Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
-Ben görmeyeli Antalya güzelleşmiş. -Ne gibi? -Köprülü kavşaklar, parklar. -Parklar tamam, ancak köprülü kavşaklar zorunluluk haline geldiğinden yapıldı, ama bana göre daha iyi yapılabilirdi. Zaten yapılanların hepsi köprülü kavşak değil, bir kısmı belli bir yöne gitmeyi kolaylaştıran alt geçitler. Farklı yöne gitmek isteyenlerin işi de zorlaştı. -Alt geçidin götürdüğü yöne daha yoğun trafik aktığı için yapılmıştır. -Doğru, M. AVM’ne gitmek kolaylaştı. Antalya’nın trafik sorunu dar bir görüş açısıyla çözülemez. -Bence çözülmüş. -Ben de onu söylüyorum işte! -Bana dar görüşlü mü diyorsun? -Evet. -Asıl dar görüşlülük yönetimde istemediğin erkler olunca onun yaptığı işleri, sırf o yaptı diye beğenmemektir. -Yıllardır ülkemizi yöneten hükümetler, ne yaptığıysa benzerini biraz daha gelişmişini mi yapmak gerekiyor? -Onların pek yapmadıkları yapılmış. -Alternatif olarak; doğayla barışık, insan sağlına daha fazla önem veren karbon salınışını azaltacak şeylerde yapılabilirdi. -Örneğin? -Bisiklet yolları, Şehrin her yerine ulaşan tren yolları. Hatta Antalya limanını diğer illere ve ilçelere bağlayan demiryolları yapılabilirdi. Elektrik üretmek için artık barajlar, termik ve nükleer santraller yerine, Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi kullanılabiliyor. Bu konuda çalışmalar yapılmalıydı. -Antalya’da rüzgâr o kadar çok değil. -Güneş de mi yok? -Antalya’ya yeni baraj vs yapılıyor da benim mi haberim yok? -Şimdilik yok, ama güneş enerjisinden elektrik üretmeye yönelik bir çalışma da yok. Antalya’nın her yerinin bisiklet yollarıyla donatılması, insanların ulaşımların bu şekilde sağlamaları teşvik edilmesi yapılan yollardan daha az masraflı ve zahmetli olduğu gibi, herkes için daha da sağlıklı olurdu. -Kaç kişi bisiklete binecekti ki? -Denemeden bilemezsin. Yolları yapılıp, herkese bedava bisiklet dağıtılsa şu yapılanlardan daha az masraf olurdu. -Anlamıyorum, finansal kaynak bulunmuş, yollar yapılmış, çok da güzel olmuş. Sen hala daha ucuzundan bahsediyorsun. -Antalya bu yapılanlara karşılık 2040 yılına kadar ipotek edilmiş. Kaynak öyle bulunmuş. -Nereden biliyorsun? -Ben ara sıra gazete de okurum. -Onların her yazdığı doğru diye bir kural mı var? -Yanlış diye de kural yok. Kaldı ki bu konu da karşı taraftan hiçbir açıklama gelmedi. Tüm geleceğimizin ipotek altında olması düşüncesi bile tüyler ürperten bir durum. -Çok fazla politikaya kafanı takıyorsun, ama hayat öyle ya da böyle devam ediyor. -Eskisi gibisin, Almanya seni hiç değiştirmemiş. Toplumsal sorunlara karşı hep duyarsızsın. -Sen duyarlısında ne değişiyor. -Geldik. -Efendim. -Burada ineceğiz. Yürümeye başladılar. Halim elini tutup tutmamakta tereddüt etti, öteki pek yanaşmadı. İkisinde de hafif bir duygusallık vardı ancak köprünün altından çok suların aktığının da ayırtındaydılar. Nesibe onu hala affedemiyordu. Aralarında her şey çok güzel giderken, bir gün Halim o akşam Almanya’ya gideceğini söylemiş ve gitmişti. Nesibe’nin sorularına bir iki hafta kalır gelirim diye yanıt vermişti. Ancak aralarındaki kısa mesaj(SMS) trafiği bir iki hafta sürmüş, en sonunda Halim gönderdiği bir mesajla sadece artık Almanya’da yaşamak istediğini yazmış, başka bir neden ortaya sürmemiş, ilişkiyi bitirmişti. Aslında tek bir neden vardı, o da Halim’in oraya yerleşip hayatını kurtaracağı düşüncesiydi. Nesibe’nin affetmediği de buydu. İnsan kendi ülkesinde de geleceğini kurabilirdi, çareyi dışarıda aramak nasıl bir kolaycılıktı. Suyunu içtiğin, yemeğini yediğin toprakları bir anda terk etmek. Bunu anlamakta güçlük çekiyordu. Eğer gerçekten Halim’in Alman kızını sevdiğine inansa Nesibe bununla başa çıkabilirdi. Buna inanmadığı için olanları kabul etmekte zorlanmış, depresyona girmişti. Halim ise önceleri Alman sevgilisinin büyüsüne kapılmış, Nesibe’yi bir kalem de silmişti. Sonra Almanya’daki ilk günlerinde bu ülkenin düzenine, temizliğine hayran kalmış, şans eseri bulduğu işi sevmişti. Eşi de kötü bir insan değildi, onu da seviyordu. Ama Nesibe’yi yıllar sonra bugün yine görünce bir tuhaf