinde onu hayata baðlayan, yeri geldiðinde içini umutla dolduran o biblosunun kafasý boynundan itibaren kopmuþ, bedeninden ayrýlmýþtý. Aceleyle iki parçayý da bütün hayatýný içine sýðdýrdýðý kutusuna atmýþtý, en azýndan o an öyle yaptýðýný sanmýþtý. Daha sonra Tuðba ve Derya’nýn ardýndan trene binerken içlerindeki yeni þehre gitme heyecanýný yaþayamamýþtý. Erkenden taþýndýklarý o odalarýný okuldan önceki üç boþ haftada ne hale getirecekleri konuunda hayal kuramamýþtý. Çünkü tam trenden dýþarý, sevgili þehrine son bir kez bakacakken biblosunun boynundan aþaðýsýnýn boylu boyunca yerde, insanlarýn ayaklarý arasýnda yattýðýný farketmiþti. Tren hareket etmiþti. Aman, ne güzel bir baþlangýç. *** Telefonu çalýyordu. Çaldýranýn adýný bile bilmediði þu çocuk olduðunu düþündü bir süre için, bomboþ bir umutla. Ama Tuðba çaldýrýyordu, penceresine baktý, biblosunun baþýna. Mor þapkasýný okþadý hafifçe parmaðýyla. ‘Hiç olmazsa birazcýðýn duruyor hala bende.’ diye mýrýldandý. Odasýndan çýktý. IV. Bölüm O gün. 4:50 Aydýnlýktaki Karanlýk Elinde yükler vardý. Sýrtýnda bir çanta, bir elinde arkadaþýnýn bavulu, öbür elinde de ufak karton bir kutu. Kutu çok büyük deðildi ve içi týka basa doluydu. Bütün gücüyle çektiði ve arkadaþýna ait olan þu devaba bavulun yanýnda komik kaçacak ölçüde ufaktý. ‘Hadi!’ diye seslenmiþti Barýþ. Evet, adý Barýþ’tý. Þu adý bir türlü aklýnda tutamýyordu doðrusu, belki de onunla sadece kendine oda ararken bir emlakçýda karþýlaþtýðý içindi bu. Elinde dolu bir poþet vardý Barýþ’ýn. Garýn büfesini sadece yedi saat süren þu yolculuk için yanýna almýþ gibi gözüküyordu. Ýki gün sonra okulu baþlýyordu. Görmeden kiraladýðý odasý konusunda sahibi olduðu eski evin odalarýný öðrencilere kiralayan yaþlý ev sahibinin dediði tek þey biraz küçük olduðuydu. Odanýn nereye baktýðý konusunda sorduðu soruyaysa cevap alamamýþtý. Ama o fiyata baþka kimse oda vermediði için de bunu kabul etmek zorunda kalmýþtý. Barýþ’ýn bavulunun ve içinde yüzdüðü karanlýðýn aðýrlýðý altýnda ezilir ve terlerken düþüncelerinde yoðunlaþmýþ, yürüyüþ temposunu yavaþlatmýþtý. Kalkmak üzere olan trenin artýk kesinlikle kalkacaðýný belirten bir düdük sesi duyuluyordu. Barýþ ona bakýp yarý endiþe yarý öfkeyle yanýna çaðýrýyordu. Bavulun kayýþýna biraz daha asýlý, gözlerini yere dikti ve adýmlarýný hýzlandýrdý. Çarptýðý insanlarý umursamýyordu. Týpký ona çarpan insanlarýn onu umursamadýðý gibi. Ama durdu. Önünden insanlarýn farklý yönlere giden nehirler gibi aktýðý þu yolda, peron numarasýnýn yazdýðý sütunun yanýnda bir þey vardý. Ufak bir süs. Boynundan yukarsý kýrýlmýþ bir kadýn heykeli. Zayýf ama kendinden emin olan ve dimdir duran bedinini kaplayan mor bir elbisesi vardý. Bir kolunun altýnda büyükçe bir çiçek demeti tutuyordu, birini bekliyordu sanki. ‘Hadisene!’ diyordu yanýna gelmiþ olan Barýþ. ‘Napýyorsun yerde öyle?!’ Kutusunun kapaðýndaki bantý tekrar yapýþtýrmaya uðraþýyordu. ‘Bir -bir þey düþürmüþüm de... Onu aldým.’ ‘Tren kalkýyor dostum! Okula gitmeden önce odana yerleþmek istemiyor musun?’ ‘Hayýr.’ deyip trene bindi. Barýþ’ýn arkasýndan gözlerini devirdiðini farketmiþti ama ses çýkarmadý. Koltuklarýna oturduklarýnda kutusu açtý ve içine, kazaklarýndan birinin arkasýna özenle koyduðu heykele baktý. Heykelin yüzünün nasýl gönürdüðünü çok merak ediyordu doðrusu. Tren hareket etti. Hoþçakal þehir. Olabilecek en uzak zamanda, beni beklediklerinden emin olamadýðým insanlarý görmek zorunda kahana dek hoþçakal. *** Gözlerini açtý ve geçmiþi düþünmeyi býrakýp merdivende yanýnda duran þiþeden bir yudum daha aldý. Geçmiþi hatýrlamak veya üzülmek, sarhoþ olmak veya cývýtmak, herhangi bir þey istemiyordu bu þeyi içerken. Sadece düþünmek için bir grup arkadaþýný sattýðýný ona unuttursundu yeter. Apartmanýn merdiveninden kalktý. Gerindi. Uzun süredir oturuyordu burada, kafasýný dizlerine dayayarak, saatlerden beri. Önünden bir grup geçmiþti az önce, sokaðýn sonuna kadar devam etmiþlerdi, sonra iki köpek gelip onun yanýnda oyalanmýþlardý bir süre. Gökyüzündeki karanlýðý yavaþ yavaþ silen güneþ yavaþ yavaþ çýkýyordu görünmeyen bir ufkun ardýndan. Bu saate kadar zaten sokaklarda dolaþacaktýysa, oyalanacaktýysa niye arkadaþlarýna takýlmamýþtý ki? Sorusunun mantýksýzlýðýna güldü, cevabý bira þiþesinin içindeki kabarcýklar kadar ortadaydý aslýnda. Düþünmüþtü bu saate kadar. Kýzýn ona niye cevap vermediðini, biri ona bu soruyu sorarsa cevap veremeyeceðini. Bu soruyu sormasýnýn saçmalýðýný, kýzýn cevap vermemesinin aslýnda normal bir þey olduðunu. Fazla özel bir soruydu bu sonuçta, belki de kýzýn parasý yoktu, ya da belki de... Belki de ne bileyim? Kýz karanlýkta oturmayý seviyordu! Kafasýndan türlü türlü ve hiç birinin doðru olmadýðýna inandýðý nedenler sýrayla geçiyordu hiç durmadan. Bira þiþesini merdivende unuttuðunu daha sonra anýmsamýþtý, ama þimdi çoktan ikinci kata varmýþtý bile. Hýmm... Demek ki odasýna dönüyordu. Bir kat daha... Aðýr aksak adýmlarla bir kat daha çýktý. Normalin tam tersine kapalý bir ortamýn, bu apartmanýn içinin sýcak havasý onu kendine getirmiþti. Sonra paltosunun cebinden çýkardýðý anahtar destesindeki anahtarlarýn her zamanki gibi en sonuncusunu kapýsýnýn kilidine uydurmayý baþardý. Kapýsýný açtý ve þu miniminnacýk maðaraya baktý. Gözlerini kýrpýþrýta kýrpýþtýra uzun süredir doðru düzgün havalandýrmamýþ olduðunu yeni farkettiði odasýna girdi. Paltosunu ve anahtarlýðýný kapýnýn arkasýndaki askýya astý. Tam artýk havanýn aydýnlandýðýný umursamadan yataðýna yatýyordu ki, pencereye baktý. Kýz penceresinin pervazýnda oturmuþ ona bakýyordu. Karanlýktaki Aydýnlýk: Onunla beraber binaya girenlenlere selam verdikten sonra giriþ katýntaki eski tarz dolaplarý olan mutfaktan antreye doðru yürüdü ve merdivenleri gýcýrdatmamaya çalýþarak binanýn üçüncü katýndaki odasýna çýktý. Odanýn kapýsýný aðýr aðýr kapatmak gibi bir incelik yapmaya niyeti yoktu çünkü onunla ayný katta oturan herkesin þu anda mutfakta kahkahalarla güldüðünü biliyordu. Kapýsýný sertçe kapattý ve daha doðru düzgün penceresinden dýþarý, karþýdaki pencereye bile bakmamýþken kendini yataða attý. Dönüp duran dünya... Aslýnda dönüp durmasý normal bir þey, deðil mi? O zaman dönüp duran baþý... Bir þeyler fazladan turlar atýyordu kendi etrafýnda dönerken. Saçma, ama doðru geliyordu bu düþünce ona. En azýndan sýzmadan önce aklýna gelen en mantýklý düþüncelerden biriydi bu. Arkadaþlarýyla ilk buluþtuðu sýrada aklý hep çocuktaydý. Kapýsýný hýzla çarparak gitmesi, duvardan o fotoðrafýn düþmesi ve özellikle de son sorduðu soruyu yazdýðý kaðýdý cama tutmasý gözünün önünden gitmemiþti bir türlü. Daha sonra bara geldiklerinde de aklý hep çocuktaydý. Ona niye cevap vermediðini düþünmüþ durmuþtu. Cevap vermemesi kendisine saçma gelmeye baþlamýþtý, cevap vermediði için, kalma sebebinin karanlýðýndaki aydýnlýk olduðunu söylemediði için bencilce davrandýðýný düþünmeye baþlamýþtý. Daha sonra arkadaþlarýnýn ona verdiði içkileri karþý çýkmadan içmeye baþlamýþtý. Sonuç... Gözünü kapadýðýnda saat üçe geliyordu. Gözünü daha sonra bir kez açmýþ, sonra bir daha kapamýþtý. Tekrar açtýðýnda ise saat beþe on vardý. Gerindi ve kalkýp aynadan yüzüne baktý. Makyajý hala silinmemiþti, garip, bu sefer onu bar sandalyesinden kaldýrmak için yüzünü yýkamalarýna gerek olmamýþtý demek ki. Güldü. Termosundaki sýcak sudan masanýn daðýnýklýðýnýn iyice diplerinde kalmýþ olan kupasýna döktü biraz. Kupayý çalkaladý ve içindeki kahve karýþmýþ suyu penceresini açýp apartman boþluðuna döktü. Henüz uyanmamþýtý, muhtemelen bütün dünya, en azýndan ufak bir kýsmý. Þu durumda uykusu kaçmýþ olan þahýslardan biri olarak daha günün ilk kahvesini bile içmemiþken nasýl davrandýðý konusunda ne kendisinin ne de bir baþkasýnýn kendisini eleþtirmesini istemiyordu doðrusu. Teorik olarak temizlenmemiþ olsa da hiç olmazsa içinde sadece ince bir kahve tortusu kalmýþ olan bardaðý sýcak suyla doldurdu ve çekmecesinin içindeki poþet kahvelerden birini bardaðýn içine döktü. Bulduðu ilk uzun çubukla (ki bu daha sonradan saçýný toplamak üzere kullanmayý planladýðý kalemden baþka bir þey deðildi) kahvesini karýþtýrdý ve elindekini aynasýnýn yanýna koydu. Esnedi. Kahvesini içer içmez dýþarý çýkmak istiyordu, gökyüzünü görmek... Þöyle birazcýk aydýnlýðý izleyip ona ait olan gökyüzünün tadýný çýkarmak... En azýndan günün þu saatinde oturduðu þu semtte sadece onun olan gökyüzünün. Kahvesinden bir yudum aldý ve bir sigara yaktý. Penceresinden karþý tarafa baktý. Çocuk hala gelmemiþ gibi gözüküyordu, ya da uyuyor olmalýydý. Zaten ufacýk olan odada bir yatak, bir masa ve ufak bir boþ alandan baþka hiç bir þey yoktu sonuçta. Ve çocuk ne masanýn baþýndaydý, ne de daracýk boþ alanda kendi etrafýnda dönerek karanlýða bakan þu ufacýk odalara özgü bir biçimde volta atýyordu. Gülümsedi odaya bakarak. Duvardaki manzara fotoðraflarý nereden çýkmýþtý acaba? Pencere pervazýna çýktý. Kül tablasýný masanýn üstüne koydu ve kahvesini dizlerinin arasýna sýkýþtýrdý. Kafasýný kaldýrdý. Merhaba gökyüzü. Henüz buradan gözükmeyen güneþin aydýnlattýðý kýzýlýmsý, pembemsi parlayan bulutlar kadar taze bir hava vardý daracýk apartman boþluðunda. Henüz apartmana bakan odalardaki sigara dumanlarý dýþarý çýkmaya baþlamamýþtý, en alt katta oturan ailenin pencerelerinden iþtah açýcý ama bir o kadar da aðýr yemek kokularý yükselmiyordu... Dünya güzel bir yerdi ya. Güldü. Karþý pencerenin oradan bir gürültü duyuldu. Gözlerini