..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Ýþimden büyük tat aldýðýmý söylemeliyim." -John Steinbeck
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > serhat akdaþ




29 Kasým 2004
Zar  
serhat akdaþ
yaþamý anlamýlý kýlan gözlemelerimizdir. göremeyen bir insanýn ýstýrabýný yazarlardan baþka kimse dile getiremez. bazen bir çocuðun minicik tebessümü bazen de acýyý gözlemler ve de duygu dünyamýzda yoðurup okuyucuya sunarýz.


:BCGC:
ZAR
Tavladan yere hýzla düþen zar, hayatýmýz boyunca yakalayabileceðimiz nadir, þanslý anlardan birine ihanet edercesine yek gelmiþti.
Bayramlýk sevinçlerden gözde kalan umut ve yüze yansýyan tebessümle yaþamaya alýþtýðým bugünlerde, gözlerimdeki seyrilmeyi yolculuða yoran falcý kadýnýn, ellerimin anlamsýz çizgilerine bakýp bakýp duraksamasý, beni iyiden iyiye yormuþtu. Kim bilir belki de yorgun uyanýlan sabahlarýn akþamýna kalacak ve aðdasýz söylenebilecek neþeli ya da hüzünlü birkaç cümleyi; kimine göre yazgýyý gördüðü sanýlan oysa bana kalýrsa çölde görülen serap gibi, hislerine yardýmcý olan çizgilerin onu konuþturmasýndan baþka bir þey deðildi yaþanan.
Görülen rüyalardan arta kalan kýrýntýlarý, bahardan üryan bir günde toparlayabilmek için çýrpýnýyordum. Elimde bir bilet vardý ve yollara düþme zamaný gelmiþti. Yorgun otobüsler, uzayan çizgilerle beni bekliyordu. Artýk yolculuk olmalý ki, falcý kadýnýn üç vakte kadar dediði o kalýplaþmýþ deyimi de bir kenara býrakarak özlemimi bir kat daha fazla artýran, baba ocaðýna gerisin geriye bakarken; umursamadan hiçbir þeyi, her gidiþimde büyük keyif aldýðým ve sanki dünyayý yeniden keþfedermiþçesine hayatý algýlamaya çalýþan bir seyyahýn gözlükleriyle olgun bakýþlar yerleþtiriyordum serüvenlerin heyecanlý yüzüne.
Bir serüvencinin kalp atýþlarý nasýldýr? Saniyede kaç kez atar ve kaný nasýl akar damarlarýnda? Bir çýlgýn gibi yaþamak, yaþamak sayýlýrsa, aldýrýþsýz iþte; yaþamak öylesine bir sevda olmalýydý onun için ve hep çocuk yalnýzlýðýný býraktýðý þehri özlerdi, açarken yelkenlerini yepyeni, bilinmeyen diyarlara. Nasýl ki ahþap konaklar gün geçtikçe, eskidikçe haz verirse yüreklere; baðlanamadý, gün akþamlýyken dirsek çürüten bir öðrenci gibi, nereye gittiyse eskisi kadar. Sanýrým acemi bir aþýðýn ilk yüz kýzarýklýðýna benzeyen ve hep özlenen yarým yamalak görülmüþ perde aralarýndaki o platonik yüzdü, onu hep yollara düþüren. Kimseler bilmedi, sevdasý dahi, her defasýnda yinelerken yenildi, kaybetti ve dönüþü olmayan yarýnlarý için yýlmadan bekledi, plansýz bir mimar gibi; çünkü o, bir seyyahtý. Serüvenciler hayatýn korkusuz kahramanlarýydý. Serüvense sadece onlara yakýþýrdý, yakýþtýramazken içlerine çocuk yalnýzlýklarýný büyüten yolculuklarý. Serüvense, bir sevda masalýydý, minicik gözlü bir dünya için çok þeydi ve büyüdükçe bitecekti; gözleri büyürken her defasýnda bir þeyler yitecekti.
