Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Aşk insanın “kendi olduğu” haldir; yaşamdaki pek çok rolümüzün aksine. Rollerimizi unutturur bize ve görevlerimizi; bu yüzdendir ki pek çok kisi; aşkın insanı kendinden uzaklaştırdığını düşünür. Aşık olana “aklı bir karış havada” demez miyiz? Aşıksanız; ilk hissettiğiniz; ayaklarınızın yerden kesildiği değil midir? En önemli iş randevunuzu unutabilirsiniz; hatta ütüyü prizde, yemeği ocakta, kendinizi deniz kenarında bir bankta da unutabilirsiniz. Bütün bunlar size aşık olduktan sonra artık “eski siz” olmadığınızı hatırlatır durur. Eski siz değilsinizdir elbette.. Sahi siz kimsiniz söylesenize? Bir bankanın genel müdürü? Çocuğunuzun annesi? Anne babanızın büyümeyen çocugu? Patronunuzun eli ayağı? Öğrencilerinizin öğretmeni? Takımınızın en iyi koşucusu? Arkadaşlarınızın dert ortaği??? Sahi kimsiniz siz? Bunların hepsi mi? Peki bu rollerinizin dışında kimsiniz siz? Genel müdürü olduğunuz banka battığında, işsiz kaldığınızda kimsiniz? Hala genel müdür mü? Anne ve babanızı yitirdiğinizde kimin çocuğusunuz; yoksa artık çocuk değil misiniz? Öğretmenliği bırakıp sigortacılığa başladığınızda; artık bir öğretmen değil; sigortacı mısınız yoksa? İşinizden ayrıldığınızda kimsiniz? Talihsiz bir sakatlık geçirdiğinizde “ koşuculuğunuz” devam ediyor mu hala? Söylesenize siz kimsiniz? Zamana ve koşullara göre değişmeyen bir kimliğiniz olmalı elbet; nerede o? Yoksa bir hiç misiniz? Hadi bir kaç saniyeliğine soyunun rollerinizi, hepsini hepsini, hiç bir şey kalmasın üzerinizde. Hadi aynaya bakın şimdi; sahiden , siz kimsiniz? Hani gecenin en ıssız anında tanrıya yakardığınızda, hani bir arabanın içinde ani bir kaza anında, hani sarhoş olduğunuzda, hani büyük bir acıyı hissettiğiniz anlarda, hani bir film gözlerinizi yaşarttığında, hani en umutsuz anınızda gözyaşlarınız yanaklarınızı yıkarken, hani bir fıkraya katıla katıla gülerken, hani mide ağrısından kıvranırken, hani zor bir anınızda uzanan dost bir eli tutarken, hani bir çift göz gecelerinize ışık ışık düşerken, hani özlerken, hani sevişirken… Bütün bunları yaşadığınız siz ; sizin hayatta sahip olduğunuz kimliklerden nasıl da bağımsızdır değil mi? O an ‘sizsinizdir’ işte. Şimdi yakaladiniz değil mi sizi? Hayatta hiç bir kimliğinize, hiç bir rolünüze bağımli olmayan haller. Sadece “siz” olduğunuz hani. Haydi aşık olduğunuz zamanları düşünün şimdi. Gözleriniz aşkın çocuk gözlerinden bakarken, uzakları yakın kılan, imkansızı imkanlı yapan, sizi gerçekteki siz yapan o anları. Sol tarafınızda bir yüreğin olduğunu ve ‘onu’ her düşündüğünüzde gürültüyle çarpan yüreğinizin sesine kulak verdiğiniz anları. Duyduğunuz her aşk şarkısında; kendinizi, şarkının sözlerinden anlamlar çıkarıp gülümserken yakaladığınız anları. Dünyanın gerçekten de yaşanır olduğunu hissettiğiniz, güzellikleri daha çok farkeder olduğunuz anları. İşte o an kendinizi de daha çok sevdiğinizi anlamaz mısınız birden bire? Nasıl sevmeyeceksiniz ki kendinizi; sizi en az sizin kadar seven biri vardır artık; sizin gözlerinizde bin ayrı anlam bulan, sizi özleyen, dinlediği bir şarkı, okuduğu bir kitabın satırlarında birden bire aklına düştüğünüz… Bir bardak çayi yudumlarken; sizinle içmiş olduğu çayı düşünüp sizi özleyen, sizi “sadece siz” olarak seven biri vardır artık ve siz sevilmeye değersinizdir; çünkü seviyorsunuzdur. Sadece bu bile sizi sevilmeye değer kılar ve kendinizi sevmenize yeter; bunu bilirsiniz artık. Kendi iç sesinizle daha çok konuşur bulursunuz kendinizi, aşıkken. Oysa yaşamın koşturmacası, işler, roller, görevler, kurallar, hırslar arasinda nasıl da sağır oluruz iç sesimize? Kendimizi unuturuz bütün bu koşuşturma içinde. Oysa roller değişir, görevleri verenler de..kurallar bizden önce konulmuştur zaten. Hiç biri, hiç biri tek başına veya hep beraber bizi ifade etmezken…aşk, bir tek aşk , tek başına, o yürek fırtınası, o hiç bir kimlikte farklı yaşanmayan, o her yürekte aynı deli yangını yakan aşk; tek başına yapar bunu. Sizi sizin avuçlarınıza koyar bir anda: "İşte sen busun" der! En çıplak, en yalın, en kendi halinizle mi görmek istiyorsunuz kendinizi? O halde haydi; gidip sevdiginizin gözlerine bir kere daha bakın. Ama bu kez daha bir dikkatle, ha?...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilay Aksu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |