Yaşadığımız dünya ve kendi topraklarımızda sosyo-kültürel alanda
sergilediğimiz akîm adımlar ve bitmeyen tartışmaların temelinde yatan
hastalığımız bu ;
irfansız ilim veya ilimsiz irfan..
Salt sayısal ve sözel verilerin ışığı altında kendini bilimsel alana hapseden ve
aklın mutlak rehberliğine teslim olmuş ego ile..
esoterik öğretilerin kucağında menkıbelerle emzirilmiş, dogmatik teorilerle
ruhunu beslemiş, inancın pratiğine teslim olmuş ama akla ve bilime kendini
kapatmış bir irade...
İlki, sınırsız ukalalık ve doyumsuz bir narsizmin kölesi,
İkincisi, biteviye bir körlük ve kırılmaz bir inadın mümessilidir..
O halde Salt bilim ve akıl diyenler ile Mutlak irşad ve ahlak diyenler
arasında süregelip duran sosyo-kültürel alandaki taht kavgasından nasıl
kurtulmalıyız?..
Bunun cevabı ve şifâsı asırlar öncesi zaten Kutsal Kitabımızda verilmiş ve
değişmez bir metot olarak bize sunulmuş ;
Vasat Ümmet veya Dengeli Toplum !..
Vasat bizim günlük dilimize yanlış aksettirilmiş ve çevrilmiş bir kavram
aslında..
Sıradan,basit gibi bir anlamı ihtiva etmez ; aksine ortayı bulmak ve tutmak demektir..
İfrad ve tefrid çılgınlığını bırakıp insan ve yaşadığı toplumun ihtiyaçlarını
dengeli bir biçimde karşılama metodudur..Bir Psiko-teknik / Sosyo-teknik aşıdır ve bu
aşıyı ihtiyacı dozunda zerk etmeyi öğretir..
Madem İnsan ruh ve beden ile mürekkep bir varlıktır ve madem evrenin bu
en mükemmel varlığı toplu yaşam gibi bir külte mecbur bırakılmıştır,
o takdirde insanın ontolojik ve antropolojik araştırmalarında ve sorularında
bulması gereken cevapların kaynağı hem akıl ve bilimsel hem de manevi ve
irfanî temelli olmalıdır ki o cevaplar nâkıs ve sakat kalmasın..
Bu konuda en beğendiğim tanımlardan ve yorumlardan biri miladi 8.asırda
yaşamış olan Malikî ekolünün kurucusu İmam Mâlike aittir..
Der ki o Büyük İmam :
-Tasavvufsuz fıkıh (hukuk ilmi ve araştırmaları) insanı sapkın,
Fıkıhsız tasavvuf da inkarcı yapar..
Gerek İslamdan önce gerekse İslam Tarihi boyunca artık bir klasik /
gelenek hale gelen bu kavgaları / çekişmeleri hep yaşadık..
Peygamberler ve Hikmet Ehli ortaya çıkıp hakikati dile getirdiklerinde
Kuranda da geçen hep o klasik itirazı ve isyanın sesini duyduk :
-Biz atalarımızdan böyle öğrendik, Siz bizi babalarımızın yolundan geri mi
çevireceksiniz?..
Dogmatik teoriler, ezberlenmiş öğretiler ve anlamsız pratiklerin kölesi
ruhların akıl ve mantık yoksunu karşı çıkışları ile..
İnsanın tüm soru(n)ları ve cevaplarını sadece gördüğü madde ve eşya ile
ilişkisi ve o ilişkiden ortaya çıkan normlar ve formüllerle çözeceğine inanan
mutlak akılcı pozitivist ve maddeci anlayış..
İslam Tarihi içinde yaşamış olduğumuz fikrî kavga ise Gelenek ile Yeilik (Islahat)
ya da Otorite ile Reformizmin kavgasıdır..
Buna en güzel örneği Fatih döneminden verebiliriz..
Gazali İbni Rüşd çekişmesinin Hocazâde Alaaattin etTûsi ile devam
ettirilmesi ve bunun hükümdar huzurunda bir münazara tarzında tartışılmasıdır..
Ve bu tartışma İlim heyetinin Hocazâdeyi haklı bulmasıyla Alaattin et Tusinin Osmanlı
topraklarından hicret etmesi ve manevi sürgüne mahkum edilmesiyle son bulmuştur..
Buna benzer olaylar, tartışmalar hatta savaşa varan iç isyanlar ve
ayrışmalarla doludur İslam Tarihi..
Öyle ki bu tartışma ve çekişmelerden nice mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve
partiler dahi zuhûr etmişlerdir..
Avrupa / Batıda insanı ve yaşadığı toplumu dün ve bugün sermaye ve
teknolojinin bir aparatı ve sömürü aracı haline getiren salt akıl ve pozitivist yaklaşım..
İslam Dünyasında ise Gelenek ile Modernitenin çatışması sonucunda
yaşanan toplumsal enerji kaybı, akîm kalan sosyo-kültürel gelişim ve dağılan sosyal bütünlük..
Bugün Avrupa / Batı, sermaye ve teknolojinin peşinde koşarken kaybettikleri
insanî ve toplumsal değerlerin..
İslam Dünyası da kendi içindeki kavgadan dolayı kaçırdığı sermaye ve
teknolojinin pişmanlığını yaşamaktalar..
Günümüzde İslamî çevrelerin İlahiyat Câmiâsının kendi içlerindeki games
of thrones ya da taht ve otorite kavgalarını Mektep Medrese / Akademisyen İhvan
başlığı altında sürdürmeleri nin ne kendilerine ne de yaşadıkları câmia ve topluma faydası
vardır..
Geçmişimizdeki pişmanlıkların yeniden ihyası,
enerji ve zaman kaybı,
İlmî ve kültürel gelişimin hebâ olmasıdır..
Yapılması gereken narsist ve egoist yaklaşımlardan ve taht kavgalarından
vazgeçerek Kuranî ve Peygamberî metoda dönüş yaparak Vasatı esas almak, orta yolu
utmaktır..
Salt bilimsel metot ve öğretim, ahlaki terbiye ve irfan temelli eğitim ile harmanlanmadıkça
İnsan-ı Kamili bulamayız ve yetiştiremeyiz..
İlmî ve akli metodu dışlayarak sadece dogmatik teorilerden mürekkep bir
eğitim ile de yönümüzü tayin edemeyiz..
O halde yapmamız gereken Gazali ile İbni Rüşdü veya
Hocazâzade ile Alaattin et Tusiyi barıştırmak ve aynı çatı altında buluşturmak,
Beni bırakıp Bizde buluşmaktır
Bizim zikrimiz de fikrimiz de budur ;
-İrfansız İlim, İlimsiz İrfan olmaz,
Vesselam