Kocaman bir dünyayý sýðdýrabileceðimiz buðulu camlarda, çocukluðumun o en çýtý pýtý, baharsý dönemlerinden vesikalýk resimlerle, þoförün yaptýðý sürate aldýrmadan bir yandan insanlarý süzüyor, bir yandan da hayal alemimde mutluluk takvimimde yer almasýný umduðum yapraklar için oyunlar oynuyor, senaryolar hazýrlýyordum. Gerçi bu senaryolarýn çoðu bilindikti ve seçilen simalar da zaten tanýdýktý. Yani lotodan ya da milli piyangodan çýkabilecek milyarlarýn o deli hevesine pek benzemeyen umut dolu hayallerdi. (Az önce aklýnýzdan geçirdiðiniz, geleceðe dair umut yüklü düþünüzü hatýrlarsanýz, benim nasýl duygular içerisinde olduðumu daha iyi anlarsýnýz.) Bir ara yerinde duramayan bir portreye takýlan gözlerim beni sabahleyin yoran falcý kadýnýn aksine düþünmeye zorluyordu. Bizans'tan geriye ne kaldýysa yarým yamalak, bir þehrin martý kanatlarýnda süzülüþünü Anadolu Kavaðý'nda izlemek kadar keyifli bir an olamazdý. Yýllarýn eskitebileceði kadar hatta eskici tablalarýna düþecek derecede unutulduðu Sadabad'ýn bile sadece aslýndan uzak mekanlara verilen isimlerle yaþatýlmasý ,bazen içimdeki çocuðu üzer ve bir zamanlar gemilerin sultanlarý selamladýðý Haliç'in þimdiki kokusu kadar iðrenç bir durumla karþý karþýya kalýrdým. Kendime geldiðimde, çocuk hala yerinde duramayan emzikli bir bebeðin anlamsýz neþesini yüzüne yapýþtýrmýþ, otobüsteki tanýdýðý ya da tanýmadýðý herkese bir parça gülücük saçýveriyordu. Sanýrým karþýlýðý yoktu bütün bu yapýlanlarýn, karþýlýksýz sunulan bir tutam neþeydi...Çocuk on dört on beþ yaþlarýnda, esmer teninde kim bilir kaç temmuz güneþinin yakýcýlýðýný barýndýran, bizim geveze diye adlandýrdýðýmýz haylazýn biriydi. Haylazlýðýný çok görmemek lazýmdý aslýnda, o yaþtaki bir çocuðun otobüsü her beþ dakikada bir, baþtan sona turlamasý ve yanýnda oturan ,sonradan öðrendiðime göre, kardeþine bir türlü rahat vermeyen, dört yýl boyunca yetiþtirme yurtlarýnda kalan ve evinden yüzlerce kilometre uzaklarda okuyan ayrýca anne babasý yaþayan o haylazýn adý; sadece Ümit'ti. Bu kadar çok vasfa sahip olan birine bu kadar kýsacýk bir isim sanýrým yeterli olmazdý ve ben ona haylaz Ümit demeyi daha uygun bulmuþtum.
Ümit'le sýký bir muhabbete koyulmuþtuk ve otobüste ne onun ne de benim hiç kimsede bulamadýðýmýz içtenliði sanýrým kahverengi gözlerimizde yakalamýþtýk. Bir tebessüm bir ömre bedeldir kimi zaman. Yaþandýkça o çýnarýn gölgesinde, bir gül yapraðý kadar hayat dolu ve bir çið tanesi kadar umut yüklü olur karþýlýksýz tebessümler. Bizimkinin çenesi bir ara öylesine düþmüþtü ki, yetiþtirme yurdunda yediði dayaklarý, okuldan kaçmalarý, yurttan tüymeleri bir bir anlatýyordu. Bense þaþkýn ve tebessüm dolu yüz ifadeleriyle onu dinliyordum. Sanýrým yüzümdeki ifadeyi çýkarsýz ve samimi bulmuþtu. Ümit anlattýkça anlatýyor, yorulmayý bilmeyen safkan Arap atlarý gibi, kötü þivesi ve bozuk Türkçesi'yle hem memleketimden bir insan manzarasý olmasý nedeniyle beni sevindiriyor hem de içimde derin, onulmaz yaralar açýyordu. Yolculuðun keyfini çýkarýrken aracýmýz Doðu'nun ücra dinlenme tesislerinin birinde mola vermiþ ve insanlar da doðal olarak ihtiyaçlarýný gidermek için aracý bir bir boþaltmaya baþlamýþlardý. Yine ayný dinlenme tesisleri, ayný otobüs, ayný yolcular, týpký ben gibi...