çok sevgili bulutlarýndan ayýrýp neler olup bittiðini anlamak için çocuðun odasýna baktý. Odasýna girmiþti. Þimdi paltosunu asýyordu askýsýna, anahtarlarýný da öbür çiviye takmýþtý. Biraz kötü gözüküyor, gözlerinin altý uykusuzluktan mosmor olmuþ. Sanki kendisininkiler daha farklý ya, neyse. Çocuk hemen yataðýna yatacakmýþ gibi gözüküyordu. Son ana kadar. Tam yataðýna yönelmiþti ki pencereden dýþarý, kendisine doðru baktý. Kýz gülümsedi. V. Bölüm O günün yeni sabahý 05:05 Aydýnlýktaki Karanlýk ve Karanlýktaki Aydýnlýk Penceresiz Odadaki Gün Iþýðý Uzun bir süre boyunca baktýlar birbirlerine. Ne kýz kýpýrdýyordu, ne de çocuk. En sonunda çocuk yataðý ile masasýnýn arasýndaki küçük dar geçitten pencereye doðru bir adým attý. Bu hareketi hemen pencerenin yanýna gelmesine yetmiþti bile. Camý açmak için elini kaldýrdý, küçük bir zorlama ve büyük bir gacýrtýyla açýldý pencere. Kýz hala kýpýrdamýyordu. Elindeki sigara neredeyse filtresine kadar yanmýþ, sönmeye yüz tutmuþtu. Ýki ayaðýný da pencere pervazýnda koymuþtu, sýrtý tahta pencere çerçevesine dayalýydý, kýpýrdamýyordu, hatta ayný anda çeþitli anlatýmlarý taþýyabilen gözlerini bile susturmuþ, bekliyordu. Çocuk pencere pervazýna çýktý ve iki ayaðýný da apartman boþluðuna sallandýrdý. Kýza bakmaya baþladý. ‘Merhaba,’ dedi kýz. ‘Merhaba,’ ‘Dün akþam nereye gittin?’ ‘Dýþarý... Bütün gece dolaþtým etrafta tek baþýna... Dolaþtým ve düþündüm.’ ‘Neyi?’ ‘Sana sorduðum soruyu.’ dedi çocuk. Allak bullak olmuþ bir yüzle kýza bakýyordu. Kafasýný öne eðdi. Kendini kýzýn yüzüne bakamayacak kadar utangaç hissediyordu. ‘Sen ne yaptýn?’ diye sordu. ‘Kýz arkadaþýn geldi.. ?’ ‘Sonra çýktýk onunla, arkadaþlarla buluþtuk. Þu þeyin konser verdiði bara gittik... aman, adýný unuttum þimdi, ama ben de ortamýn çok içinde deðildim yani.’ Kýz gözlerini yere indirdi. ‘Niye?’ 'E kafama takýldý iþte,' çocuk soru sormadan öylece baktý. Kýz konuþmayý sürdürdü. ‘Sorduðun soruya neden cevap vermediðimi... Bencilceydi yaptýðým.’ ‘Niye?’ Kýz cevap vermedi, dudaklarýný ýsýrýp aþaðý bakmayý sürdürdü. Bir süre daha sustu. Çocuk hala kýzýn bencilliðinin nedenini anlamak üzere cevabý bekliyordu. Sonunda bu cevabý verebileceðine karar verdi kýz, çok þeyler anlatabilen gözlerini karþý penceredekine dikti. Sanki karþýsýndakini bile bile sinir etmek istiyormuþçasýna sigarasýndan bir nefes alýp dumanýný yukarý doðru üfledi. ‘Sana aydýnlýðýmý göstermek istemedim.’ ‘Neyini? Burasý zaten aydýnlýk, adý üstüne, görebiliyorum bunu...’ çocuk ne yapacaðýný þaþýrmýþtý, ona söyleye söyleye bunu mu söylemiþti yani kýz? ‘Burasý bir aydýnlýk, kabul ediyorum bunu. Ama senin göremediðin bir þey var. Burasý ayný zamanda aydýnlýk bir aydýnlýk.’ Son kelimeyi üzerine basa basa söylemiþti. ‘Bence burasý karanlýk. Þu an senin yüzünü bile göremiyorum doðru düzgün.’ Kendini garipsedi, bir kaç dakika öncesine kadar aðzýndan çýkan tek bir kelimeyi bile duymamýþ olduðu þu kýzla konuþtuðu konuya inanamýyordu. Dahasý, bu olayýn ardýnda mutlaka bir þeylerin döndüðünün farkýndaydý, ama olanlarý anlayamýyordu. Kýz pervazdan kalkmadan ayaðýndaki terliklerden birini çýkardý ve odasýnýn duvarýna doðru attý. Çocuk ne yapacaðýný bilemez bir yüzle, kafasýný kaldýrmadan, göz ucuyla bakýyordu kýza. Hiç bir þey olmadý, kýz sessizce bir küfür savurdu. Sonra öbür terliðini aldý ve yine odasýnýn köþesine doðru fýrlattý. Tavanýndaki flüoresanýn titrek ýþýðý biriki tekledikten sonra odayý doldurmuþtu. ‘Ýþe yaradý mý?’ diye sordu kýz. ‘Yani... Biraz... Ama ýþýk arkandan geldiði için henüz çok net göremiyorum.’ eðleniyordu bu kýz onunla. ’Ama o ýþýk buranýn karanlýk olmasýný deðiþtirmedi ki..?’ ‘Ya, tamam, güneþi getiremem sana! Ama seni güneþe götürebilirim. Günün belli saatlerinde hiç olmazsa, sadece tepedeyken gözüküyor çünkü!’ dedi kýz. Neden bahsediyordu bu? ‘Burdan görün...’ derken baþýný yukarý kaldýrdý çocuk. Gözlerini yavaþ yavaþ flüoresan yüzünden aslýnda gayet de net gözüken kýzýn yüzüne götürdü. Sivri çenesine, gülümseyen aðzýna, kemerli burnuna ve mutlulukla parlayan yeþil gözlerine... Biraz daha yukarý baktý... Bütün bunlarý belki bir saniye içersinde yapýp bitirmiþti. Ama o bir saniye bir anda hayatýný öyle deðiþtirmiþti ki, saatler sürmüþtü sanki. Kýz gülümsüyordu yukarý bakarak. Ayaklarýnda çizgili çoraplar vardý, üstünde gevþek bir hýrka, bileklerinde bir kaç deri ip. Uykusuz bakýyordu, yorgun ama mutlu gözüküyordu. Saçý daðýlmýþtý, yine bir kalemle topuz yapmýþtý. Pencere pervazý koyu kýrmýzý boyalýydý, yer yer boya sökülüyordu, pencerenin çerçevesi yer yer çatlamýþtý. Apartman boþluðunun duvarýnda kahverengi, fakat yeþil gibi parlayan kabuklu bir böcek dolaþýyordu, bir üst kattaki, daha üst kattaki, ve daha da üst kattaki bütün pencerelerin perdeleri çekiliydi. Girebilecek, her hangi bir yerden gelebilecek bir parçacýk güneþe, bir parçacýk ýþýk huzmesine bile pas vermeyen pencerelerdi bunlar. Ve üstte... Gökyüzü vardý. Sadece ona, bu apartman boþluðunda sadece çocuða ait. Hayýr, ona ve kýza ait olan bir gökyüzüydü bu. Akþam saatlerinde maviden kýzýla geçen gökyüzünü ders çalýþmaya çalýþan insanlarýn arasýnda sadece o ikisi görebilecekti. Uzun uzun gökyünüze baktý. Büyülenmiþ bir þekilde, þu odadan bile gökyüzündeki bulutlarý, küçücük apartman boþluðunun tepesindeki aralýktan da olsa görebildiðini, görebileceðini bilmek düþüncesi onun karanlýðýný daðýtmaya, karanlýðýný aydýnlatmaya yetmiþti iþte. Kýza bakmak için baþýný aþaðý indirdi. Kolunu uzatmýþtý kýz. Elini. Uzatabildiði kadar. O da uzattý kendi kolunu. Sýkýca tuttu kýzýn elini. Gülümsüyordu kýz... O da gülümsedi. *** Þimdi bir heykel duruyor... Bir masanýn kenarýnda. Dimdik duran, mor elbiseli ve elinde bir demet çiçek tutan bir kadýn heykeli. Ayakta bekliyor birilerini, kendinden emin bir þekilde. Kararlý bir þekilde bakýyor mor elbisesiyle ayný renk olan þapkasýnýn altýnda pýrýl pýrýl parlayan gözleri. Yüzünde hiç bir zaman silinemeyecek bir tebessüm var. Sakin ve durgun olan yüzündeki grurulu ifade bütün bedeniyle uyum içinde... Ýnce boynu omuzlarýnýn üstünde, dimdik duruyor. Aradaki kýrýk çok yakýndan bakýlmadýðý sürece anlaþýlmýyor bile.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Esin Yardýmlý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |