..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > Esin Yardımlı




29 Temmuz 2004
Özür  
Esin Yardımlı
Ayakları onu otomatik olarak sahilin sonundaki duvarın ardına, ağacın altındaki kimsesiz küçük düzlüğe getirmişti. Eskiden beraber geldikleri, yan yana oturup manzarayı izledikleri küçük düzlüğe... Sakinliği buldukları yere... Artık bulamayacakları yere.


:CBJD:
Kapıyı hızla çarparak kapattı, attığı her adımda daha da fazla hafifleyen öfkesini umursamadan sert adımlarla apartmandan çıktı. Apartman kapısının önüne, basamaklara oturdu. Yüzünü ellerine gömdü... Apartman kapısının açıldığını duymak, birinin yanına oturduğunu, gönlünü almaya çalıştığını fark etmek, yanına oturana karşı biraz da olsa somurtmak, sonra da onunla sarılıp barışarak tekrar eve girmek istiyordu. Ama apartman kapısı açılmadı, hayalinde uzun uzun konuşup da hatalarını bir bir söylediği, ders verdiği, yanında oturduğunu (için için orada olmadığını bilmesine rağmen) zannettiği kişi de yanına gelmedi.
Madem öyle? O da giderdi öyleyse.
Ayağa kalktı. Sanki apartmanın önündeki basamaklarda otururken bir ömür geçirmişçesine yorgun hissediyordu kendini. Kapıyı açıp merdivenlerden çıkıp onun yüzüne bile bakmadan kanepeye uzanmak ve hiç bir şey olmamış gibi televizyonu açmak ne de iyi olurdu şimdi...
Öğlen saatlerinde bile arabaların tek tük geçtiği yokuşlu sokağın ortasına gitti. Parke taşlarla döşeli yoldan aşağı doğru yürümeye başladı. Tabii, güzel bir hafta sonunda zaten kimsenin sokağa döküleceğini zannetmiyordu sabahın altı buçuğunda ama, sokak gerçekten de bomboş gözüktü birden gözüne. Ağır aksak adımlarla köşedeki yirmi dört saat açık olan bakkala doğru yürüdü. Daha önce buradan sadece bir kaç kez alış veriş etmişti ve açıkçası şu anda da dükkândan içeri girmeye özellikle meraklı değildi. Bu bakkalın sahibiyle her karşı karşıya gelişinde birbirlerine birbirlerinin beyinlerini okurcasına dik dik bakarlar ve hiç selamlaşmazlardı çünkü.
Eh, bu kadar beynini okumaya çalışmıştı adam... Artık ona bir selam verirdi herhalde.
Ama hayır, başka biri, daha önce burada hiç rastlamadığı bir kadın yaklaşıp yanına, ne arzu ettiğini sormuştu şimdi.
Sabahın bu saatinde aklına satın alacak hiç bir şey gelmiyordu. Sadece vakit geçirmek için girmişti buraya aslında. Kadına dönüp soğuk bir su istediğini söyledi. Kadın ayaklarını yere sürte sürte tezgâhın arkasına geçti ve tezgâhın altındaki soğutucudan su çıkarmak için aşağı eğildi. Tezgâhın ardında gözden kaybolmadan önce son anda ona kaçamak, meraklı ve suçlayıcı bir bakış atmıştı.
Kadının suyu çıkarmasını beklerken, topu topu beş-altı saniye içerisinde sıkıldı hemen. Önündeki duvara asılı olan tabeladan suyun fiyatına baktı. Masaya üstünü almakla uğraşamayacağı bir miktar parayı koyup tezgâhın üstündeki ılık sulardan birini aldı, bakkaldan çıktı.
Yine aklına az önce evde olanlar gelmişti. Niyeyse bakkaldaki kadın, kadının ayaklarını yere sürte sürte yürüyüşü ve bir şişe suyu isteme düşüncesi onu oyalayabilmişti biraz, ama o oyalanmak istemiyordu. Boşu boşuna aldığı suyu kaldırımın kenarına koydu. Çevresine bakınmaya başladı.
Denizden kıyıya doğru esen rüzgar yüzüne vuruyordu saçlarını. Sokağın ilerisinde evini, salonun penceresini görüyordu. Onları görmek istemiyordu. Ters tarafa dönüp koşmaya başladı. Saçları rüzgârdan dolayı dağıldı, topuzunu tutan küçük toka yola düştü, yüzü terden sırılsıklam kesildi. Arabalar önünde durdu, uyanmakta olan kentin insanları ona garip garip baktı, rüzgâr saçlarını daha da fazla uçurdu.
Yumruklarını sıkmış önüne çıkan her engelin yanından, üstünden, altından geçerken nereye koştuğunu, nereye koşabileceğini, koşabilecek neresinin olduğunu düşündü.