Bazen sýradanlýk diye adlandýrýyordum bu duyguyu bazen de adýný uçukluk koyuyordum. Neden yaþananlarý bu kadar kolay hiçlik duygusuyla adlandýrýyordum. Oysa evren bir hiçten ibaret deðil miydi? Hiç ya da her ne fark ederdi ki... Kocaman bir gül bahçesinde en ön sýrada yeþermeyi istemek bencillik deðil miydi? Ay ýþýðýnýn açtýðý yolda tuzlu kelimelerle dalgalý hayaller kuran Akdenizliyle, bir ejderha gibi zorla kazanýlan bir parça ekmeði kursaktan almaya çalýþan katil dalgalarýn ayný yuvanýn kimsesizleri olduðunu kim inkar edebilir ki? Bazen bir ney sesiyle zamaný ta orta yerinden bölmek geliyordu içimden ve þoförün aðýr duygulu kasetinden otobüse sinen özgüyle ana dönüyordum.
Bizim haylaz karþý sýradaðlara yüzünü dönmüþ, Eminönü'nden hareket eden yolcu vapurlarý gibi memleketindeki bacalarýna sýðmayacak dumanlar çýkarýyordu. Tütünü bu kadar içli içen bir çocuða hiç rastlamamýþtým. Öylesine derin nefesler alýp veriyordu ki, belki çocuk düþü, karþý daðlara sitem edercesine kafa tutuyordu, daha bir fetih yaþýna gelmemiþken. Yanýna yaklaþtýðýmý görünce biraz da sýkýlarak, bakýþlarýmdan etkilenmiþ olmalý, yanýmdan uzaklaþtý ve kardeþi Osman'a da bir sigara verip iki kardeþ birlikte sessiz bir sohbete koyuldular. Daðlar geçilmez hatta aþýlmazdý ve kar öylesine boyamýþtý ki daðlarýn kýraç yüzünü, sanki bir daha hiç eski rengine dönmeyecekmiþ gibi izleyenlerin kafalarýnda soru iþaretleri býrakýyor ve büyülüyordu. Ümit'in dalýp dalýp içlendiði daðlarýn ismi Cehennem Daðlarý'ydý. Coðrafi bir terim olarak belki atlaslarda yer almamýþtý oysa yaþayanlarýn çektiklerine eþ koyulan bir addý. Týpký Urfalý Ali Dayý'nýn On iki Eylül Ýhtilali sýrasýnda yaþadýklarýný perçinlercesine, atlas yataklarda doðan bir bebeðe verilemeyecek bir isim gibi, Cehennem Daðlarý konulmuþtu. Aklýmda yine bir sürü yanýtsýz soruyla sigaramý içli içli tüketmeye çalýþýrken, otobüsün kalkýþ saatinin geldiðini; o komik, deðiþmeyen anonsla algýlarken sigaramý söndürüp anonsa ayak uydurdum. Çocukken beni yolculuklarda en fazla etkileyen olaylardan biri de bu anonslardý. Nerden geldiðini bir türlü bilmediðimden olsa gerek hep ürkünç bir merakla sesin geldiði yeri hatta sesin sahibini bulmaya çalýþýrdým. Bendeki bu heves büyüyene kadar devam etti ve büyümenin kötü yönlerinden biri beni yine hayal kýrklýðýna uðratmýþtý. Keþke hep çocuk kalsaydým demek geliyordu içimden, mantýk öðesini hayatýn salatasýna katan sadece büyümeye eþ artan yaþýmdý ve sanýrým ben bu olaydan hiç ama hiç memnun deðildim.
