Çok güzel okudu soprano çookkk
Bayıldık, mest olduk her birimiz ayrı dünyalarımıza daldık.
Fransızca okunan operada, elimiz titrete titreye tahtaya yazdığımız Fransızca gördüğümüz kelimeleri sopranonun ağzından piyona eşliğinde duymak ayrıca gururumuzu okşadı
Lalar, leler, unlar, uneler, r harfini okurken dilin ucunun alt dişlerin ortasına yerleştirme çabalarımız yürüyecek çok yolumuz var orası net, can bedende olduktan sonra helâl olsun emeklerimiz
Gözlerimizi sevinç kapladı kırmızı koltuklarda, mimikler yerini aldı ve varla yok arasında bir gamzem var o başkaca mutluluk donandı o anda
Yol yorgunuydum diyemeyeceğim, istemeyerek geldim İstanbula; onun verdiği ruhsal yorgunluk sevgili günlüğüm✍🏻
Otelin önünde ki temiz, yeni beyaz şezlonga uzanmışken yemişim İstanbulu diye bir cümle çıktı ağzımdan!
Yemişim Fransızcayı burada da çalışıyorum zaten dedim.
Yemişim boğaz elemelerini tertemiz deniz ayaklarımın altında dedim ve başladı mp3 çalarımda B-Tribe Desesperado
Üst bedenim hazırola geçmiş gibi yavaşça uzandığı şezlongdan kalktı, ayaklarımı yanlara açıp oturdum dinlediğim şarkıyla birlikte, denizin dalgalarına, ana meftun olmuştum. Ayaklarım iki yanda toprağa çıplak basarken istem dışı bir kaç karınca aradım Anda tek eksiğim bir kaç karıncanın ayaklarımın üzerinde yürüme tınısıydı
Hipnoz gözlerle bakındım hava sıcak, toprak sıcaktı.
Karıncalar yoktu minik minik tutuncu çiçekler açmış yeşillikler vardı O kadar minikti ki; miniklikte ki güzellik diri ve gösterişliydi
Desesperado çaldıkça tüylerim diken diken oluyordu; Datça sevgi yolunda ki yolun sonuna yakın temiz otelin şezlongunda
İnsan sınırsız sayıda duygularla var edilmiş canlı.
Bu duyguların yerini keşfe çıkmış biriyim; içeriden gelen bir his çekiyor duygularımı yaşıyorum.
Şanslı, hatta oldukça şanslı olduğumu hissediyorum.
Bu da bir his Beden güzelliğinden çok ruh güzelliğine takılıp kalıyorum, makara; belki de düğüm olmuş iplik gibi