Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
( 1 ) Bir gidiş gittin ki, her taraf sis içinde, göz gözü görmüyordu. Dünya dönmüyordu. Acım dinmiyordu. Masmavi gökyüzünde süzülen jetlerin bıraktığı iz gibi, uysal bir deniz gibi, çağlar öncesinden kalma bir giz gibi kaldın içimde. Bir "Allahaısmarladık" deyişin, bir boynunu büküşün, bir "gidiyorum" deyişin vardı yeşil gözlerin ağlamaklı. Bu gözlerinde son düşüm, bu seni son görüşüm oldu. O kumral saçlarını gecelerime perde ederdim, gözlerini yıldız. Ayaklarım sana koşar sicim yağmuru gibi. Ellerim seni sorar telefon direklerine. Umutlarım darağaçlarına asılır kuşluk vakti. Yamaçtan huzursuz akşamlar iner, yalnızlık kopkoyu oturur yüreğime, acılar yığılır üzerime. Bir mektup, bir telefon, bir haber, çok bekledim seni zakkum gibi gecelerde sabahlıyarak; uyumadan uyandım yeni bir güne başlıyarak. Ben güçlüyüm ama, karşıma çıkan yollar pürüzlü; odamın perdeleri solgun yüzlü. Bir gün döneceksin diye, kaç yıl susuz kaldım sevgiye...Bu gözlerinde son düşüm, bu seni son görüşüm oldu; bu içimde izdüşüm oldu. ( 2 ) Anlat, hadi beni aydınlat, anlat kör gecelerden, sağır ufuklardan neler çektiğini? Anlat bir insanın uzay boşluğunda fırtınalar önünde zerrecik gibi kaybolmuşluğunu. Güneş batınca ıssız sokakların loşluğunu, yaşamın boşluğunu hadi anlat bir insanın nasıl kaybolmuşluğunu, anlat. Beni aydınlat, hadi anlat seni dinliyorum. Beni kahretmek için saatlerce anlatırdın: Hani sen masal dünyasının prensesi olacaktın? Hani ipek halılar serilecekti ayaklarının altına? Hani önünde eğilecekti asilzadeler? Hani katın, yatın, köşkün, kürkün, arabaların, mücevherlerin olacaktı göz kamaştıran? Nerede uşakların, hizmetçilerin, şoförün? Nerede o ışıltılı dünyan, nerede o görkemli yaşam? Hadi anlat, seni dinliyorum. Bunların hiç biri olmadı, biliyorum, hiç birini gerçekleştiremedin. Bunları yaşayacağını sandın, oysa yaşayamadın. Öyle engeller var ki, aşamadın...Bir kaç pisliğin kucağında bazen aysel, bazen nursel oldu adın. Sarhoş mezesi olmaktan, salyalı ağızların eğlencesi olmaktan öteye gidemedin. Sil, al sana mendil, gözyaşlarını sil ve o hayallerinin düşlerde olduğunu bil... Bana, boş şişelerde başarını kutlamak, bana hayatı kahretmek kaldı senden. Anlattılar: Pişmanlık gözyaşlarını da biliyorum, beni unutmadığını da... Kendini de mahvettin, beni de... ( 3 ) Ah içimdeki derin sızım, cancağızım,çevrem ne denli kalabalık olsa da, ben milyonların yaşadığı bu kentte o denli yalnızım. Sen yoksan, biter umudum, her şeyim noksan. Umudun tükendiği yerde güller hep erken solar. Güllerin erken solduğu yere acıyla hüzün dolar. Acıyla hüznün dolduğu yerde martılar bile ağlar. Martıların nasıl ağladıklarını bilir misin? Bir köşede öyle sessizce...Bakma öyle çığlık çığlığa uçuştuklarına...İnsanların da doğasında vardır ağlamak. Kimi yalnızlığına ağlar, kimi izlediğine, kimi terkedilmişliğine, kimi yıkılmışlığına, kimi sevdiğine ve kimi de yitirdiğine ağlar. Sanki yarıştığı pistte yavaşlar gibi; bir duaya başlar gibi, hüzün veren aşklar gibi...Ben de çim yeşili gözlerin gelince aklıma bir tuhaf oluyorum ve hüzünle doluyorum. İçimi sorma hiç bilmece gibi, sanki bütün dertler hep beni bulur, ben güne hasret bir gece gibi, sanki güneş batar karanlık olur. Ne yana dönsem, ne yapsam, ne etsem bilemiyorum; yalnızlığın derin izini silemiyorum. Sanki karanlıkta el çırpar gibi... Azrailin soğuk nefesi, yüzüme çarpar gibi... Sanki ölümüme göz kırpar gibi... ( 4 ) Üç şey var ki, içimdeki en derin iz; biri ben, biri sen, biri deniz...Sen denizlerin en mavisi, en güzeli, en soylusuydun. En güzel kokan deniz, yakamozları en parıltılı deniz, yosunu en yeşil olan deniz sendin. Yeşilin yüzlerce tonu sendeydi. Her ton bir diğerinden derindeydi. Yeşilin böyle derin bakanını, tutkuyla iç yakanını ilk sende gördüm. Havada bir deniz kokusu, bir yosun kokusu, yakamozların alabildiğine parıltısı vardı. İçimde bir yalnızlık, terkedilmişlik, atılmışlık, satılmışlık korkusu vardı. Huzursuz akşamlarda biten bir sevi, seni yitirmek korkusu kadardı. Yollar aşılamıyacak kadar uzun, geçilemiyecek kadar dardı. Benim en yüksek dağların tepesinde ağarmış başım yok. Yeryüzündeki en ilk ve en eski kilisenin rahibi ben değilim. Ne varsa en gizli, en özel, en güzel efsaneleri, masalları, büyüleyici şiirleri ben yazmadım; bir gitar mırıltısı gibi ağlayan besteleri ben yapmadım, resimleri ben çizmedim, en görkemli sözleri ben söylemedim. Sen gittin bir hatıran kaldı... Ben bittim bir AH'ım kaldı... Deniz kirlendi ne kaldı?... ( 5 ) Gelmemi isteme, dönemem İzmir. Sokaklarını, sırlarını bilirim bir bir. Kopardılar dalından gonca gülümü, elbet gün gelir özlersem ölümü; gelmemi isteme dönemem İzmir, niçin dönmediğimi bilirsin bir bir. Bakarsın ölüm çağırır gelirim İzmir; rüzgar olur denizden eserim bir gün, içim yana yana sönerim bir gün; Karşıyaka'da soldu tomurcuk gülüm, artık çağırıyor beni de ölüm. Dönmemi isteme dönemem İzmir, Karşıyaka'da ne oldu bilemem İzmir, ben bu acıyı kolay silemem İzmir, hüzünle tükendi geçti bu ömür, adımın anlamı olsa da özgür, ben tutukluyum gelemem İzmir, bundan sonra artık gülemem İzmir. Ahh İzmir, sen benden daha iyi bilirsin bunları bir bir, saçlarımda ayrılık rüzgarı, gözlerimde hüzün varsa, zaman zaman duyduğum sancı günbatımı kadarsa, çektiğim acı gündoğumuyla başlarsa, ben hala seni ve yeşil gözlerini unutamamışsam; ta yürekten seviyorsam; ne tuhaf hala seni özlüyorsam, buram buram gözümde tütüyorsan, uğruna ölmeyi bile düşünüyorsam ve aynı duyguları senin de paylaştığını adım gibi biliyorsam; hala birbirimizi ölesiye seviyorsak ve bir araya gelemiyorsak; gelmemiz de olanaksızsa; ne yapılır İzmir hadi anlat bir bir? Sen bilemezsin neler çektim ben neler İzmir. Gelmemi isteme, dönemem İzmir. Sokaklarını sırlarını bilirim bir bir. Kopardılar dalından gonca gülümü, elbet gün gelir özlersem ölümü; gelmemi isteme dönemem İzmir, niçin dönmediğimi bilirsin bir bir. Ancak Karşıyaka 1. Sokak... Sırlarıyla bende kalacak... Bil ki ölümüm olacak... ERDEN ERKİN BİR GİDİŞ GİTTİN Kİ...( "BİR DENİZ MASALI'ndan bir bölüm...")
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERDEN ERKİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |