..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > Güven Solak




21 Mayıs 2006
Gökkule  
Güven Solak
Teknoloji karşıtı anti-ütopik bir öykü


:BIDH:
    Kerim Çetin ağır adımlarla karşısında yükselen gökdelene doğru ilerliyordu. Bulunduğu yerden kafasını kaldırdığında gökdelenin hemen yanına dikilmiş metrelerce uzunluktaki direkte yazan yazıyı okuyabildi: GÖKKULE. Her bir harfin büyüklüğü yirmişer metre kadar vardı. ‘Yazı kilometrelerce öteden okunabilsin’ diye bu kadar büyük yazılmış diye düşündü Kerim.
    Normalde dev binanın dört tarafında da birer giriş çıkış kapısı olacağı söylenmişti kendisine. Ancak şu an yeterli olacağı düşüncesiyle tek bir kapı hizmet veriyordu. Binanın güney kenarındaki kapısının önüne gelen Kerim Çetin, arkasından gitgide alçalmakta olan öğleden sonra güneşine bir kez göz attı ve yirmi kişinin birlikte geçebileceği büyüklükteki kapıdan içeri girdi. Onunla birlikte birçok insan da aynı anda Gökkule’den içeri adımlarını atmışlardı. Birtakım güvenlik cihazlarından geçtiler ve görevliler herkesi farklı katlara yönlendirdi. Kerim on dördüncü kata yönlendirilmişti. Burada da güvenlik kontrolleri sürdü. Etrafta zemin kata oranla daha fazla güvenlik görevlisi, daha az cihaz vardı. Görevliler üstünü tekrar aradılar. Neden buraya geldiğini tekrar sorguladılar ve o da her soru sonunda geçen hafta yaptığı iş görüşmesi sonucunda 415. katta bulunan Güvenbank’tan kabul aldığını, bugün işbaşı yapacağını tekrar tekrar söyledi. Onlara, elinde bankanın çalışacağı şubesinin adresinin bulunduğu kağıdı gösterdi. Bilinçsiz bir koşuşturmacanın içinde olduğunu düşündüğü görevlilerin en az iki kez yukarıya, Güvenbank’a telefon ettiğini görmüştü.
    Bu sıkı denetimin anlamını iyiden iyiye merak etmeye başlamışken lacivert çizgili takım elbisesiyle gayet iyi giyimli bir adam, bir görevlinin refakatinde ona doğru yaklaştı. Elini uzattı, “Kerim Bey, Mert ben, memnun oldum” “Merhaba, memnun oldum.” “Umarım fazla bekletmedik sizi.” “Hayır fazla beklemedim, daha yeni girmiştim içeri,” Mert eliyle ilerdeki koridoru gösterdi, “isterseniz yürüyelim asansörlere doğru.”
    Koridorun sonunda bir sürü asansör gördü Kerim, en az yüz tane olmalıydılar. Ama burası gibi başka koridorların da olacağını düşününce Gökkule’nin içerdiği asansör sayısı çok daha fazla olabilirdi.
    “Kerim Bey, dosyanızda yükseklik korkunuz olmadığı söyleniyordu, bu yüzden sizi bu yakadaki asansörlere getirdim. Yukarı hızla çıkarken büyüleneceğinize eminim.” Kerim, utangaç utangaç gülümsedi. Mülakatta sorulan soruya pek bir anlam verememişti. Aslında o güne kadar yükseklik korkusunun olup olmadığını anlayacak kadar yükseklikle karşılaşmamıştı bile. Beş katlı evinin balkonunda rahatlıkla oturabiliyordu, 415. katta da aynı rahatı bulmayı diledi.
    Mülakat sonunda, yeni inşa edilen Gökkule’de çalışacağını duyduğunda çok şaşırmıştı Kerim. Burası yeni yapılmasına rağmen, daha faaliyete geçmeden kentin prestij sembolü olmuştu. Tüm büyük şirketler buradan yer kiralamaya çalışıyordu. Kerim Güvenbank’a başvurduğu sırada, burada bir şubelerinin olduğunu bile bilmiyordu. ‘Hala güzel bir rüyanın ortasında olmalıyım’ diye geçirdi aklından.
    Yanlarında bulunan on kadar yolcuyla, daire şeklindeki asansör kabininin içine girdiler. İçerde bir görevli vardı. Dairenin dörtte biri kapıya ayrılmıştı. Kapının yanındaki çeyreğe bir ayna konmuştu, görevli o aynanın hemen önünde bulunuyordu. Dairenin kalan yarısı ise camdı. Buradan dışarısı görülebiliyordu, ancak dışarıdan içeriyi görmek mümkün değildi.
    Görevli, elinde bulunan küçük ekranlı cihaza, insanların gitmek istedikleri katları girmeye başladı, bu arada Mert’in 415’ini de not almıştı. Gökyüzüne seyahat başlamadan hemen önce Mert, Kerim’e dönüp burayı nasıl bulduğunu sorduğunda, Kerim’in ağzından tek bir kelime çıkmıştı: “Karmaşık.”

