"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."

Bir Çift Beyaz Eldiven

Günaydın! Bir günlüğe yazılan bu samimi notlarda, yazar günlüğüyle sıcak bir sohbete dalıyor. Önce şakalaşıp sonra hafif sitemli bir tona bürünüyor. Anılarını paylaşırken Kanlıca'dan denize atlayıp Cemil Topuzlu parkından çıktığı günü ve Eceabat'tan Çanakkale'ye yüzdüğü zamanı anımsıyor. Çanakkale'deki "Dur Yolcu" yazısına değinen bu içten yazı, günlükle kurulan özel bağı yansıtıyor.

yazı resim

Günaydın mutlu sabahlar Sevgili Günlüğüm✍🏻
Nasılsın?
Ne var ne yok?
Efendim?
Efendim; hay Allah iyiliğini versin güldürdün beni sabah sabah. Ömrün uzun olsun biriciğim. Gözlerinden, alnından öpüyorum.

Dur dur duurr, laf sokmayı nerden öğrendin sen bakayım gülerken düşündüm öte yandan, hım hım pıt pat pıt sesini dinle bakalım nereden geliyor
bak bak ayağıma bak!
Sağ ayağımı görüyor musun, parkeye bir iniyor bir kalkıyor!
Sol elim belimde ama aşkolsun niye şimdi her şey var hiç bir eksiğim yok senden başka dedin bana?

Ben seni yüreğime taç edip gittiğim her yere götürmüyor muyum ve hatta!
24 Ağustos’ta
Kanlıca’dan denize atlayıp Cemil Topuzlu parkından çıkarken!
Sonracığıma,
30 Ağustos tarihinde Eceabat’tan denize girip Çanakkale’den karaya ayak basarken dönüpte arkana karşıdaki en yüksek tepede Bayrağımızın yanında
“Dur Yolcu Bastığın Yerleri Toprak Deyipte Geçme” yazısını okurken, gözlerinden akan yaşları sildiğimi unutmuşa benziyorsun!
Son olarak 10 km’lik İstanbul’u Koş…. rum yarışında Kızkulesi’ne hayranlıkla bakmadık mı birlikte?
Yok yok ben bi ilişkimizi düşüneyim bakayım!

Ben seni ruhuma gemici düğümü ile düğümlemişken hiç haketmedim sitemini, senden uzakta olduğumu nasıl düşünebildin?
Çok incindim!

Kalplerimiz iç içe değil mi?
Senden başkasını gözüm görüyor mu hiç?
Efendim?

Aaaa, evet evet ay, hay Allah’ım Yarabbim şimdi mahcup oldum bak!

Yaşadığımız anları yazıda görmek isteyişin elbette ki en doğal hakkın!

Yazamadığım zamanlarda anılarımızı okuyup okuyup kendini avuttuğun, o anları tekrar tekrar yaşıyor olmakla oyalandığın tamamen aklımdan çıkmış.
Özür dilerim Sevgili Günlüğüm ✍🏻 ölümlü oluşumuza ver kimi hatalarımızı!

Farkında mısın biriciğim? Bizim sitem ve sevgi cümlelerimiz yazımızın başında geleneksel bir hal aldı.
Buna neden olanın ben olduğumu bilmeme rağmen üste çıkma çabamı da alkışlamadan geçemiyorum.
Sezarın hakkı Sezar’a😉
Herkes şahit olsun, bunu bir daha yazar mıyım bilmiyorum kalemin de ehem öhöm bir egosu var ve hadi itiraf ediyorum “Sen Haklısın!”

İtirafımı ise İstanbul’da içime serin rüzgarı dolduran yağmura borçluyuz.

Bu sabah kahvaltı hazırlarken, dün markete yumurta almak için girip yumurta harici ne varsa alıp bundan beş altı yıl önce kurban kesebildiğimiz ücrete sadece bir poşet alış verişi sığdırabilmiş olmam da düşündürücüydü o an ve diğer iki poşeti zaten sorma… Ödediğim sayılara bir sıfırı atarak bakıyorum ruh sağlığımı korumak için. Maaş alırken o sıfırı atmıyorum ki denge problemi çıkmasın ortaya bir de haberleri asla ve asla izlemeyip dinlemeyince hayatı yaşamayı başarabiliyorum.

Şahsıma münhasır bir matematikle çözdüm bak çözülmez gibi görünen olayları, hop mutluluk cepte.

Mutluluk alışkanlık halini almış bu ruh ve bedende.
Para, pul nedir ki?

Saygı duyduğum bir arkadaşım “hayat ve her şey sana güzel” dedi bir gün… Dedim ki hayat herkese eşit ağırlıkla veriyor güzellikleri. Dilediğimizi seçmek ise bize kalmış yoksa toz pembe değil hayat, felsefeye kapı açarsak.

