Her Hangi Bir Masal

yazı resim

En çılgın aşk adını bizden aldı.
Ancak en acemisiydik aşıkların.
Her şey değişiveriyordu,
Tam da söyleyecekken her şeyi.
Uzak bir ses gibiydi barış abinin şarkısı,
Domates biber patlıcan,
Domates biber patlıcan,
Domates biber patlıcan…
Bilmece gibiydi aşk,
Çözümü inadına zor,
Ve öylesine inadına kolay.
Köprüde karşılaşmıştı iki inatçı keçi,
Yönleri hep aynıydı.
Ama inat değilmiydi?
Gurur değilmiydi kaybetmenin adı ellerindekini?
Bildikleri halde yönlerinin birliğini,
Bile bile gidiyorlardı farklı yönlere.
Bir bilmecemiz vardı çocuklara,
Acaba neydi?
Hayat denince akla gelirdi adı.
Hemen şimdi bulurdu sorsan bir bebeğe!
Aşk!
Aşk!
Aşk!
Derdi bebek ağlamaklı ve hep isteyen sesiyle.
Peki sen ne derdin?
Ya peki ne derdim ben?
İnat!
İnat!
İnat…

Hayat kısaydı,
Biliyordu inatçı keçiler bunu inadına,
İnadına kaçıyorlardı kalplerinden,
Kalplerindekinden.
Kaçıyorlardı bebeğin bile bildiği,
Evreni kutsayan yanıttan.
Aşk derdi bebek,
Ve aşk derdi kucağında bebeği bir anne,
Bakarak bebeğin gözlerine.
İnat!
İnat!
İnat!
Diyordu keçiler…
Kaçarak kalplerinden,
Kalplerindekilerden.

Bir vardı,
Bir yoktu.
Zaman tıngır mıngır sallardı hayatın beşiğini.
Ne evvel zaman içindeydi,
Ne de saman içindeydi kalbur.
Ne masaldı hayat,
Ne de hayat masaldı.
Her şey gün gibi gerçekti sözlerimdeki.
Sözlerim hep gerçekti gün gibi.
İki inatçı keçi vardı,
Hayatın köprüsünde karşılaşmışlardı.
Hep aynı yere bakıyorlardı,
Hep aynı sesti gırtlaklarından hayata saldıran,
Hep aynı sözdü dillerindeki.
İçtendi her söz,
Ama içleridnen geçiyordu keçilerin yalnızca.
İçten içe haykırıyordu keçilerin her biri
Yanıtını beşiğindeki bebeğin.
Aşk!
Aşk!
Aşk!
Fakat takılıyordu gururun kavşağındaki
İnat engeline.
İnat!
İnat!
Ve inat!
Diyordu keçilerin her biri,
Bile bile düşüreceklerini aşkı hayatın köprüsünden.
Sonra bir bebek ağlıyordu annesinin kucağında,
Her çığlığı yanıttı bebeğin,
Her nefesinde aşk ağlıyordu bebek.
Ve her damlasında annenin sütünün,
Aşk akıyordu bebeğin bedenine.
Sonra yine köprü vardı,
Ve köprüde iki inatçı keçi.
İnadına aşkın,
İnat diyorlardı.
Ve bir bebek yine başlıyordu yanıtı ağlamaya.
Ve bir anne veriyordu yanıtı bebeğin bedenine.

Sonra bebek oluyordu köprü,
Ve ağlıyordu yanıtı ayaklarının altında
İnatçı keçilerin.
Ve bir bilmecesi vardı bebeğin keçilere,
Haydi sor dedi keçiler.
Bebek deyince,
Anne deyince,
Hayat denince akla gelirdi adı?
Acaba neydi yanıt?
Kutsardı bebeği,
Anneyi kutsardı bebeğin gözünde.
İşte şimdi bulmuştu keçiler!
Şimdi söyleyin dedi köprü bir bebeğin sesiyle.
İnat!
İnat!
Ve inattı yanıtı keçilerin.

Peki neydi masalın sonu?
Neydi başlangıcı gerçeği krisnanın?
İlk kim atacaktı inada taşı?
İlk kim yakacaktı ışığını bebeğin gözlerindeki yanıtın?
Kim bakacaktı diğerinin gözlerine?
İlk kim uzatacaktı zeytin dalını?
İlk kim tutacaktı kimin elini?
Kim çiğneyecekti inadı dişlerinin arasında ilk kez?
İlk kim vaz geçecekti kaçmaktan gerçekten?
İlk kim susturacaktı bebeği
Gerçeği ağlamaktan?
Kim güldürecekti bebeği gerçeğe?
Ve bir vardı,
Bir yoktu.
Zaman tıngır mıngır sallardı sevda bebeğinin beşiğini.
Ne evvel zaman içindeydi,
Ne de saman içindeydi kalbur.
Hep gerçekti sözlerim,
Ve gerçekti sözlerimin her biri.
Her biri gerçekti sorularımın,
Ve her biri yanıt bekliyordu hayattan.
Yanıt bekliyordu inatçı keçilerin her birinden sorularım.
Bitmelimiydi gerçek?
Hayallere karışmış bir masalmı başlamalıydı?
Düşmelimiydi aşk köprüsünden bebeğin?
Yoksa keçilerin kalbinde aşk bebek mi olmalıydı?
Bir vardı,
Bir yoktu.
Ne başı belliydi,
Ne de sonu belliydi masalın.
Masal uzaktı,
Ve yakındı hayat.
Ve bilmiyorlardı keçiler
Gerçek inatmıydı,
Yoksa aşkmıydı.

Başa Dön