Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli |
|
||||||||||
|
Ömer AKŞAHAN Yardım ve bağış, sadece insana özgü ve sadece insanı çağrıştıran sözcükler değil. Canlılar dünyasının da kendine özel yardım ve bağışları olduğu biliniyor. Bunlardan kimi hayvanların örneğin köpeklerin sahipleri için yaptıkları fedakârlıklar adeta bir efsane şeklinde anlatılır durur. Dünyadaki tüm dinlerin özünde yardım ve bağış vardır; inananlarına özendirici öğütler verilir. Ödemiş’te çoğu kimse tarafından bilinmeyen bir leylek vakfının varlığını yıllar önce çıkardığımız Ödemiş Efe dergisinde yayımlamıştık. Bu vakfın amacı, çeşitli yollarla yaralanmış ve uçamayacak durumdaki leyleklerin bakımını üstlenmek ve onları iyileştikten sonra göç yollarına salıvermektir. Yani insanımız o denli yardımseverdir ki, bırakın insanı yaralı leylekleri bile hayata döndürmenin yolunu kurduğu bir vakıfla bulabilmiştir. Tarihten bu yana Anadolu ve Rumeli toprakları üzerinde binlerce dernek, vakıf ve bunlara bağlı yurt, aşevi, yaşlılar evi, kadın sığınma evleri açılmış açılmaya da devam etmektedir. Bu öykü, yurdumuzun sadece ulusal boyutta olmayıp dünya ölçeğinde yardım amacı güden ve herkesin adını yakından tanıdığı Türk Kızılayı Derneğine yapılan ilginç bir bağış konu alıyor. Yardım ve bağış ekonomik gücü yerinde olanların toplumsal barış ve huzura katkı sağlaması için en kısa bir yoldur. Ancak bu yolu açabilmenin yolu da bu insanlara doğru projeler ve seçenekler sunarken, gerekli olan güveni karşı tarafa hissettirmek çok önemlidir. Birçok yardım kuruluşunun amacı dışına taştığının anlaşıldığı günümüzde halkımız eskiye oranla daha bilinçli ve dikkatli hareket etmektedir. Şimdi gelelim şu bağış öyküsüne… *** Varlıklı bir karı koca, hem ekonomik yönden hem de yaş bakımından en olgun dönemlerine gelmişlerdir. Her ikisi de dinsel görevlerini aksatmamaya çalışmaktadırlar. Hemen her sohbetlerinde, o güne kadar bir türlü gerçekleştiremedikleri, İslamın beş şartından biri olan hac görevini biran önce yerine getirmek isteğini dile getirirler. Sonunda karar verilir. Gerekli müracaatlar yapılır. Günü gelince hayır dualarla hacca uğurlanırlar. Hac için gittikleri Mekke’de görev tamamlanmış, Medine’ye gideceklerdir. Ancak o gün yoğun bir kalabalığın arasına karıştıklarında aniden birbirlerini kaybederler. Adam eşini ararken, eşini tanıyanlar onun öldüğünü söylerler. Kadın da kocasını her yerde aramaktadır. Sorduğu kişiler de ona eşinin öldüğünü ve acele olarak gömüldüğü haberini verirler. Bir anda ölüm haberiyle sarsılan ve zor duruma düşen kadın Türk Kızılayı’na durumu anlatır. Dernek görevlileri kadına sahip çıkarlar. Onu barındırarak yedirir, içirir ve görevini tamamlamasına yardımcı olurlar. Hac görevini tamamlayan hacılar artık kafile halinde yurda dönmeye başlamışlardır. Eşini kaybeden koca da bu dönenler arasındadır. Ancak kocasını kaybeden kadınsa bir süre daha kutsal topraklarda Türk Kızılayı kafilesiyle kalmak zorundadır. Türk Kızılayı kafilesi görevi gereği tüm Türk hacılar Suudi Arabistan’ı terk ettikten sonra yola çıkacaktır. Öykünün kahramanı Ödemişli Hacı Ayşe Akseki’dir. O, ülkesine yani Ödemiş’e böylece tam kırk gün gecikmeli döner. Ayşe Hanım, Ödemiş’te kendisini nasıl bir manzaranın beklediğini bilmemektedir. Dönüş yolunda eşinin ani ölümünden duyduğu üzüntüyü akrabalarıma ve yakınlarıma nasıl anlatırım acaba diye düşünmektedir. Oysa aynı zamanlarda, kendisinden önce eve dönen kocası da ölen eşinin kırk gün lokmasını döktürme telaşı içindedir. Eve vardığında sokaktaki kalabalığa bir anlam veremeyen Ayşe Hanım, kapıyı çalıp da içeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında şaşkına düşer. Ama aynı zamanda onu karşılarında capcanlı gören yakınlarından düşüp bayılanlar olur. Ortalık bir anda karışsa da, öldü sanılan Ayşe Hanımı yeniden aralarında görmenin sevinci ve mutluluğu ile aile bir sevinç yumağı oluşturur. Ayşe Akseki, başından geçenleri anlatırken, eşi de kendi yaşadıklarını yeniden anlatır. O zor gününde Türk Kızılayı’nın kendisine kol kanat gerip, evine kadar salimen getirmesini hiç unutmaz. Ve kararını verir. Bugün Türkiye’de örnek gösterilen çok değerli binasını 1973 yılında hiç düşünmeden Türk Kızılayı’na bağışlar. Ancak onun bir dileği daha vardır: Yaptığı bu bağışta kesinlikle adının geçmesini istemez. Bu nedenle, kadirşinas Ayşe Akseki’nin adı ancak ölümünden sonra anılmaya başlanır. Onun bu incelikli düşüncesi, gelecek kuşaklarca da örnek alınması en büyük dileğimizdir. Bu binayı restore ettirerek, şık bir dernek binası durumuna gelmesinde büyük emeği geçen Türk Kızılayı Ödemiş Şubesi Başkanı Rıfat Boyacıoğlu ve yönetim kurulu üyelerine de ayrıca teşekkür borçluyuz. Hakkını teslim edelim; eğer Ayşe Hanım, bugün yaşasaydı; ne ben bu öyküyü yazabilirdim, ne de o asil adını dernek binasının duvarında görebilirdik. Işıklar içinde yat! Sevgili Hacı Ayşe Akseki!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |