Kurnaz Papağan

yazı resim

] ]

İnsanlar, keklik, saka
Kuş beslermiş mutlaka.
Bir tüccar papağanı,
Kafesinde hayvanı
Besliyormuş hevesle.
Her gün onu sevgiyle,
Seyreder, konuşurmuş.
Neşesini bulurmuş.
Giderken Hindistan’a
Demiş ki papağana:
— Hindistan’dan dileğin,
Var mıdır bir isteğin?

Kuş demiş ki: — Efendim,
Biliyorsun şu hâlim.
Tutukluyum kafeste,
Ölürüm her nefeste.
Bir papağan görürsen,
Benden selâm söyle sen.
Şu hâlimi anlasın,
Bana öğüt yollasın.
Bunu söyle cinsime,
Başka bir şey getirme.
Vefalı olur dostlar,
Anlar tüm papağanlar...

Varınca Hindistan’a,
Adam çıkmış ormana.
Görünce bir hayvanı,
Anımsar papağanı.
Ona doğru yönelmiş.
Kuşa şöyle söylemiş:
— Güzel kuş bakar mısın?
Dilimi anlar mısın?
Bir kuşum var cinsinden,
Selâm var kendisinden.
Onu pek seviyorum,
Kafeste besliyorum.
Neşesi kaçmış biraz,
Ne yapsam da zevk almaz.
Sizlerden akıl ister,
Derdine çare diler.
Bir tavsiye edersen,
Varınca söylerim ben...

Papağanlardan biri
Duyunca bu haberi,
Kanat çırpıp titremiş.
Yerlerde debelenmiş.
Ölüp gitmiştir hayvan,
Bir “ah!”çekmiş bezirgân.
Göğsünü yumruklamış,
Çok üzülmüş, ağlamış.
Gözyaşları sel olmuş,
Adam sanki del’olmuş:
“Demek ki papağanın,
Akrabası hayvanın!
Haberi demeseydim,
Onu öldürmeseydim...
Kıydım işte bir cana,
Ne derim papağana?”

Dönüp eve gelince,
Kuşuna gitmiş önce.
Papağan kafesinden,
Bezirgâna demiş: — Sen,
Neler getirdin bana?
Herkesi armağana
Boğdun, unuttun beni.
Ben de affetmem seni!

Bezirgân efkârlanmış.
O an gözü sulanmış:
— Ey benim güzel kuşum,
Kalbimden vurulmuşum...
Ben o saçma haberi
Söylediğimden beri,
İnan içim yanıyor;
Yüreğim kan ağlıyor.
Sana nasıl söyleyim…
Kederler içindeyim!

Kuş demiş ki: — Efendim,
Anlat, ben de bileyim.
Üzen şey nedir seni?
Merakta koydun beni.

— Ağzımdan çıkan sözler,
Yüreğe attı közler!
Kuşlar gördüm cinsinden,
Selâm söyledim senden.
İçlerinden birisi
En büyük, en irisi
Haberini duyunca;
Yattı boylu boyunca.
Titreyince bedeni,
Bir keder sardı beni!
Zavallıcık orada,
Ölüp gitti o anda...
Sebep oldum ona ben,
Kederlerim bu yüzden.

Olayı duyduğu an,
Aynı şeyi papağan;
Kendi de tekrar etmiş.
Kafeste ölüp gitmiş!
Bezirgân “ah, vah!” etmiş.
Kuşun yanına gitmiş.
Onu eline almış,
Söylemeye başlamış:
“Sevgili arkadaşım,
Sırdaşım, gönüldaşım…
Ruhumun neşesiydin,
Bu evin her şeyiydin...
Çiçek gibi renkliydin,
Güzel ve sevimliydin.
Bak kafesin boş durur,
Yerini ne doldurur?
Ben nasıl eğlenirim,
Kimlerle dertleşirim?
Yüreği dayanmadı,
Öldü de uyanmadı.
Tutulsaydı da dilim,
N’olur söylemeseydim!..”

Diye ağıtlar yakmış.
Kuşu yere bırakmış.
Koyunca elden yere
Papağan birden bire,
Kanat çırparak uçmuş,
Yüksek bir dala konmuş.
Hayret etmiş bezirgân,
Şaşırıp, kalmış bir an.
Giderek yakınına,
Şöyle söylemiş ona:
— Güzel kuşum gel beri,
Üzme ne olur beni!
Dönsene kafesine,
Haydi, gel, gir içine...
Sen bunu neden yaptın,
Niçin beni ağlattın?
Bu hileyi nereden,
Nasıl öğrendin, kimden?

Kuş demiş ki: — Efendim,
Biraz önce öğrendim.
Cinsim haber göndermiş.
Ben gibi ölsün, demiş.
“Ah seni kuş beyinli!
Numaradan ölmeli...”
Diye yollamış haber.
Bizi anlamaz beşer.
Bülbül altın kafeste
Vatanını özlerse,
Ağaç kafes içinde
Çile çekemem ben de!”

Ahmet KARAASLAN
16/07/1998 - KAYSERİ

Başa Dön