Þoförün bir ikinci yolu kullanma olasýlýðýnýn hatta hakkýnýn olmadýðý bir yolda ilerliyorduk. Aracýmýz durmuþtu ve ülkemin doðusuna özgü, mecburi kim bilir belki de rutin iþlerden biriyle karþýlaþýnca, bir kez daha hayatýn o çocuk yaþýna raðmen, kocaman misketinin boðazýmda kaldýðýný hissetmiþtim. Kar ayazýnda ilk rengini kaybeden yanýk suratlý bir asker kimliklerimize bakýyor ve çantalarýmýz aranýyordu. Sanýrým hiç kimse memnun deðildi halinden; ne arayanlar ne de arananlar... Kimliklerimiz toplanmýþ genel kontrole giderken, kaptan þoförümüzün ýsmarladýðý içleri ýsýtan sýcacýk çay az da olsa ýsýnmamýzý saðlamýþtý. Etrafý seyre koyulmuþtum yine bilinçsiz ve biraz da huzursuz bir þekilde. Huzursuzdum çünkü memleketimin bu rengini hiç sevmiyordum ve hep geçmiþini özleyen bir romancý gibi maziperest bir yaklaþýmla hüzünleniyordum. Böyle olmamalýydý... Karlar az da olsa erimeye baþlamýþ, daðlarýn aþýnmýþ yüzünde oluþan yarýklardan süzülüyordu ve bu süzülüþ zamansýzdý. Çýð tünellerinin kambura yatýþý olasý kazalarda can verecek binlerce serüvenciyi, yüreðini ortaya koyarak koruyordu. Oysa çýð isyandý daðlar için, sanki bir sýkýlýþ belki de deðiþiklikti. Bir ses, bir homurtu gecenin yüreðinde patlayan dinamitlerin beyinleri allak bullak ettiði ve çaresizliðin tanýmý kalýyordu geriye. Lügatteki karþýlýðý maðlubiyet, iþteþ bir yenilginin yollara çizilen bembeyaz resmi. Kar taneleri katmanlar oluþturmuþtu, daðlarýn eteklerinde atýp duran damarlarýnda. Geriye dönüþsüz bakýlýrsa bir geceye bu kadar isyan fazlaydý. Daðlarda sevilmesi rengarenk çiçekler varken; sevdadan geçmemek lazýmdý. Sevda mevsimlik bir kýr çiçeði gibi, çýðla açýlan yaralarla hayata merhaba diyor ve eriyen karlarýn altýnda gözlerindeki masmavi parýltýyý bu yýl gökyüzüne satan kardelenlerle yaþanýyordu. Geçen yýl da böyle olmuþtu, sanýrým hep griydi çýðdan önce, daðlarýn arasýna sýkýþmýþ gökyüzünün kurþunlanmýþ rengi.
Güneþ otobüsün ön camýna sanki yapýþmýþ gibiydi. Ýçerisi bunaltýcý bir sýcaklýkla kavruluyordu ve bu sýrada ben uyuyakalmýþým. Bir ara üþüdüðümü hissederek uyanýnca yeni geldiðimiz yerde, ne kadar yol aldýðýmýzý bilmeden, havanýn durumu hiç içimi açmamýþtý. Mahmur gözlerle etrafýmý seyrederken gözlerimi açmakta zorlanýyordum. Oldum olasý o beyaz örtüye bakmakta güçlük çekerdim. Biraz gözlerimi ovuþturduktan sonra hafif hafif yaðan kar tanelerinin üþüyor olma ihtimaliyle ellerimi birbirine sürtmeye baþladým. Sanki üþüyen benmiþim gibi tuhaf bir zýtlýk yaþýyordum. Nedense aracýmýz artýk ilerlemiyordu ve birkaç dakikalýk sessizlikten sonra yolda mahsur kaldýðýmýzý anladým. Karayollarý ekiplerinin gelip karla kaplý yolu açmalarýný beklerken, serüvenlerin o çekilmez yalnýzlýðýnýn sihirli bir deðnekle yavaþ yavaþ bozulduðunu fark ettim. Yola çýktýðýmýz ilk andan itibaren ölüler kadar susmayý yeðleyen yolcular, birbirleriyle konuþmaya, þakalaþmaya baþlamýþlardý. Saatlerce yanyana oturan ve karþýlarýndakilerden esirgenen o aciz cümleler bir bir sýralanýyor ve gramerinin olduðu bir dili fark eden dilciler gibi anlaþmaya çalýþýyorlardý. Belki de muhtaçlýktý bizi bu duruma düþüren ve alýþkanlýklarýmýzý bir anda bu kadar kolay nasýl deðiþtirebiliyorsak; ilk karþýlaþtýðýmýzda yanýmýzda oturanýn suratýna bakýp bakýp bula bula bunu mu vermiþler yanýma derken bile, hasislik yoktu ve karayollarý ekiplerinin gelmesine eþ yaðan kar, kaloriferleri çalýþmayan aracý usul usul ýsýtýyordu.
