Sirenleri çalmayan katarlar gibi,yavaş ve sessiz geçmeliydin sana ait bu
istasyondan,ağır ağır asude bir bakışla.Ve her bakışında görmeliydin
yüreğimdeki sokakları,o sokaklarda konaklayan gezici lunaparkları.Bir kız
çocuğunun ip atlayışını,erkeklerin taştan kaleler kurarak kola kutusuyla maç
yapışını,bir annenin çocuğunu okula hazırlayışını,o tarifsiz çaba içinde
dağları yıkarak sana yol açışımı.Geçerken sen;selam duruyordu dünya,sana
dönüyordu güneş,gölgeler iniyordu istasyona ve bir dahaki gelişine kadar
esir alıyordu hayatı.Kolay değildi yaşlanıyordu ayrılıklar gözler gibi
istila ettiği bu sokaklarda.Kırmızı kurdelalı,mavi gözlü bir kız oturup
ağlıyordu sokağın başında,altın sarısı saçları düşerken kaşlarına mavi
akmıyordu gözyaşları,mavilerde batarken gemileri.Giden erkek ya da bayandı
ama acıların rengi hep aynıydı.Çekiliyordu kalabalık,günden güne
tenhalaşıyordu yollar.Önce ipsiz bir kız kaldı geriye,daha sonra sokak
başında düşürdüğü kırmızı kurdelası;boştu artık istasyon sokakları.Ağaçlar
dallarından kurtulmak ister gibi sallanıyordu,düşüyordu yuvalar ve göç
ediyordu kuşlar.Tek başıma oturuyordum o istasyonda;son
yolcusuydum;sirenleri çalmayan sessiz ve yavaşça geçicek son bir katar
bekliyordum.Titrerken bedenim yalnızlık denilen bu ayazda seni
düşünüyordum;içime hapsolmuş seni,ellerimi tutuşunu sımsıkı sarışını.O anda
geri geliyordu kırmızı kurdelalı kız,güneş rengini veriyordu örgülü
saçlarına,kıskanıyordu gökyüzü gözlerindeki maviyi.Gezici lunaparklar
konaklıyordu sokaklarda;sen salıncakta sallanırken bense oturuyordum o
bankta ve kuşlar geçiyordu sürü sürü,çığlık çığlık düğün havasında.Uzaktan
uzağa sevmeliydim gözlerini;herkesten gizli,senden habersiz.Son bir katar
geçmesede bu istasyondan,benden başka yolcusu kalmasada;seni düşünürken
doluyordu sokaklar.Düşünmek kadar güzel,sensizlik kadar acıda olsa
hayat,daha çok mevsim yaşarım;gidemediğim,son umutla sirenleri
çalmayan,sessiz ve yavaşça geçeceğine inandığım o katarı beklerken unutulmuş
bu istasyonda!.
