..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Özge GÜNDOĞDU




29 Mayıs 2006
Bütün Suç Mevsimlerde *  
Faili kaypak bir terk ediş… Oysa insan en çok da terk ederken kendi olmalı…

Özge GÜNDOĞDU


Fümeden bozma bir ağıt yayılıyor kente,/ tüyü bitmemiş, yetim bir hüzün/ ve anadan üryan bir yalnızlık./ şair öldü. / gidenlere seyirci kalmaktır asıl acı! Asıl şimdi acı!


:HFFC:
Kimilerine göre ortalama bir zaman, gündüzle akşamın arasında, belki beş çayının hemen sonrasında ya da akşam yemeğine az kala… ama bazıları için bir son an, zembereğinden...
hani zamanlarca tutmuş tutmuş da kendini… işte öyle boşalan…

Biri pencerenin önünde duruyor, alnını cama dayamış. Saçlarının bir kısmını tepeden tutturmuş, cam ile alnı arasından sarkan ıslak bir tutamı kemiriyor dudaklarının arasında… Dışarıya bakıyor, bakıyor da sanki hiçbir şeyin farkında değil. Bakışlarından bir hiçlik okunuyor ve süzülen gözyaşı dışında bir şey var sanki yanaklarından…

Diğeri, sürekli hareket halinde. Dört duvarın arasında anlamsızca gidip geliyor. Sanki bir çatlak bulsa, ufacık, buharlaşıp gidecek. Elleri, kolları, ses vermeyen dudakları bir sara nöbetine tutulmuş gibi kendisinden ve kendilerinden bağımsız, sürekli ve dengesiz bir kıpırtı halindeler.

İkisi de birbirinden habersiz gibi ve ikisi de farkında yalnız olmadıklarının. Sanki bir şey bekleniyor, bir ses, bir haber, bir saatin 6’yı vuruşu belki… Ama o şey her neyse ortaya çıkıp bu tezat gerilime bir son vermiyor.

İçerideki ışık gittikçe azalıyor. Eşyalar güçten düşüyor, ama yorulmuyor kafesinden sıkılan aslanlar gibi sınırlarına isyankâr adam ve sıkılmıyor durağanlıktan, alnı cama dayalı olan…

Uzun süre değişmiyor sahne… Biri pencereyle ayin yapan, diğeri kendiyle dalaşan iki figüran… Derken bir müzik duyuluyor duvarların arasından bu kızılca kıyamete kopan…

Camın önünde duran, sanki bu anı bekliyormuş gibi, yavaşça kapıya doğru yürümeye başlıyor. “Dinle”, diyor şarkıya istinaden, “İyi dinle. Başka birileri de bir yerlerde aynı iç acısını yaşıyor ve parçalanıyor olmalı”. Ayakları yere basmıyor sanki, sessizliği incitmek istemezcesine atıyor adımlarını… Diğeri bu âna güdümlenmiş gibi çekip kolundan durduruyor onu…

“Nereye gidiyorsun?”. Öfkenin de ötesinde bir anlam seziliyor ses tonundan, küçük dilini yutuyor duvardaki saat bile… Diğeri, hâlâ, inadına olağan…

“Mutfağa gidiyorum”, diyor, “kendime bir kahve hazırlayacağım, ister miydin?”

“Buradan, benden, bizden ne istiyorsun? ”
“Bozsana en çok da sana yakışmayan şu zoraki sessizliği, boşaltsana içindeki zehri, kanatsana beni! ”

“Sessiz değilim, sadece konuşmuyorum, o kadar”, diyor ve ritmini bozmadan süzülürcesine yürümeye devam ediyor.
“Benim de yorulabileceğim hiç aklına gelmedi değil mi? ”

Diğeri yeniden yakalıyor onu, bu kez sımsıkı avuçları…
“Neden hiçbir şey sormuyorsun? Neden hesap sormuyorsun? Bu kadar zaman benim için yaptıklarının, bana verdiğin sevginin, desteğin…nasıl olup da bir türlü meyve veremediğini…aksine seni neden hep aç, hep uykusuz, neden hep mutsuz ettiğini sormuyorsun? ”

“Anlaşılacak bir şey olsa anlatırdın. Anlatılacak bir şeyin olsa, şu ânı yaşamıyor olurduk. Bu ânı yaşıyorsak.. Neden susuyorum biliyor musun? Hiçbir ağaç yaprağına ' Neden düşüyorsun? ' diye hesap sormaz. Bazı şeylerin doğası vardır ve sonbaharın doğası ağaçla yaprak için bir ayrılıktır. Sonuçta yaprak ölür, ağaç bir süreliğine yalnız kalır.”

“Ne yani, her şeyi bırakıp gidiyor musun? Bir yaprak kadar güçsüz ve gamsız! Sonbahara yenik ve hesapsız? ”

“Hiçbir şey anlamamış olman ne acı! Ben hep buradaydım. Şimdi de buradayım. Yaprak mı?! Zamanlarca köklerime sarılıp senin sonbaharlarını sineye çektim ben; kapkara kışlar atlattım, çırılçıplak, kimsesiz, iliklerine dek ayaza kesmiş… Her ilkbaharda biliyordum ki belirecektin tüm heyecanın, varlığın ve kendinle. Yaz kavuracaktı bizi, daha bir sıkı sarılacaktık birbirimize ama döngü son bulmayacaktı. Ve sen her gidişin sonunda bir tek bana dönüyordun yine ama her dönüşünde daha o zamandan hazır oluyordun bir sonraki vedaya… Sen fark etmedin ama her ilkbahar, nasıl ki aynı yaprak değildir yeniden yeşeren, biraz daha uzaklaştın o ilk renginden. Sonunda yaprağına yabancı bir ağaç olup çıktı yüreğim. ”

“Benim kışlarım nasıldı sanıyorsun? İstemeden de olsa senden her uzağa düşüşümde, gittiğim her yerde bir tek sana razıydım. Ne yağmurlu hazan sabahlarını, ne yağan ilk karı sensiz yaşamadım. Ben de üşüdüm, ben de yalnız soludum acıları ve anıları… Hem… Ayrılmak tek başına gerçekleştirebileceğin bir edim değildir. Bir tek senin canının acıdığını düşünecek kadar bencil miydin hep, yeni yeni fark ediyorum. ”

“Tırnak etten kopar ama sadece et acır… Ve biliyor musun? Can, hem tırnak kopunca acır, hem de yerine yenisi gelirken. Artık acımak istemiyorum. Artık baharlardan korkmak istemiyorum. Tek mevsim soluyordum nicedir, mevsimsiz kalacağım. ”

"…"

“Bütün kabahat benim sabırlı bir ağacı oynamayı, seninse yaprak olmayı kabullenmemizde! Ve haklısın, senin hiçbir suçun yok; bütün suç mevsimlerde! ”



Roller değişmiş, vakit ilerlemiştir. Yeni bir suskunluk, soğuk bir rüzgâr gibi esmektedir dört duvar arasında. Köşedeki aplik korkak bir ışık vermektedir, sadece yakın çevresine. Sürekli kıpırdanıp duran, şimdi salonun orta yerinde, pencereden, belki bu zamandan, çok uzaklara bakmaktadır. Bakıp da göremediği her şey bakışlarını karartmaktadır. Sessizdir ve hareketsiz. Dondurulmuş bir film karesi gibi beklemektedir.

Diğeri, az önceki durağanlığına inat, hızlı çekimde, odanın içinde bir oraya bir buraya gidip gelmektedir. Bir tutamını tepeden topladığı saçlarını açmış, omuzlarına salmıştır. Kül tablalarını ve etraftaki olağan dağınıklığı hızlıca toplamakta, sağa sola bıraktığı kişisel eşyalarını çantasına gelişigüzel atmaktadır. Yo, hayır, ağlamamaktadır! Koltuğun üzerindeki battaniyeyi katlar, altında duran montunu alırken, tam yanında duran etten duvara bakar. Son bir söz mü bekler, bir sarılma mı, bir bakış…

Aynı anda kıpırdar, kendisine bakıldığının farkına varmadan, her an düşecekmiş gibi dengesiz duran. Kendisinden bir şey bekleyeni ve bekleneni her zamanki vakur duruşuyla başından savmıştır. Elleri sehpaya uzanır ve kumandayı alır. Televizyonu açar.

Önce bir kapı sesi duyulur, sessizce kapanan, sonra o şarkı başlar, hani fırtınadan önce son duyulan…

“Yaklaştırsana yavaş yavaş, kendini bana;
Al içine tekrar, derinine sakla, kat kasırgana.
Yalan söyleme, bak gözlerime, bitmiş olamaz!
Yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz.

Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta,
Paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkek ve bir kadın arasında…

Yürürüm ipte, ağım yokken hem de, kopkoyu içim.
İnan çok çalıştım bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için
Neyim var ki sanki senden başka, hadi son bir kez,
Ceplerini yokla aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz.

Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta,
Paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkek ve bir kadın arasında… ” **

(**Teoman/Aşk Kırıntıları)


* İsim annesi Y.A.'ya teşekkürler... Mevsimin hep Güneş olsun CanCân...

ÖzgeCân GÜNDOĞDU


.Eleştiriler & Yorumlar

:: Bütün Suç Mevsimlerde ! değil
Gönderen: levent saral / İstanbul/Türkiye
10 Temmuz 2006
Asıl suç cemrelerde../ onlar düşmeden hangi mevsim suçu üzerine alır ki..kendimize yazarken yapraklara haksızlık etmeyelim..sevgiler

:: teşekkürler.......
Gönderen: selçuk erkol / İzmir/Türkiye
6 Temmuz 2006
sizi okumak benim içimdekileri açığa çıkartıyor ve sizi okudukça okumaya, yazmaya ve düşünmeye başlıyorum. inanın başka yazılar sizin yazılarınız kadar etkilemiyor beni... size çok teşekkür ederim ve bizleri sizin gibi değerli bir insanla tanışma fırsatı oluşturduğu için iz-edebiyata...

:: başlık
Gönderen: Can Quistador / Ankara/Türkiye
10 Haziran 2006
Ah, "yorum yaz" tuşunu yarım saat arayan birisine bir de "şimdi üye olman gerek" denince, doğal olarak afallar. Şimdi de acaba "Başlık" kısmına bir şey yazmasam kabul eder mi diye düşünüyorum mesela. Hayır ne düşünüyosun, yaz gitsin "ya varsa" mantığıyla, değil mi? Değil işte. Bunları yazacağına yorum yaz... Tırnak içlerindeki sözlerde, Tevrat'ın Mezmurlar kitabındakine benzer, "acaba burada kim kime söylüyor bunları, bunlar diyalog gibi bir şey mi yoksa kişi kendine mi söylüyor, ya da kime söylüyor" şaşkınlığını hissettim. Ama "ve" ile bağlanmış cümlelerin az oluşu biraz azaltıyor anlaşılmazlığı. Cümlelerin nerede bitmesi gerektiği sorusu gibi bir kafa kurcalanma vakasından sıyrılmış bir üslupla yazıldığı da gözümden kaçmadı. İlk bakışta çok uzun gelen yazıyı, yazımın da yaklaşmış olmasından olacak bu benzetmeyi yapıyorum, dönüp dönüp kayıp kayıp da havuza düşülen kaykaydan kayarmışçasına okuyup "aaa, niye bitti bu" dememe engel olan en büyük etmen herhalde yazının son kelimeleridir ;) Amma ve lakin ve fakat, şunu da eklemek isterim ki: Ne geçmiş için üzülmek, ne gelecek için kaygılanmak... Ne geçmişten dolayı gurur duymak, ne gelecekten dolayı güven hissetmek... An ile yaşayıp, yaşanılan anları anmak, anlamak için bir şeyleri veya bunun da ötesinde: "İçin"lere son verip, "için ve unutun" demek... (Belki/bazen) işe yarar. Yeter ki bıçağı tornavida olarak kullanma yeteneğimizin farkında olalım. sevgiler, saygılar, selamlar... Can Quistador PS. html tagları burada işe yarar mı diye de düşündüm (ne çok düşünüyorum) ama denemedim. bir de altta "eleştir" yazıyor, ama başta yorum yapmak üzere gelmiştim ben buraya.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cam"dan Çocuğa Can"dan Satırlar…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Trajikomedramik Otologlar
Son Yazı (N)
Advaita Vedanta*
Agrutra Mirva*
Sn 2 (Bin) +v
Hepimizden İyi Biliyor

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Via Crusis [Şiir]
Üvey Sevgili [Öykü]
Cevabı Yok Sorular [Öykü]
Beş Yaş Öznesi [Öykü]
Ölü - M - Cül [Öykü]
İki Kere İki Kaç (K) Eder? [Öykü]


Özge GÜNDOĞDU kimdir?

Sürgünü akvaryum olan bir okyanus balığı. . .

Etkilendiği Yazarlar:
. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özge GÜNDOĞDU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.