Konu dağılacak gel koş koş Sevgili Günlüğüm bu sabahki kahvaltıya dönelim✍🏻 o kadar çok şey birikmişki neyi yazacağımı şaşırdım sabah sabah…
Yumurtalığa uzanan elimin hüsranla bedenime doğru dönüşünden anladım ki dün yumurta almayı unutmuşum. Elim ağır çekimle buzdolabı soğuğunda havada asılı kaldı … Canım sıkılmadı değil. Derin bir nefes aldım ve maydanoz, dereotu, naneyi aldım elimi bedenimden uzaklaştırarak.
Peynir, domates, acı bir sivri biber, salatalık hepi topu iki zeytin diyet listesi bunları yememe izin veriyor.
Lütfedip bir dilim çavdar ekmeğide kaleme alınmış diyet listesinde sorma Sevgili Günlüğüm sorma “Gizli, çok gizli” bir şey benimle birlikte yıllarca bedenimde yaşamış.

Onu sonra yazalım dur. Servis tabağıma mıhteşem kahvaltımı hazırlayıp Kraliçeye sunar gibi masaya hazırladım.
Efendim? Muhteşem yerine “mıhteşem” mi yazdım 😂😂
ne bekliyordun “heyatım”?
Bak beni sorguladığın zaman senin “hayatım”daki “a” harfini alır “e” ile değiştirir “heyatım” yazarım✍🏻

Pastırma var mı tabakta yok niye?
Bal var mı? Tereyağı? İncir, vişne reçeli?
Hepsi yasak!

Bir kibrit kutusunu geçmeyecek kadar kaç çeşit peynir konulabilir diyet tabağına?

Sosis, salam ağzıma sürmem onlar benim için gıda değil
zaten.

Ömrüm diyet yapıp bozmak arasında geçti ve maydanoz dereotuna ilan-ı aşk eyledim bu sabah. Elime aldığım her maydanoz ve dereotunu pencereye ışığa doğru tutup yakın gözlüklerimi takıp uzun uzun bakarak inceledim.

Sübhanallah Sübhanallah diye diye ben sizin bu güzel narin halinizi, nasıl incitmeden yiyebilirim, diyerek kibarca ve özellikle her bir dereotuna hayranlıkla bedenime aldım.
Nanenin kokusunu içime çekerken zaten doydum ne komik değil mi?

Ruhum ve bedenimde zarif şekillerine yeniden kavuşacağına dair bir inançla çiğnerken birden
Datça’daki kampta ilk defa tanıştığımız beyefendi arkadaşım nerden geldiyse aklıma geldi.

Datça kampını yazmak için topluca izin istemiştim ve yazacağıma dair söz vermiştim her bir arkadaşıma.
İzinleri var yani.

Sanırım o günkü sözümün kendini hatırlatmasıydı bana birdenmiş gibi gelen “bir çift beyaz eldivenin” aklıma gelişi.

Yüzümde gülücükler oluştu dakikalar sonra çayımı yudumlarken. Hadi bir minik bahsedelim istedim.

Beş kilometrelik parkurda benim haldur huldur olmasa da el çabukluğu ile giydiğim mayomdan sonra açma germe yaparken, bir döndüm ki arkamı beyefendi arkadaşımız, “bembeyaz eldivenleri” ile wetsuit’ini giyiniyor.
Sanırım bu sadece bende değil, gören tüm arkadaşlarımızda naif bir şaşkınlık hissi ve hayranlık yarattı.

Wetsuit’i giymek için eldiven önerilir. Benimde var ama ay hiç uğraşamam deyip çıplak elle giyiniyorum ve şimdiye kadar bir Allah’ın kulunu wetsuit giyerken eldiven kullandığınıda görmedim. Şaşkınlığım bu yüzden olmalı.

Aman Yarabbi deyip titizliğine şapka çıkarttım.

Bu durum kendisinin normal haliydi. Bizim ise özeni gözardı ettiğimizimi gösteriyordu sanki bilemedim şimdi.
Öylemiydik gerçekten?
Kendimize yöneltmemiz gereken günün sorusu bu mu olmalı?

Elinde hocamızın verdiği bilgileri yazmak için defteri ve kalemi olurdu çay sohbetlerinde ve
not almaktan önce masada dağınıklık varsa düzeltmesi de dikkatlerden kaçmıyordu.

Ne oldu ne yazdık ki biz şimdi Sevgili Günlüğüm ✍🏻?
Datça’ya gidesimiz mi geldi? Yoksa Datça kampında anıları yazasımız mı?

Çorba gibi bir şey oldu bu yazı ama bir şeyler kaleme alıp üretmeninde ayrıcalığını yaşamanın keyfini sorma heyaaatıım.

  1. Bölüm

Yorumlar

Başa Dön