**


    Yeni işe başlayan müşteri temsilcisi üçüncü ayını doldurmuştu. Çevreye alışan Kerim, teknolojinin yarattığı ilüzyondan daha az etkilenir olmaya başladı. Sabahları saniyede beş metre hızla gökyüzüne yükselirken, hayran hayran çevreyi izlemiyordu artık. Aşağı baktığında giderek küçüldüğünü gördüğü evler, karıncaya dönüşen insanlar ona büyüleyici gelmiyordu. Hayatında ilk kez yürüyen merdiven gördüğü zamanı düşündü. Kaç yaşında olduğunu hatırlamıyordu, ama olup biten aklında olduğuna göre çok küçük olamazdı. Merdivenden defalarca çıkıp inmişti. Bunun dünyanın en zevkli oyunu olduğu düşüncesi yirmi dakika kadar sürmüştü.
    Kerim, yükseklik korkusunun olmadığına iyice emin olmuştu. Yüksekliğin onda hiçbir etkiye neden olmadığını sanıyordu. Açılan penceresi olmayan, güneş ışığından etkilenmemek için günün çoğu saatlerinde kapalı tutulan jaluzilerin kapladığı, çok derinlerden de olsa sürekli bir uğultuya neden olarak çalışan bir havalandırma sistemiyle hava akışının sağlandığı basık ofislerinin Kerim için hiçbir çekiciliği yoktu. Sabah sekiz, akşam altı saatleri arasını bir hücre cezası gibi algılıyordu. “Neyse ki artık binaya giriş çıkışlar biraz kolaylaştı” diye düşünüp avunduğu da oluyordu bazen. Gökkule’nin tüm girişleri hizmete girmişti. Binanın dört cephesinde bulunan dört girişten biri çalışanlara ayrılmıştı. Kerim, kendisine verilen personel kartıyla buradan birkaç dakikalık küçük bir aramadan sonra geçebiliyordu.
    Kerim, şirkette edindiği birkaç arkadaşla, iş dışı kimi zamanını birlikte geçirecek kadar yakınlık kurmuştu. Özellikle öğle araları koşar adımlarla kendilerini Gökkule’nin dışına atacak asansöre ulaşıyorlar, bir saatlik öğle arasının büyük bir kısmını dışarda geçiriyorlardı. Üç ay içinde civarda, hızlı yemek yiyebilecekleri beş altı lokanta keşfetmişlerdi bile. Çıkışta yine kimi zamanlar Gökkule dışında çay içip evlerine dağıldıkları oluyordu. Ancak iş yoğunluğunun arttığı zamanlarda durum ister istemez biraz değişiyordu. Öğle arasında ya da akşam saatlerinde çalışanlar her zamanki ekibi küçültüyordu.
    Genelde çok yoğun çalışması gereken personel, yemeğini Gökkule içerisinde, kent manzaralı bir lokantada yemeyi, çayını burada manzaralı bir kafede içmeyi tercih ediyordu. Kerim bunu birkaç kez denemiş olsa da, mecbur kalmadıkça Gökkule’de yemek yemek ya da bir şeyler içmek ona hep itici geliyordu. Bu nedenle arkadaşları öğlen onunla dışarı gelmek istemediklerinde, o hep birlikte dışarı çıkacağı birilerini aradı. İki ay sonra eşi olacak Berna’yla tanışması da bu arayışlardan birine denk gelmişti.