Ayakları onu otomatik olarak sahilin sonundaki duvara, duvarın ardındaki ağaca, ağacın altındaki kimsesiz küçük düzlüğe getirmişti. Sürekli beraber geldikleri, yan yana oturdukları, manzarayı izledikleri küçük düzlüğe... Sakinliği buldukları yere. Hiç konuşmadan saatler geçirebildikleri noktaya.
Nefes alış verişini toparlamaya çalışırken duvarı tırmanıp arkasına geçti, küçük düzlüğün üstünde bağdaş kurdu; önündeki dalgalı denizle gökyüzünü ayıran ufuk çizgisinin bile doğru düzgün belli olmadığı, yanlızca tek tük bir kaç adayla süslü, sisli, sade manzaraya baktı.
Çok sonra yanaklarının ıslanmış olduğunu fark etti. Sessiz sessiz ağlamış, hatta bunu kendisi bile fark etmemişti. Gözyaşlarını elinde hissedince titrek titrek gülümsedi sebepsiz yere. Mutlu olmak istiyordu aslında. Bütün bunları unutup, her şeyi, ama her şeyi unutup gülümseyebilmek istiyordu…
Aniden kendini ondan uzakta, ona ait olmadan ve onun ait olduğu kişi olamadan bomboş hissetti. Eve gitmek, hatanın kimsede olmadığını, aslında hiç bir hatanın olmadığını söyleyerek suçu ikisine de yıkmadan bu işi bitirmek istiyordu. Ama aslında hata kendisindeydi, kendisini kandırmamalıydı, onu da kandırmamalıydı... Onu terk etmemeliydi. Birbirlerine yetmiyorlar mıydı ki hem?
Üçüncü kişiyi aklına getirdi... Bir daha pişman oldu olanlar yüzünden. Hepsi de kendi başının altından çıkmıştı üstelik. Kendisiyle onun arasına bir başka kişiyi sokmak... Üf, hatalıydı kendisi işte..!
Derken, birden bire bir kıvılcım çaktı sanki kafasında. Kendisi bir hata daha yapmıştı. Karşısında konuştuğunu hayal ettiği kişiye tam çıkmadan önce zarar verdiğini hatırlamıştı bir anda.
Bir titreme nöbetine tutulmuştu sanki! Yarım saat önce yaptığı şeyin, o kocaman hatanın farkına ancak şimdi varabilmişti. Gidip özür dilerse reddedilebileceği korkusunu her yerinde hissetti. Ancak aynı zamanda dönmek, pişmanlığını dile getirmek de istiyordu. Tanrım... Tanrım, tanrım, tanrım..! Nasıl olmuştu bu... Nasıl böyle bir hata yapabilmişti?
Gözlerine dolan yaşları silmekle uğraşmadı çünkü pişmanlığının bir kanıtıydı bunlar. Hiç olmazsa suçunu anladığını anlıyordu kendi kendine. Cezasına, yaptığı şeyin sonucuna hazırladı kendini. Hazırlayabilmeye çalıştı, ama başaramayacağı kesindi. Sessiz hıçkırıkları içinde boğulacaktı neredeyse. Duvarın üstünden geçti, sahil boyunca sessiz sessiz, öylesine, geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Bir yandan da üçüncü kişiyi gördüğü günden şu güne kadar olanları gözünün önünden geçiriyordu.
Bütün yaşananların ardından olanlara tarafsız bir açıdan bakmaya çalışıyordu şimdi... Ve fark ettiği şey, gerçek, sonuç korkunçtu. Sanki olay boyunca bir tek onun sesi çıkmıştı. Gerçekten her şeyi o birbirine karıştırmıştı. İyice pişman oluyordu işte şimdi... Üstelik başı sıkışınca zor kullanan da o olmuştu.
O sırada orta yaşlı bir adam yanına yaklaştı. ‘Neyin var?’ diye sordu. Gözlerindeki yaşları umursamadan adama döndü, ona donuk bir bakış attı. Sonra yürümeye devam etti.
‘İyi misin güzelim?’ dedi adam bu sefer. Halinden anlaşılmıyor muydu nasıl olduğu?!
‘Yanlış anlama ama seni evine bırakmamı ister misin?’ adam onu omzundan tutmaya çalıştı. İrkilerek adamın yanından uzaklaştı; ardından yürüyene, onu takip edene öfkeyle, şaşkınlıkla, korkuyla baktı. Ne tür bir kaçıktı bu adam da kendisine böyle davranıyordu? Başını sertçe iki yana salladı ve korkusunu gizlemeye çalıştı, adımlarını hızlandırdı.
‘Korkmana gerek yok yavrum, gelsene buraya, hadi!’ diye seslendi adam arkasından. Bunun üzerine kendini tutamadan koşmaya başladı yine. Farkında olmadan evin önüne gelene kadar da durmadı.
