Kar yağıyordu uyandığımda. Sabaha karşı saat üçtü. Esiyor bir yandan ve karlar savruluyordu. Etraf ıssız, beyaz ve karın yağdığı sokak lambasına bakınca anlaşılabiliyordu ancak. Perdeyi açtım. Öylece seyrettim, belki yarım saat oturdum koltuğa tersten. Gecenin sessizliği içinde yalnızdım.
Karanlık, kar ve sokak lambası birlikteydiler. Sokak lambası etrafı değil de yere düşen kar tanelerini göstermek için yanıyor gibiydi. Zaten ortada görünecek başka bir şey de yoktu. Karanlık önce etrafı kaplamış ve sonra kar karanlığın gizlediği yüzeyi kapatmıştı. Sokak lambası ne kadar uğraşsa da ancak önce yağan sonra da yere düşen karları gösterebiliyordu.
Kar taneleri arada bir salına salına yere düşüyordu. Bazı kar taneleri bana sanki yere değil de gökyüzüne doğru yükseliyormuş gibi geldi. Sonra birden bir esinti geliyor dağılıyor ortalık, taneler savruluyorlar önce ve sonra sağdan sola yağmaya başlıyorlar. Kar taneleri birbirine değmezmiş diye bir şey hatırladım. İnanmam kesin değiyorlardır.
Neden sonra karşı apartmanın bahçe kapısından bir köpek çıka geldi. Biraz sonra ardından bir tanesi daha geldi. Sokak lambasının altından önce köse kös geçti ilki sonra ikincisi gelince hafifçe kuyruğunu sallayıp arkasına döndü. Biraz durdular önce, hemen ardından da hızlı hızlı karanlığa doğru gittiler. Bu saatte nereye gider köpekler? Arkalarında izlerini bıraktılar, biraz sonra izleri kaybolmaya başladı. Köpeklerin dört tane ayağı var, ama dikkat ettim izleri tek sıra. Nasıl yapıyorlar bunu şimdi? Denesem mi kendi kendime bir dedim; Apalayarak halının üstünde derken vazgeçtim. Birisi uyanır gecenin şu saatinde anlatamayız. ” Ne yapıyorsun?” “ Köpekler nasıl tek sıra iz bırakıyor anlamaya çalışıyorum” sabahın bilmem kaçında!
Uyumuşum sonra, Ezan sesiyle uyandım. Buz kesmiş ayaklarım…
