Kalbimin en kuytu köşesinde hâlâ çocukluğumun sokakları yaşıyor. Her geçtiğimde, sanki zamanın kendisi susuyor. Taşların arasına sıkışmış kahkahalarımızı, çıplak ayakların telaşını, annelerimizin pencerelerden seslenişini hatırlıyorum. O anlar artık sadece hatıralarımda var. Sokaklar aynı sokaklar belki, ama ben değiştim… Onlar da sanki benimle birlikte sessizleşmiş gibi.
Bir zamanlar oyunların eksik olmadığı o dar aralıklarda yazın toprak kokusu vardı, kışın soba dumanı, baharda rüzgârın savurduğu çiçek kokuları. Çocukken zaman ağır akardı; günler hiç bitmez, akşamüstleri sonsuza kadar uzanır gibi gelirdi. Yağmurdan sonra su birikintilerine basıp ıslanırdık, ardından yiyeceğimiz azarları bile gülerek karşılar, yeniden oyuna koşardık. Kar yağınca ise kaldırımlar bir masal ülkesine dönüşürdü, biz de o masalın kahramanları olurduk.
Şimdi ise aynı kaldırımlarda yürüdüğümde, ayak seslerim bana yabancı geliyor. Ne kahkahalar, ne koşuşturan çocuklar, ne de pencerelerden yükselen o tanıdık sesler var. Yıllar sonra döndüğüm sokaklar, yalnızlığımın yankısını taşıyor. Çocukken düştüğümde dost gibi kucaklayan taşlar, bugün sadece soğuk ve suskun. Her çatlağında bir sır saklıydı, her gölgesinde bir hayal… Ama şimdi o çatlaklardan yalnızca özlem sızıyor.
Belki de değişen sokaklar değil, bendim. Çocukluğumun safiyeti, kahkahaların berraklığı, oyunların masumiyeti çoktan ardımda kaldı. Bugün oraya dönsem taşlar hâlâ orada olacak ama sesler, yüzler, hayaller yok. Geriye kalan tek şey, taşlara sinmiş hatıraların bana fısıldadığı o sessizlik.
Çocukluğumun sokakları bana yalnızca geçmişi değil, özlemi de miras bıraktı. Onlar, hayatım boyunca kalbimde taşıyacağım en sessiz, en gerçek yer oldular.