Ümit her zamanki gibi yerinde deðildi ve insanlarla uðraþmaya, onlara hizmet etmeye çalýþýyordu. Dýþarýda elindeki kürekle kar atmaya çabalayan muavinin görevini karþýlýksýz bizim haylaz üstlenmiþti. Sanýrým iþe yaramak Ümit'i mutlu ediyordu ve insanlarýn ona gösterdiði güleryüz, yapmacýk da olsa o dalgabaz gülüþler ona yetiyordu. Osman daha oturaklý ve oturduðu yere yapýþýp kalan, insanlara kolay kolay ýsýnamayan bir tipti. Sadece kardeþi ve sonradan kanýna girmeyi baþaran benle muhatap oluyor; annesinin yol için hazýrladýðý yiyeceklerden bir bir bana da sunuyordu. Bir tebessüme bir hamur iþi, benim de hoþuma gitmiyor deðildi hani. Hamur iþleri Osman ve Ümit kadar damaðýmda leziz bir tat býrakmýþtý. Yollar hala açýlmamýþtý ve güneþ öksüz bir kýz çocuðu gibi saçlarýný kýzýla boyuyordu. Unutulmaya mahkum coðrafyalarda kalan yalnýzlar ne yaparsa biz de onu yapmaya çalýþýyorduk. Herkes içten pazarlýklýydý, gülen gözler çalýþmasý beklenen araçla bitecekti sanýrým. Kar durmak bilmiyordu ve tipi baþlamýþtý. Bir ara sigara içme sevdasýyla aþaðý inmiþtim. Sigaramý içerken, üþümüþlük adýna yazýlan bütün mýsralarý unutturan o dondurucu soðuðun iliklerime kadar iþlediðini hissederken,parmak uçlarýmý ve sigaramý unuttuðum dudaklarýmý hissedemiyordum. Aklýmda þaþkýn sorular beliriveriyordu; karda, kurda kuþa yem olanlar ve üþümüþlük adýna yaþayanlar, sýcak kanlýlar ne yaparlardý, kurtlar bu soðukta nasýl yaþarlardý?

Koltuðumda büzüþmüþ bir halde paltoma sarýnmýþ, Ümitle Osman'ýn iþteþ, kedi köpek misali, kavgalarýný, atýþmalarýný izliyordum. Onlarý izlerken içimdeki stresi bir an olsun atýyordum ve beni tebessüm ettiriyorlardý. Ümit " hadi Osman zar atalým." Demiþti. Osman evet dercesine kafasýný sallamýþtý. Ben de merakla ne yapacaklarýný bekliyordum. Ümit cebinden çýkardýðý tavla zarlarýndan daha büyük bir zarý, ikili koltuðun ortasýna koymuþtu. Ýkisi birbirine bakýyordu ve önce kimin zarý atacaðýna karar veriyorlardý. Oyun baþlamýþtý ve sýrayla yeniþmeye çalýþýyorlardý. Büyük atan kazanýyordu, küçük atan ise Ümit gibi tuhaf mimiklerle üzülüyordu. Ümit'in attýðý zarlar da yaþý gibi abisine göre küçüktü ve yüzündeki o haylaz mimikler beni çýldýrasýya neþelendiriyordu. Bir an, hani kalabalýklarýn o ürkünç ve zavallý bakýþlarýndan çekinmesem, Ümit'i yakalayýp doyarcasýna öpmek, kucaklamak istemiþtim ama yapamamýþtým. O geveze, haylaz yatýlý aslýnda içinde yaþattýðý çocukla bir melekti. Ve biz insanlar neden melekken kocarýz, yaþ verip yenmeye muhtaç olgun meyveler haline getiririz içimizdeki çocuðu hala anlayabilmiþ deðilim. Ümit " hadi Osman tütün içelim." Demesiyle ikisinin aþaðý inmesi bir olmuþtu. Ben de dayanamamýþtým ne yalan söyleyeyim, sabrým her geçen dakika biraz daha azalýyordu, durmayý bilmeyen kar taneleri gibi... Sigaralarýmýzý içip yukarý çýkmýþtýk ve sanýrým memleketimin doðasýndaki bir gerçek yine kendini yinelemiþti; ümitsizken bu yörenin insanýnda tuhaf bir sevimlilik boy gösteriyordu, paylaþýmý içten pazarlýksýz, matematiksel hesaplarý alt üst edecek derecede, samimi ve sýcacýk; týpký bir düþ gibi olmasý beklenen , kurulan, hayal edilen ve olasý her an geldi gelecek...
