..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > ÖzgeCan




15 Şubat 2005
Ölü - M - Cül  
18.05'1976 - 29.09'995

ÖzgeCan


'Elveda' demiyorum melek çocuk; sadece... tekrar buluşuncaya kadar 'hoşçakal'....


:HEHF:

Burnumun ucuna güle oynaya konan, umarsız, minik bir yağmur damlası getirdi seni bana. Öyle ki, bu en karanlık ânımda bile aydınlık bir gülümseme oluverdin buruk dudaklarımda.

Hatırlıyorum...

Çizdiğimiz resimler dans ederdi, söylediğimiz şarkılar ağlardı, bakışlarımız yıldız yıldız parlardı; sözlerimiz güneş gibi sarı-sıcak ve güçlüydü. Gülmenin en derinlerdeki anlamını, birlikte ağlamanın anlatılmaz yakınlığını, hatta aydedenin gözlük taktığını bile biz bulup çıkarmadık mı tozlu tavan arasından? Oyuncak atlar üstünde, bez bebeklerde, kurmalı trenlerde bile kuytulara saklanmış, çocuksu ama saf ve gerçek duygular yaşamadık, yaşatmadık mı? Neşenin şımarıklığını da, hüznün kara bulutlarını da aynı duyarlılıkla taşıyabildik beraber. Hayatın ciddiyetini bilerek ama ne zamana kadar yaşayacağımızı bilememenin verdiği serbestlikle, mesafeli fakat çocuklar gibi vurdumduymaz olabildik yıldızsız geceler bile şekerden evimizin kapısını yumrukladığında... Asık suratlara gülmeyi, ağlamayı zayıflık sananlara ağlamanın değerini biz öğrettik. Böylesi bir sevgiye inanmayanları inandırdık birbirimize verdiğimiz güvenle, bağlılıkla; etrafa saçtığımız ‘parlak mutlu’ ışıltılarla. Sevgi tarihine lekesiz harflerle geçirmeyi başardık adımızı; uzaklıklara, zamana yenilmeyerek ispatladık unutmayacağımızı, sonsuzluğu...

Şüphesiz, her gün güneş ışığıyla yıkanmadı duygularımız... Bazen, ister-istemez yağmurlarla bir olup sırılsıklam da oldu gözlerimiz. Acılarımız içimizi doldurdu; yaşamdan bunaldığımız, birbirimizden sıkıldığımız, hatta varlığımıza yaka silktiğimiz anlar da oldu hayatımızda. Ayrılıklara boyun eğdik, özlemleri umursamadık bazen, yolları da zamanı da soktuk aramıza... ama hepsi kısa sürdü. Karanlıklara boyun eğdik ama asla nefrete teslim olmadık, ebedi ayrılığa savrulmadık biz! Ne var ki ihanet ettin sen! Daha cümle bitmeden, gereksiz bir yerde, hatta en uygunsuz yerde noktayı koyuverdin yaşanacaklara. Daha ne üç noktalar olacaktı, daha ne parantezler açacaktık anılara, böyle apansız kırılmasaydı kalemin...

Sonbahar yapraklarının cansızlığı, güneşin can çekişen son ışıkları, kara bulutlardan boşalan hüzün kokulu yağmurlar, kan kokan akşam kızıllığı yaşama sevincini baltaladı, sen daha karşı koymaya fırsat bulamadan... Henüz duvarları sevgiye boyamadık, ağaçların dallarını birbirine düğümlemedik, karıncalara kentler kurmadık planladığımız gibi...

Hani sen kuşlara piyano çalmayı öğretecektin de, benim dans dersi! verdiğim balıklar da eşlik edeceklerdi?... “Yaşamadığımız mutluluklar, dökmediğimiz gözyaşları, kokusunu bilmediğimiz daha nice duygu var, tatmadığımız pastaları hiç mi merak etmiyor musun?” diyen sen değildin de bir başkasıydı sanki!!! Ama... gittin; hayatın senden bıkmasını bekleyemedin! İstanbul yetim, Ankara ümitsiz kaldı ve ben.. kimsesiz!

Şimdi yalnızım. Bir başına gerçekleşmiyor kurduğumuz hayaller; ortaksız çekilmiyor dertler, tek başına yaptığı en zevkli işten bile bir tat alamıyor insan... Cuma akşamları 22:00 telefonlarını nafile bekler oldum ve hiçbir hayal gücünün bulamayacağı, eşsiz sürprizlerini... Hem kendi kendime pasta savaşı yapamam ki! Kendi kendimi gıdıklayamam; sevgi sözcükleri yerleştirip dünyanın en anlamlı hediyesinin üstüne, uçan bir balona koyup kendi kendime gönderemem ki! Saç tellerimi sayma konusunda senin kadar başarılı değilim ben, hâlâ bütün yıldızların isimlerini öğrenemedim... Ya tango yapmayı? Senin yüzünden evlenemeyeceğim!!! Kendi kendimi sevemem Haki, bu sevgiye büyük hakaret olur... Lanet olsun! Pasta savaşları, salçalar, muz püreleri, hızlı arabalar, hıyar ve pijama partileri, su bombaları; omuzlarımızda yük olmuş gözyaşlarımız, hayallerimiz, umutlarımız, içimize sığdıramadığımız duygulanmalarımız, kimsede olmayan garip dostluğumuz... daha pek çok şey daha... babasız kalamazlar! Yoksun, eğer çıkıp geri gelsen, burnunu bir kez daha kırardım, bir daha böyle gideme diye...

Mızıkçısın sen, oyunbozansın, sahtekârsın! Hep öyle değil miydin sanki! Yenileceğini anladığında esrarengiz bir şeklide hastalanan, kaybetmemek için oynamayan, hile yapmaya çalışıp yakalanan yaramaz bir çocuktun sen hep... Hayat oyunundaysa okey attın Hakan, dikkat etmedin, önüne bakmadın çünkü!

Bir Jack Daniel’ s damlasının içine sıkışıp kaldım bu gece... Hiçbir şeyin gücü yetmedi kaderi yolundan dönmeye ikna etmeye... Özledim, o kadar özledim ki, seni hatırlatan her ne varsa yüreğime koydum, gözyaşlarımla dokundum bu gece..

Gökyüzünde nokta nokta yıldızlar var bu gece; hepsinin birer adı var, bir bahar akşamı koyduğumuz. Serin bir bahar yeli gıdıklıyor ensemi, ve ben, özlemini dolayıp aydedenin boynuna sana gönderiyorum tüm sevgimi...

Bahar geldi Hakan; en sevdiğin kır çiçekleri seni anıyor her köşe başında... Bu bahar, bir bahar, ilk kez ihmal ediyorsun beni...

Üzüldüğüme üzülme, ağladığıma kızma, zaman alır ama toparlanırım... Seni seviyorum bana hayatın 24 saatin de ötesinde anlamları olduğunu, sevmeyi ve sevilemeyi öğreten koca adam, seni hâlâ seviyorum, yokluğunda da tıpkı varlığında olduğu gibi doludizgin...

Elveda demiyorum Hakan, sadece... “TEKRAR BULUŞUNCAYA KADAR HOŞÇAKAL...”


***29.06.2003 _ Seni özlemenin kitabını yazabilirim.. Ama yapmıyorum. Senin bıraktığın gibi değil hiçbir şey, ne hayat, ne insanlar... üşürsün, kırılırsın diye korkuyorum.... Rahat uyu...



.Eleştiriler & Yorumlar

:: yine hazan
Gönderen: levent başar / Gaziantep/Türkiye
11 Eylül 2006
sevginin bin türlü anlatımı var; ama bu, bini bir yaptı .teşekkürler...yüreğine sağlık!

:: 'hoşçakal'....
Gönderen: Turgut Erbek / İzmir/Türkiye
19 Mart 2006
Elinize, yüreğinize sağlık... Usta işi bir anlatım...

:: anladım...
Gönderen: yusuf ziya / İstanbul/Türkiye
4 Şubat 2006
belki de anlattığın için.

:: Bin sancıyla zimmetime geçmiş yaralar .
Gönderen: Soner Demir / İstanbul/Türkiye
4 Mayıs 2005
Bin sancıyla zimmetime geçmiş yaralar . Halbuki zulamda ne iplik var ne de iğne ... Hayatın biçki dikiş yılları arasında kabuk tutmuş acıların içimizi kanatması .Bence fazla kaşımamak gerekir .Çünkü kanıyorlar. Kemiklerimize değin .

:: gerçekten mi???
Gönderen: Boran Kalay / /
4 Mart 2005
gerçekten buluşulacak mı onlarla sevgi(li), gerçekten yeniden kavuşabilcek miyiz? sabah ayazında köşedeki simitçinin önünde dört bir tarafımızdan nasibini almışken ayazdan soğuk ayran isteyip simitle katık edebilecek miyiz? kimdi giden, kalan nerede hala ayrımsayamıyorum aynı sen gibi. neden bu yazıya herhangi bir yorum yapılmalı ki yaşamın ta kendisini yorumlamak neden. biri demişti kimdi bilmem; hayat silgisiz resim yapma sanatıdır;ne mutlu ki bana bu sanatkarlardan en iyisini tanıyorum yada hala öyle sanıyorum :) "tekrar buluşuncaya kadar 'hoşçakal'...."




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Üvey Sevgili
Cevabı Yok Sorular
Beş Yaş Öznesi
İki Kere İki Kaç (K) Eder?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Via Crusis [Şiir]
Trajikomedramik Otologlar [Deneme]
Cam"dan Çocuğa Can"dan Satırlar… [Deneme]
Son Yazı (N) [Deneme]
Advaita Vedanta* [Deneme]
Bütün Suç Mevsimlerde * [Deneme]
Agrutra Mirva* [Deneme]
Sn 2 (Bin) +v [Deneme]
Hepimizden İyi Biliyor [Deneme]


ÖzgeCan kimdir?

Sürgünü akvaryum olan bir okyanus balığı. . .

Etkilendiği Yazarlar:
. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ÖzgeCan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.