Yürek üstüne göm ve git.
En başından anlatacağım kalanı.
Sakıncalı dürtüleri kuşattı serüvenler
Nerden vursa poyraz kırar zamanı
Açılır gözyaşıyla muskalar
Ağır kapılar gibi
Bir kapanır bir açılır dudakların
Suslar tutuklanır boğazında
Değmek ister alaca kirli sakallarına elin
Kolların dermansız kaldırmazsın
Mutlaka öpmek hayalini imkansız sevgilinin
Dehşet saatleri birazcık nefeslense tende
Gecenin rengi solar
Titreyen sesin göğü delirtir
Ucunda vazgeçemediklerinde olsa
Kırarsın kafesinin duvarlarını
Ve tebessüm azad edilir.
Hangi arzun daha maviyse
Mumunda eritirsin sevdanı
Ürkütürsün kelebek bakışlarını
Diz çöker önünde defne çelenkleri
Bir şair olup coştuğunda anımsanacak eziyetin
Hüznün yakanda yafta olup
Yalnızlığını göçebe kumruları toplayacak
Kaç kere yıkılır ki insan
Kimin şafağı kervanından önce suya iner
Amansız yorgunluklar edinmeden
Hangi acı uçurumdan yele tutar saçlarını
Çaresiz cehennem bir daha yudumlanabilir..
Hangi sevdalar yanarsa
Hiç tadılmamış gibi yaban kalırmış
Namlusu şakağına sarkık
Dudaklar titrek bekler tetik
Kıskançlığın ağusu çözer buzunu
Bıçkın yüzünde kehribar gülüşü
Derken kendini kaybeder kıskıvrak
Karnı deşilir masumiyetinin
Alyuvarlarında firari kaçak huzursuz
Ele verirsin hayatının kaypağını
Ve ömür sahnendeki soğuk perdelerin
Bir daha asla açılmadan
Kalın romanlarda kalacak
Tutkulu aşk hikayelerin.