Yine evinin önüne varmıştı işte... Bakkalın önünden geçmiş, hatta işinin başına geçmiş olan adamla dik dik bakışmıştı yol üzerinde. Saçları rüzgârı iki yönden de yemiş, gerçekten karmakarışık olmuştu... Tıpkı düşünceleri gibi.
Kararsız kararsız apartman kapısına bakıyordu şimdi. Çekingen hareketlerle uzanıp elini zile götürdü, anahtarı yoktu. Aslında anahtarı hiç olmamıştı; genelde ya eve hep beraber girerlerdi, ya da evde kendisini karşılayacak birilerinin olduğunu bilirdi çünkü. Anahtarının olmasını çok isterdi... Özellikle de tam şu anda, çok ama çok istiyordu bir anahtarının olmasını.
Elini zilden kaçırdı, geri geri bir adım atıp kapıdan uzaklaştı. Kapıyı çalmak, içeri girmek, bu durumla yüzleşmek istemiyordu. Olanları unutmak, hiç olmazsa düzeltebilmek için onunla konuşmasının şart olması onu çok ama çok geriyordu.
Bunun üzerine yaptığı hatayı kabullendiği gibi korkaklığını da kabullendi; yani olaylarla yüzleşmek istememesini…
Birinci katta olan evine, arka bahçeye açılan penceresinden girmeye karar verdi. Bu bir saçmalıktı ama hiç olmazsa onu isteğine ulaştıracak, kapının önünde ayaküstü küçük bir konuşma yapmalarını engelleyecekti. Çünkü emindi ki, o bıraktığı yerde, bıraktığı gibi duruyor olacaktı. Yani... En azından emin olmak istiyordu bundan.
Hem... Hem zaten belki uyumuştu o, sonuçta onu uyandırmak da istemiyordu kapıyı çalarak.
Yürüyerek binanın arkasına dolandı. Ardından sarmaşıklara ve pencere parmaklıklarına tutunarak yukarı, kendi evinin olduğu kata vardı ve açık pencereden odasına girdi. Yatağın üstü o olmadan bomboş gözüküyordu gözüne doğrusu. Düşüncelere dalıp bir süre ayakta durduktan sonra bu işi taze kafayla daha rahat bir şekilde sonuca bağlayabileceğine karar verdi. Bu sadece olaylarla yüzleşmekten bir kaçıştı, kafası gayet taptazeydi aslında. Ama yine de yatağına uzandı. Uzun bir süre boyunca bir o yana, bir bu yana dönüp durdu. Uyku tutmuyordu bir türlü...
Üçüncü kişiden iyice nefret ediyordu artık. Hem zaten, o varken –biriciği varken yanında... Öbürüne ne gerek vardı ki?
En sonunda onunla barışmanın gerçekten en iyisi olacağını anladı. Kararlı olduğuna kendini inandırmaya çalıştı ve sessiz adımlarla antreye, onunla tartıştığı, ondan ayrıldığı yere gitti. Gözleri endişeyle titreyerek onu aramaya başladı salonda, antrede. Kendisi olmayan öfkesini dindirmek için sokağa çıktığı sırada onun da evden ayrılmış olması durumunda kendini asla affedemezdi ve de bu kararlılığı bir daha gösteremezdi çünkü, biliyordu bunu...
Ama... Ah! İşte oradaydı. Gülümsedi titrek titrek. Yavaşça, sessizce kanepeye yaklaştı. Heyecanından, onu rahatsız etmek istemediğinden dolayı nefes bile almıyordu... Canının fazla acımamış olmasını, onu fazla yıpratmamış olmayı diliyordu. Kanepenin arkasına uzandı ve onu çekip çıkardı…
‘Özür dilerim Yumoş, cidden bir daha asla seni bırakmayacağım!’ diye fısıldadı dostunun kumaş kulağına, ona sıkı sıkı sarıldığı sırada.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aleyda

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Öğrendim Ki, Kleopatra Hiç Bir Zaman Kleopatra Değilmiş...
Bir Öykü
Kül
Aslında Sevimli Yaratıklar
Prenses ve Ejderha..! 1. Bölüm
Kedix ve Köpex
Aydınlıktaki Karanlık ve Karanlıktaki Aydınlık
Yanlış Adım
Suyun Üzerindeki Adımlar
Karanlığın Getirdikleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Düş [Şiir]
İlkler... [Şiir]
Buzul Çağı [Şiir]
Nokta [Şiir]
Kitap Kahramanı [Roman]
Gelecekten Dönüş... Giriş [Roman]
Bir Kavanoz Vişne Reçeli [Deneme]
Sevgili Okurum... [Deneme]
Orman İneği... [Deneme]
Ağabiler Üzerine Bir Araştırma [İnceleme]


Esin Yardımlı kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Gördüğüm, tanıdığım, hayal ettiğim, yapıtını okuduğum herkes.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Esin Yardımlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.