**


    Yeni evli çiftler, kendilerine nasıl tanıştıklarını soranlara, çalıştıkları yerlerin birbirine çok yakın olduğunu söylüyorlardı. 414. katla 415. kat arasında üç metreye yakın bir mesafe olsa da, iki katta çalışan yaklaşık dörtyüz kişinin varlığı, bu tanışmanın güzel bir sürpriz olduğu gerçeğini gösteriyordu. Hayatlarının baharındaki iki bankacı sade bir düğünle evlenmişlerdi. Düğün, gelinin ısrarıyla 617. katta bulunan bir salonda gerçekleşti. Davetlilerin çoğunun çalışma arkadaşları olacağı gerekçesiyle böyle bir istekte bulunmuştu Berna.
    Evlilik öncesinde Kerim ve Berna, Gökkule içerisinde yapmaktan çok hoşlandıkları bir hobi edinmişlerdi. Bazen asansöre binip görevliye rastgele bir kat söylüyorlar, çıktıkları katta neyle karşılaşacaklarını tahmin etmeye çalışıyorlardı. Düğün salonu da böyle bir gün bulunmuştu.
    Düğün öncesi yaptıkları balayı planları, Kerim’in işiyle ilgili beklenmeyen bir yoğunlaşmanın olması nedeniyle gerçekleşmedi. Gökkule’nin yakınlarında bir ev kiraladılar. Yakınlık Kerim’in umrunda değildi, ancak Berna zamanlarının büyük bir kısmını yolda geçirmelerine gerek kalmayacağı düşüncesiyle Kerim’i ikna etti. On beş dakikalık yürüyüşle, Çetin ailesi evinden işine ulaşabiliyordu artık.
    İki aşık günler geçip işlerine gömüldükçe, öğle aralarını birlikte geçiremez oldular. Birlikte geçirdikleri kısıtlı zamanlardaysa Gökkule dışına pek çıkamıyorlardı. Bazen buluşup, tıpkı eski günlerdeki gibi, Kerim’in favori lokantalarından birinde karınlarını doyurdukları oluyordu. Ama bu günler giderek azaldı. Kerim’in kendi arkadaşlarıyla Gökkule dışında yediği yemekler kadar seyrek olmasa da; Kerim ve Berna öğle araları nadiren dışarı çıkabiliyorlardı.
    Gökkule’nin kullanıma açılması ilk yılını doldurduğunda, tıpkı bu gökdelende çalışan diğer insanlar gibi Güvenbank Gökkule Şubesi çalışanları için de en keyifli eğlence, Gökkule’de neler olup bittiğiyle ilgili olarak hazırlanan internet sayfasını takip etmek olmuştu. Burada gökdelende faaliyet gösteren iş yerleri, mağazalar, marketler, lokantalar, kafeler, barlar, sinemalarla ilgili en güncel haberlere ulaşılabiliyordu. Her geçen gün yeni yerler açılıyordu. İnsanlar yeniliği önce keşfetmenin tatlı heyecanını yaşamak ve çevresine yaşatmak için aptalca bir yarışa tutulmuş gibiydi. “Hayatım, Tavan adlı bir kafeden bahsediyorlar, çok farklıymış, gidelim mi? Duydunuz mu, tam dört katı kapatmış market zinciri? Ben oranın merkez şubesini beğenmemiştim ki, isterseniz bir gidip deneyelim ama... Sinemanın koltuk arası tam bir buçuk metreymiş...”
    Her türlü organizasyon Gökkule’de gerçekleştirilir oldu. Artık hayat yalnızca gökdelen içerisinde yaşanır gibiydi. Kerim özellikle hafta sonu tatilinde, eğlence amaçlı buraya gelen arkadaşlarını hiç anlamıyordu. Sanki koca kentte başka sinema salonu, başka bar kalmamıştı. Bu konuyu Berna’yla da tartışır oldular. O, her seferinde arkadaşlarının buraya gitmek istediğini söyleyerek tartışmayı noktalamaya çalışıyordu. Hem Gökkule’den hoşlanan yalnızca içerisinde çalışanlar değildi ki, fırsatını bulduğunda tüm kent buraya adeta akıyordu. Gökkule’nin günlük ortalama ziyaretçi sayısıyla ilgili açıklanan kesin bir bilgi yoktu, ancak burada çalışanlarla birlikte birkaç yüz bin kişinin gün boyu içeri girdiğini söylemek hiç de abartılı olmazdı.
    Kentin biraz varlığı olan tüm insanlarını ilgilendiren haber, bir Pazartesi günü öğle arası Gökkule internet sayfasından duyuruldu. Gökkule, gökyüzüne doğru uzayacaktı. Bu, aylardır tartışılan bir konuydu. Bunu gerçekleştirecek bir teknolojinin var olup olmadığı tartışılıyordu konunun uzağındaki insanlarca. İlk etapta Gökkule’ye üç yüz kat ilave edilmesi planlanmıştı, bununla birlikte 1100 katlı bir yapı haline gelecekti Gökkule. İnsanları asıl ilgilendiren haber ise şuydu: İlave edilen kısım konut olarak kullanılacaktı.

