Eksiltili veya yüklemsiz tümce... Ve kıymetli üçüzler... Onlarla sonsuzluğu hatırlıyorum. Ebedi cennet müjdesini hayal ediyorum. Her yere ve her cümle sonuna fütursuzca üç nokta savuruyorum karışık duygularımla.
Varlığını her an kalbimin üzerinde hissettiğim, kendisiyle gururlandığım kalemim artık onlara alıştı. Cümleyi yazarken rahvan ama cümle sonuna gelince tırıs gidiyor. O da biliyor gönlümden geçenleri. Ee onun yeri de gönül olunca şaşılacak bir durum kalmıyor ortada.
Üç noktalarım... Leyla'nın gerdanı diye tasvir edebileceğim temiz ve süt beyazı kağıdımın üzerinde gösterişli bir beşi bir yerde gibi süzülüyorlar.
Ramazanın on dokuzunda bir gece... Gecede gökyüzü... Gök karanlık... Karanlıkta bir hilal kaş ve kaşın kenarına Rabbimce özenle iliştirilmiş üç nokta... Gökyüzü bu haliyle doğunun güzel kızlarının gizemli bakışları kadar çekici.
Sonra ne mi kardeşim? Başka ne diyebilirim ki? Onlar benim kıymetlilerim. Önce başlıyorum yazmaya. Tam bir noktayla kanaat etmeyi düşündüğüm anda ''Allah'ın hakkı üçtür'' diye tamahkarca bir daha, bir daha eklediklerim onlar cümlelerimin sonuna. Sen şimdi bu cümleye nasıl eksiltili diyebilirsin? O şimdi hiç olamayacağı kadar tamam. Bırakın artık eksiltili demeyi. Varsın Dil Bilgisi sıfır olsun.
Ve gece... Efkarın zihnime akın ettği bir gece. Bu geceyi yaratana hamd olsun. Yasin ve Taha... Hamim ve Eliflamra... Cümle Huruf-u Mukatta şahit olsun bu geceye. Sırlarıyla bürüsünler bu güzel geceyi. Süslesinler yine baş köşeyi. Ve bu yazı onların sırlarının sahibi ve yüce yaratıcıları ve bizim de yaratıcımız olan Allah'a bin bir şükranla bitsin. Ancak biterken de başlarken de Kalemim hep şunu fısıldasın: Darb-ı Salis...
Darb-ı Salis
Üç noktalarım... Leyla'nın gerdanı diye tasvir edebileceğim temiz ve süt beyazı kağıdımın üzerinde gösterişli bir beşi bir yerde gibi süzülüyorlar...