olmuştu. Şezlonglara havlularını serip, denize koştular.Yarım saat birlikte denizde yüzdüler ,hoplayıp zıpladılar. Güle oynaya dışarı çıktıklarında Halim bir bira içmek isteyip istemediğini sorunca Nesibe kısa bir ikirciklenmeden sonra evet dedi. Biralar geldi, şezlonglara uzanıldı. Ama her ikisi de kafalarındaki düşüncelerden sıyrılamamışlardı. Halim’in kafasında yeniden başlayabilir miyiz düşüncesi ince ince yol alıyordu. Ama Almanya’yı karısını işini bırakıp, beş yıl önce arkasına bile bakmadan gittiği ülkesine geri dönmek o kadar kolay görünmüyordu. Öte yandan Nesibe’nin inatçı ve zeki sevimliliği onu hiç olmadığı kadar çekiyordu. Nesibe için ise yeniden başlamalarına bir engel yokmuş gibi görünüyordu, ama kadınlık içgüdüsü Halim’in onu tekrar terk etmeyeceğine dair bir garanti veremiyordu. Ayrıca onun her şeyi bırakıp tekrar buraya dönmesini de olası görmüyordu. Sessizlik uzamıştı, ikisi de konuşmak istiyor, nasıl başlayacaklarını ne konuşmaları gerektiğini bilemiyorlardı. Nesibe bu kez sessizliği bozdu. -Bira kutularını göstererek, Almanya’da bunlara depozit alındığını duydum doğru mu? -Evet alıyorlar. Nasıl geri veriyorsun. Her süpermarketin zaten depozitli cam şişeler için ayrı bir bölümü vardı, aynı yere kutuları da entegre ettiler. -Bizde de bu kutular toplanıyor. -Doğru, serseriler topluyor. -Normal insanlarda var, işsiz kalınca gece gündüz çöpleri karıştırıp plastik, teneke, kağıt ne varsa toplayıp satıyorlar. -Bu halk plajını çok güzel yapmışlar. Hadi bunu da beğenmediğini söyle. -Güzel yaptılar, buna katılıyorum. Ancak ne pahasına? -Yine kırk yıllık ipotek olayı mı? -Hayır, burada üreyen kuşlar vardı, artık onlar yok. Dünyanın her yerinde olduğu gibi insanlar ihtiyaçları için doğayı tahrip ediyorlar, sadece kendilerini düşünüyorlar. Kuşlar, memeliler, amfibiler, balıklar, kın kanatlılar, ağaçlar, bitkiler hiç birinin yaşam alanı ve hakları dikkate alınmıyor. İnsanlar mutlu olsun diye sahil düzenlemeler, büyük iş merkezleri, yerleşim alanları yapılıyor. Bunların yapıldıkları yerin gerçek sahipleri arasında orada yaşayan hayvanların, bitkilerin de bulunduğu pek düşünülmüyor. -Sen bu doğa işine çok fazla kafayı takmışsın. -Kişisel saldırı da bulunma, demin söylediklerime katılıyor musun katılmıyor musun? -Katılmıyorum, benim için önemli olan insanların mutluluğudur. Hayvanlar da kendilerine her zaman başka yerler bulabilirler. Onlar bizim kadar akıllı değilse yapacak bir şey yok. -Burada sorun akıllı olmak değil. Yaşadığın toprak parçasına saygılı olmak. Kendi zevkin için onu yok sayıyorsun. Oysa hayvanlar doğaya ihanet etmiyorlar, ihtiyaçlarından fazlasını ondan almıyorlar. -Alsınlar, onları engelleyen mi var? -İnsanlar engelliyor, ellerinden yaşadıkları yeri alıyoruz. -Bak Nesibe, ben böyle çok mutluyum. Denize gelmişim, ne güzel çevre düzenlemesi yapmışlar, güneşten korunmak için şemsiye koymuşlar, şezlongumuz var. Biramızı içiyoruz. Tüm bunlardan iki üç tane kuş türü burada çiftleşemeyecek diye vazgeçmek bana saçma geliyor. -Bak Halim, asıl bana saçma gelen tüm insanlığın bu yaşayış tarzı. Marlo Morgan adında bir yazarın Bir Çift Yürek adlı, Aborijinlerin yaşayışını anlatan bir kitabı var. Yazar bu insanların hala geleneklerinden kopmadan yaşayanları ile geçirdiği günleri yazmış. Avustralya’nın yerlileri olan bu halk çöllerde, hiçbir yerde ev yapmadan, doğada o gün ne bulurlarsa yiyerek yaşıyorlar. Yani insan dışındaki diğer canlılar gibi. Gerçekten insanlık bu kadar teknoloji geliştireceğine bu şekilde yaşamaya devam etseydi. Daha mutlu olurdu diye düşünüyorum. -Sen iyice kafayı yemişsin! -Yine kişisel saldırı yapıyorsun. -Ben buraya dinlenmeye geldim, insanlık sorunları üzerine tartışmaya değil, dedi ve bir anda eşyalarını toplayıp arkasına bile bakmadan söylene söylene gitti. Nesibe ise hiçbir şey olmamış gibi çantasından kitabını çıkardı, okumaya başladı. Halim’e güvenemeyeceğini artık birlikte olmalarının imkansızlığını bugün yaşadıkları bir kere daha kanıtlamıştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Mert, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |