Siyahtı.Belkide renksizdi bilemiyorum.O kadar anlamsızdıki anlatamıyordum.Ama zaman
zaman karnımı deşip dışarı çıkarmak istediğimi itiraf etmeliyim.Hep yeniden başlamak gibiydi ve her seferinde kaybetmek gibi.Ölesiye korkmaktı bazen.Yapmak istediklerine hep bir adım kala özlemekti. Hiç yetişemeyeceğini bildiğin trenlerin arkasında nefes nefese kalmaktı.Kuşkulu bir düş gibiydi çoğu zaman.Kaybetmek,okyanusun en dibini bulana dek batmaktı ve oradan yukarıya doğru yükselmeye çalışmaktı.Nefes almaya çalışmaktı kalabalıkların arasında.Kalabalıkların arasında bir yüz bulmaya çalışmak gibiydi.Çoğu zaman anlayışsız ve acımasız kalabalıklar gibiydi.Her denemede ruhunu tükettiğini hissetmekti.Gittiğin her yere kendi ıssız çölünü götürmekti.Onlara bu ıssızlıktan başka hiç birşey gösteremeyeceğini bile bile seni görmelerini beklemekti.Nedensiz gözyaşları gibiydi.Delice kahkahalar atmak gibi.Durmadan gerçeği aramak ve umutlanmak.Karmaşıkmıydı yoksa basit mi?Yalnız başına çürümek ahlaksızca yaşamaktan daha mı iyiydi?Kimin ahlak kuralları doğruydu?Bir hiç olduğunu düşünmemek ve bir iz bırakabilmek için delirmek mi gerekliydi?Nasıl bir varoluş tasarlamak gerekiyordu?