**


    Berna’nın, iki yaşına gelmiş çocuklarını daha güvenli, daha modern bir yerde büyütmek istemesiyle ilgili sonu gelmeyen ısrarları Çetin ailesinin ellerinde ne var ne yoksa satmalarına neden oldu. Kerim’in de, Berna’nın da ailelerinden kalan mal varlıkları vardı. Bunların tamamını sattılar. Bazen Kerim’i, Gökkule’yi gören evlerinin balkonunda gözü hafif kızıl ve yaşlı, dalıp gitmiş halde gören Berna, ona sarılıp “Her şey yavrumuz için bir tanem, her şey yavrumuz için”, diyordu küçük Esra’yı göstererek.
    Tüm varlıklarını satmış da olsalar, kentin en seçkin zümresiyle birlikte Gökkule’de oturmaya başladı Çetin ailesi. Kırılmayan, açılmayan jaluzili camlarla kaplı salondan ayağının altına serilmiş kenti izleyen Berna, bu mutluluğu eşine borçlu olduğunu aklından hiç çıkarmıyor, ona sık sık teşekkürlerini sunuyordu.
    Yeni taşındıkları sıralar Kerim’in burada bulunmaktan kendisi kadar hoşlanmadığının farkında olan Berna’nın, ona Gökkule dışına çıkmayı teklif ettiği oluyordu. Zaten zaman zaman biraz nefes almak için sattıkları evlerine kadar yürüyen, bir zamanlar favorim dediği mekanlara giren Kerim, bu tekliflere balıklamasına atlıyor, karı koca küçük kızlarını 789. kattaki kreşe bırakıp, baş başa dışarı çıkıyorlardı.
    Günler geçtikçe bu gönüllü birlikteliklerin sayısı azaldı. Evliliklerinin beş yılını doldurduklarında Berna eşinin kendisi için yaptığı fedakarlığı çoktan unutmuştu bile. Artık Berna –diğer Gökkule sakinleri gibi- bina dışına hiç çıkmıyordu. Kerim’se birkaç haftada ancak bir kez fırsat bulabiliyordu. Sürekli uzayan Gökkule’de hala çalışmaya ya da yaşamaya başlamamış ve buluşma noktası olarak aklına Gökkule dışında bir yer gelebilecek durumda olan üniversite yıllarından birkaç arkadaşıyla zaman zaman bir araya geliyorlardı.
    Gökkule içerisinde polis karakolları, profosyonel itfaiye teşkilatı, tam teşekkülü hastane, hatta televizyon kanalı kuruldu. Bu gökdelen, nüfus artışı nedeniyle kaynakların hızla sömürülmesi problemine karşı çözüm olarak örnek gösteriliyordu. Gökkule projesinde dikine şehirleşme düşüncesi çok başarılı bir şekilde uygulanmıştı. Başbakan’ın Gökkule’yi ziyareti sırasında söylediği övgü dolu sözler Gökkule sakinlerini çok mutlu etmişti.

