Deniz kenarındaki irili ufaklı taşları düşündüm bu sabah, düşünecek başka bir şey mi yoktu, vardı elbet, bu da onlardan biriydi sadece. Suyun şırıl şırıl kendinden emin yayılışı sahile ve yine şırıl şırıl çekilirken kendine her bir çakıl taşını yerinden sökmek istercesine pençelenişi ve sonra bir pençesinin olmadığını anlayıp kabullenişle usul usul içine dönüşü
Yüzlerce, binlerce çakıl taşının mecburî ikâmeti gereği, başlarına geleni, bağrına taş basmak değil de, taş kesilmek de değil de, taş olmak da değil de, taştan OLMAnın derûnî sukûtuna sığınmışken yaşar. O nâzenin köpüklerin, o zarîf serpilişleri pençelenme sevdasına düştüğünde nasıl da çarpar o taşlar birbirine ve çıkan o sesler, kalp çarpıntısı mıdır bilinmez onca telâşlı. Yerinden kopacağı paniği yahut gitmek durumunda kaldığı maceranın merakı mıdır bunca çarpışma sesinin içiçe örgüsel yığışması.
Denizin başını okşamaşı taşın ve çarptırması birbirine, taşların sivrilikleri yumuşasın, yuvarlansın diye Yuvar yuvar olanın ağlanacağı köşesi kalmadığında, ne oluyor, neden oluyor ki acaba, diye düşündüm
Şarkıları Şarkıları taşların Değişiyor ve hep bir ağızdan söylüyorlar şarkılarını. Çıplak bir çift ayak, kaygısız basıyor yere, şarkılar yürütüyor gideceği yere, doğallığını seriyor taşların âgûşuna. Taş yastık, vicdan; vicdan vatan, doğal olana Denizi şimdi gör hele
Funda Paktan
22.02.2022
İzmir