Bir ara uyumuþ olmalýyým ki, beni çýlgýna çeviren bir baþ aðrýsýyla kendime geldim. Beynimde bir þeyler zonkluyordu ve sanýrým bir þeyler anlatmaya çalýþýyordu. Üþümüþlüðüme bir de beni çileden çýkartan baþ aðrýlarým eklenince hayatý çekilmez kýlan ve aþktan sonra baðlandýðým, bir daha kurtulamadýðým yönlerinden biri daha; zorunlu baðýmlýlýklar, elinde olmadan, körü körüne... Bir bedeni ayakta tutan nedir? Kocaman bir et yýðýnýný kemikler ayakta tutar, birbirine baðlar öyle deðil mi? Sanýrým hayatýn da böyle gerekli baðýmlýlýklarý vardý. Yaþamak öyle çocuk oyuncaðý, bir bebeðin saçlarýný okþamaya benzemiyordu. Yoksa yaþam küçük bir çocuðun ellerinde mi þekillenmiþti? Yok yok bu kadar çocukça olamazdý bizi yaþama baðlayan gerekliliklerin ortaya çýkýþý. Oysa bir çocuðu hayata baðlayacak o kadar çok þey vardý ki... Oyun, uçurtma, bayram, anne... Nemli bir þehrin bulutsu özlemlerinden kalan hatýralarla içli dýþlý olduðum anlarda aklýmda hep sahili kocaman uçurtmalarýyla parselleyen çocuklar gelirdi. Hafta sonunu dört gözle bekleyen ve sabahýn ilk ýþýklarýyla gökyüzünün yalancý kuþlarýný özgür býrakan ellerin sahiplerinin yürek çarpýntýlarýný, akýl almaz sevinçlerini izlerdim. Her parçasý Akdeniz'den bir hatýra taþýyan o minik yüzlerin oyun adýna yaþadýklarý anlar sanýrým görülmeye ve izlenmeye deðerdi. Bir de anneleri, o ufacýk elleri doðuran yürekleri; baðýmlýlýk adýna yaþananlarý düþünürdüm. Bir anneyi evladýna bu kadar baðlayan neydi? Ne kadar kuvvetli bir baðla örülmüþtü ki koparmaya sadece o ilmiði atan, ipi düðümleyenin gücü yetiyordu.
Gece kar taneleri arasýna sýzmýþ, suskun zaman dilimleri içerisinde ilerlerken, yolculuklar neden bu kadar çekilmez olur sorusuyla, tam gaz hayatýn frenlerini kullanmaksýzýn gazlayan þoförün ve hasreti doyarcasýna yaþadýðým, deltasý bozuk bir ýrmakta boðulurken,bir serüvenci kadar meraklý ve bir o kadar da ürkektim. Yabancýydým, yüzlerce kez geçtiðim bu yola. Bu deðildi, olamazdý... Sanki ilk kez geçiyordum, hisleri donup kalan, çizgileri uçuk asfalt yollardan.