**


    Okul öncesi eğitimini tamamlayan Esra’nın okula başlama zamanı gelmişti. Kerim kızının kesinlikle Gökkule dışında eğitim görmesini istiyordu. Bu konuda da daha önce defalarca yaptıkları tartışmaların bir benzerini yaptı Kerim ve Berna. Her ikisi de birbirini bencillikle suçluyordu. Kendisi lüks ve ihtişam içerisinde çok güvenli bir şatoda yaşarken, kızını şehrin kucağına atmakla suçluyordu Berna Kerim’i. Ona göre her tarafı kamerayla, güvenlik görevlileriyle dolu bu şirin ve modern kasaba çocuk büyütmek için idealdi. Esra’nın çocukluk yıllarını burada geçirmesinin ne gibi bir sakıncası olabilirdi ki? Kerim’se sırf kente duyduğu saçma önyargılar nedeniyle kızını doğadan mahrum etmekle itham ediyordu Berna’yı. Zaman zaman Esra’nın daha iyi bir eğitim alması için neyin doğru olduğuyla ilgili fikirlerin de havada uçuştuğu tartışmayı yine Berna kazandı. Esra Gökkule’de ilkokula başladı.

**


Kerim Çetin, genelde hayal kırıklığı oturmuş yüz ifadesiyle, çevresindekilere nedeni bir bakışta anlaşılamayan derin bir umutsuzluk aşılasa da, çok mutlu olduğu günler de yaşadı Gökule’de. Esra’yı eşiyle birlikte üniversiteye uğurladılar. O yaşa kadar en fazla sekiz on kez Gökkule dışına adımını atmış Esra’nın, gözleri yıllar sonra görmeye başlayan bir kör gibi çevreyi süzüşü hiç aklından çıkmıyordu Kerim’in. Kerim, eşini Gökkule’de bırakarak, kızına, okuyacağı üniversiteye kadar eşlik etmişti. Birlikte yaptıkları tren yolculuğu sırasında Esra, camdan gördükleriyle ilgili yıllar önce babasına sorması gereken soruları sorduğunda Kerim daha farklı bir yaşam sunabilmiş olmayı diledi Esra için. Ama beri yandan hiçbir şey için geç sayılmazdı. Önünde çok farklı bir hayat vardı Esra’nın.

**


    Çalışmayla geçen uzun hayatlar... Minik, şirin kasabanın elit sakinleri arı gibi çalıştılar. Eğlenmeleri gerektiği zaman eğlendiler, evlenmeleri gerektiği zaman evlendiler, çocuklar yetiştirdiler, bırakmaları gerektiği zaman saldılar çocuklarını doğaya. Ne suç bildiler, ne suçlu gördüler. Bir kalede yaşadılar. Bu arada ağır ağır büyüyüp olgunlaştı Gökkule sakinleri. Acı tatlı haberleri burada aldılar, böylece dünyadan tam olarak kopmadıklarının farkına vardılar. Çetin ailesini yıllar sonra Gökkule’den çıkaran olay kızlarının ölümü oldu. Henüz otuzuna gelmeden bir trafik kazasında yitirdiler Esra’yı. Üzüldüler, birbirlerine yaslandılar, üzüldüler. Bir süre iyice içine kapandı Kerim, ama zaman yine ilaç oldu. Mutlu olamasa da mutlu rolü yapmayı öğrendi Kerim.
    Yaşadılar ve yaşlandılar.

**


    Telefon çalıyordu. Berna ahizeyi kaldırdığında telaşlı bir ses duydu: “İyi günler, Berna Çetin’le mi görüşüyorum.”
    “Evet benim.”
    “Berna Hanım, ben Kule Hastanesi’nden arıyorum.” Adam derin bir nefes alıp devam etti. “Eşinizin bir sağlık problemiyle ilgili aradım. Kendisi şu an yoğun bakım ünitemizde, sanırım haber vermem gereken başka yakını...”
    Büyük bir kısmı çalışmayla geçmiş yetmiş beş yılın ağırlığı Berna’nın üstüne bir anda çöktü. Kendini öyle kötü hissetti ki, oturacak uygun bir yer bulamadan yere yığılıp kaldı. Tansiyonuyla ilgili bir takım şikayetleri yıllardır vardı ama ilk kez bu denli güçsüz hissetmişti vücudunu.
    Sonraki haftayı hastanede yatarak geçirdi Berna. Yatağa mahkum, kolları verilen ilaçlardan, serumdan delik deşik olmuş halde iyileşmeyi beklerken, zaman zaman gözlerini açıp çevresine ifadesiz gözlerle bakıyordu. Durumu ilk birkaç gün sonrasında biraz daha düzeldi. Artık sürekli uyuyarak geçmiyordu günleri. Tek tük de olsa dilinden pek de anlaşılmayan sözler dökülmeye başladı. Ancak bu gelişmeler belden aşağısının felç olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
    Rahatlıkla konuşabilecek hale geldiğinde, kendisiyle görüşmek için epeydir beklediklerini tahmin ettiği iki adam onu ziyarete geldi. Kerim’in defin işlemleriyle ilgili görüşmek istiyorlardı. Kerim’in Esra ve Berna dışında akrabası yoktu. Berna hastanede olduğu için önce Esra’ya ulaşmayı denemişler, ancak adres ya da telefon ellerinde olmadığı için Berna’nın iyileşmesini beklemişlerdi. Adamlar hızlı hızlı konuştular. Uygun olduğunu iddia ettikleri bir ücret karşılığında cenaze işlemleriyle ilgileneceklerini söylediler. Bu Gökkule’nin bir hizmetiymiş. Berna adamlar ne söylediyse onayladı. Kerim uygun görülen bir mezarlığa gömülecekti. Berna’nın isteğiyle Gökkule’ye mümkün olduğunca yakın bir mezarlığın seçileceği konusunda anlaştılar. Ancak Berna Hanım, yer bulma sorunu nedeniyle eşinin nispeten uzak bir yere gömülme olasılığı konusunda da bilgilendirildi. Dini kurallara uygun bir tören yapılması konusunda karar verildikten sonra Berna Hanım’ın ziyaretçileri gittiler. Berna Hanım durumu dolayısıyla törene katılamayacaktı. Ancak törenle ilgili çekilecek fotoğrafları cenaze şirketi ona gönderecekti.
    Berna ertesi haftayı evinde geçirdi. Artık onun hemen hemen tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenen bir hizmetçisi vardı evinde. İlaçlarını içiriyor, uygun diyete göre yemeğini hazırlıyor, evi topluyor, temizliyordu hizmetçi kız.
    Kerim’in ölümüyle, onun odasını adeta bir müze haline getirmişti Berna. Kerim’in tüm fotoğrafları odasındaki albümde duruyordu. Berna, hizmetçinin itelediği tekerlekli sandalyesinde sık sık Kerim’in çalışma odasına gidiyor, albümden Kerim’in en beğendiği fotoğraflarını alıp duvara astırıyordu.
    Kerim’in tüm el yazması notları, çalıştığı kağıt parçaları odasında duruyordu. Berna bir gün bu kağıt parçaları arasında bir vasiyetname taslağı buldu. Kağıtta Kerim’in Gökkule’ye gömülmemesi ile ilgili bir not vardı. Cenaze şirketinin gönderdiği fotoğraflara ve nota bakıp iç geçirdi Berna. Şirket kendisine geçen hafta müjdeli haber vermişti. Gökkule temelinin yanında mezarlık olarak düzenlenen bir alan kullanıma açılmıştı. Gökkule asansörünü kullanarak -11. kata inildiğinde, yer altında yapılacak on dakikalık bir yürüyüşle bu mezarlığa ulaşılabiliyordu, böylece Berna, durumu biraz düzelir düzelmez eşini kolayca ziyaret edebilecekti.
    Kerim’in son isteği de yerine gelmemişti.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Pazartesileri Sevmiyorum
Gece Bekçisi
Ölü İhtiyar
Gizemli Yabancı
Ölümden Sonra
Bana Sorma
Yüzyılın Son Fırsatı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
André Gide - Isabelle [İnceleme]
Boşlukta Sallanan Adam – Saul Bellow [İnceleme]


Güven Solak kimdir?

Çoğunluğun içinde azınlık ya da azınlığın içinde çoğunluk gibi hissedilebileceğini düşünen bir amatör. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Fyodor Mihailovic Dostoyevski, Jean Paul Sartre, Albert Camus, Franz Kafka, Oğuz Atay, Sabahattin Ali, Dino Buzzati, Yusuf Atılgan


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Güven Solak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.