Ve ne zaman yollara düþsem, yokluk acý bir türkü gibi dudaklarýma yapýþýr, gökyüzü umulmadýk renklere bezenir, bulutlar neme doyar, mavinin hükümsüzlüðüne isyan ederler. Bense hep ayný çocuðum, deðiþmedim hiç, deðiþemedim. Ara sýra buðulu camlarda yüzümün çizgileri keþfetmeye, tanýmaya çabalarken, þaþkýnlýk da kelime mi! Ne yana dönsem bedenimde vücuduma batan , etimi bir iðne gibi acýtan kemiklerim yalnýzlýðýn o utanç verici korkusuyla baþ baþa kalýrken, ne zor þeymiþ mavinin gökyüzüne bezenmesi ve sanýrým su ýslakmýþ. Kelimeleri kullanmak da hüner iþi, iþin erbabýna býrakmak lazým gelir en kesif aþk öykülerini yazan parmaklarýn, en hülyalý boðaz gecelerini döken kalemlerin dünyasýnda anlam bulur sözcükler. Benim yükümü kaldýramayacak kadar acemi ve suskun kalýyor sözcükler. Bu yüzden kelimelerin sessizliðine bir türlü kýzamýyorum. Garipsenecek bir durum bu týpký Ümit'in ümitsizliði gibi, Osman'ýn büyük gelen her zar atýþýndan sonra, muhteþem bir zafer kazanan bir kumandan gibi sevinmesi, boynu bükük kalan Ümit'in yarýna dair dudaklarýndan dökülen acýnýn hep bir arada yaþamasý tuhaf deðil mi? Yaþanan ve dudaklarý ýsýrýrcasýna kanatan hangi duygudur. Deneyimsiz bir idarecinin despot uygulamalarýyla Orta Çað Avrupasý'ný aratmayacak yönetim tarzý ve hayatýnýn baharýnda olan ýþýldayan beyinlerin mecburi ilikledikleri ceket düðmeleri kadar zýtlýk ve bir o kadar da tuhaflýk içeriyordu yaþam denen döngünün farklý zaman ve yerlerdeki hayata dökümü.
Kulaklarýmda bir çýðlýk... Tavladan yere acemice düþen zarýn, ellerini sevemediði bir oyunda; terine alýþamadýðý, kokusunu sevmediði, köþeye sýkýþmýþ bir zanlý gibi tetiði çekmekten korkmayan kanuncunun oynadýðý oyuna benziyor zarlarýn kardeþliði. Daha dün beraberken, kardeþken ve aklýmýzda hatta duygularýmýzda yer edinen, yuva yapan (du)ya kanarken; bugün karþý dükkaný soyan çocuðun, abisine, kanuncuya yakalanmasý, bize kalan (yek)i az da olsa hatýrlatmasý, bana sinsi bir hastalýðýn ilk belirtilerinin yaþandýðý düþkün bir beden izlenimi veriyordu. Bir çýban gibi hatýrlarýn dile gelmeye korktuðu ve patlayýnca da bedeni kan gölüne çevirdiði bir kardeþliðin akýl almaz ayrýlýðýný anýmsatan bir yolculuðun kýrýntýlarý... Ve durmadan kar yaðýyordu, ayaz vardý, kurtlar bile üþüyorlardý. Adresi olmayan ve geceleri yaþayan bir kumarbaz gibi elimde dört benzemez bir asým var. Neye yarar bir as, bir kral? Krallar bir olduklarý için yalnýzdýrlar, daðlar, bayýrlar, insanlar yalnýzlarýndýr, zarlar gibi.
Tavladan acemi bir zar düþtü... Yalnýz olduðunu hissedinceye kadar baþka bir acemi ele düþtü. Yalnýzlýk izi yok olan, arabanýn dikiz aynasýnda anlýk seyredilen ve özlenen memleket gibi düþünce aç kurtlarýn soðuk ulumalarýna, gel de çýk çýkabilirsen, gelen zarla, oyna oynayabilirsen...

Serhat AKDAÞ
mart 2003






Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Nilüfer Gözler [Þiir]
Gülüþün [Þiir]
Aþk Gitti [Þiir]
Þaþkýnlýðýmýn Feryadý [Þiir]
Bu Þehir [Deneme]
Bazen Susarým... [Deneme]
Yasemen Kokulu Geceler [Deneme]


serhat akdaþ kimdir?

sevecen, duygusal, yaþamý küçücük þeylerle anlamlý kýlan yaþadýkça yaþamayý öðrenen bir canlýyým.

Etkilendiði Yazarlar:
ahmet hamdi tanpýnar


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © serhat akdaþ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.