..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Şevket Başıbüyük
Şevket Başıbüyük - günlüğüm
Site İçi Arama:


Eleştiri
  At Sineği (Şevket Başıbüyük) 6 Aralık 2008 Güven ve Güvensizlik 

Sokrates’in hayat hikâyesi de ilginç geldi bana... İlginç olan şey; neden Hz. İbrahim’i anlamazlar? Neden Sokrates’i anlamazlar? Ve neden -ben bile anlaşılmıyorum- anlaşılmıyoruz...

  Sermayenin Rengi (Şevket Başıbüyük) 4 Mart 2009 Türkiye 

Sermayenin yeşili olur mu? Daha doğrusu sermayenin rengi hangi renk? Yeşil mi? Kırmızı mı? Yoksa kapkara mı?!

  Sıra Dışı Bir Vali… (Şevket Başıbüyük) 10 Mayıs 2009 Toplum ve Birey 

Sıra dışı bir vali” şeklinde bir cümleyle başlasam yazıma sizde nasıl bir çağrışım yapar? Eminim çoğunuzda; Ayşe Kulin’in yazdığı “Köprü” romanını çağrıştırır… Veya Kulin’nin romanından, Ahmet Yurdakul’un senaryolaştırdığı Köprü filmini

  İsyanım… (Şevket Başıbüyük) 5 Temmuz 2009 Varsıllar ve Yoksullar 

Memleketin insanı bilmelidir ki, bu güne kadar çoğu hususlarda yanlış bilgilendirildikleri gibi… “Kader” konusundan da yanlış bilgilendirilmişlerdir. Sırf teselli mahiyetinden midir, nedir bilinmez; hep kötü şeylerle karşılaştığında/musibetlere duçar olduğunda “kaderim böyle ne yayabilirim” der, memleketimin insanları… Ben de diyorum ki; “kaderim böyle ne yapabilirim” dedirten zihniyet bizi kandırmıştır. Şimdi diyeceksiniz ki; “isyan” mı? Evet, isyan! Pısırıkça yaşamaktansa!... Kaderimiz olmadığı halde “kaderimdir” diye yıllardır bizlere yutturulan kadere isyan ediyorum…

  Milli Eğitim"e Taze Kan (Şevket Başıbüyük) 12 Ekim 2009 Çocuk Yetiştirme 

Mili Eğitim Bakanlığı müfredatınca verilen kitaplar ekstra öğrenciye satılan kitaplar kadar eğitici olmuyor mu?

  Bırak Beni Haykırayım (Şevket Başıbüyük) 12 Aralık 2009 Dostluk ve Düşmanlık 

Geçenlerde doktora gittim; doktor bir rapor verdi… “Sen yaz” dedi. “Sen susma “ dedi. “Haykır, bağır, çığlık at, çığlığın; sessiz çoğunluğun sesi olsun” dedi. Doktor dedi ki; “sen hakir insanları kardeş sayan bir ruhsun.” Dedi ki; “Paçavralar altındaki yoksul seni yaralar.” Dedi ki; “Mazlumların intikamı almak için doğmuşun.” Ve dedi ki; “Volkan söner, lâkin senin alevlerin eksilmez.” “Bora geçer, lâkin senim köpüklerin kesilmez.”

  Garkad Ağacı (Şevket Başıbüyük) 6 Haziran 2010 Politik Olaylar ve Görüşler 

Hâlâ İsrail’in masumluğunu, ya da güçlülüğünü/otoriterliğini savunan Garkad ağaçları… Yazıklar olsun sana ey “Garkad ağacı” Her nerede oturuyor ve nerede duruyorsan lanet olsun sana “Garkad ağacı”

  "Orduzu Gecesi" (Şevket Başıbüyük) 5 Eylül 2010 Günlük Olaylar 

Mademki; Orduzu demek Malatya demektir. Mademki; Malatya’da her şeyin ilki (kayısıyı kükürtleyen islimler bile) Orduz’da başlarmış… Orduzu Çarşıbaşı’ndaki tarihi çınar; Battalgazi’nin bastonu, öyle mi? Sizin söylediğiniz bu cümlenin aynısını, gelecek kuşaklara aktarsam, tarih adına iyilik mi yapmış oluyorum? Çiğköfte yerine, katılımcılara; klasik eşek arabası yükü ile bekletilen Orduzu’nun meşhur lahanaları mı ikram edilmeliydi?

  Dilin Keskinliği (Şevket Başıbüyük) 13 Ekim 2010 Toplum ve Birey 

Bazen, benim bile duymak istemediğim sözcükler dökülür dudaklarımdan. Siz buna ‘dilin keskinliği’ diyebilirsiniz ama asla art niyet taşımam, kin hiç gütmem; ne varsa dilimin ucundadır benim. Dilin keskinliği, bir anlık öfkenin zehriyle bütünleşince şalterlerim atar, özene bezene yaptığım gönül saraylarına bir tane kor, yerle tuzla-buz ederim.

  "Hür Adam" (Şevket Başıbüyük) 25 Ocak 2011 Sinema ve Televizyon 

“Hür Adam” filmini, izleyebildiğim kadarıyla; eleştirmeden de edemeyeceğim. Peşinen söyleyeyim; “Hür Adam” dan beklediğimi bulamadım… Hiç kimse Şeyh Sait kıyamını, Bediüzzaman’ın gölgesine sığınarak; birkaç çapulcu Kürt isyanıymış gibi lanse ettirme, hakkına sahip değildir. Yani demek istiyorum ki; “Hür Adam” filmiyle Türkiye’de, Türk sinemalarında bir ilki gerçekleştirdik, hiç kimse bunları görmemezlikten gelemez/gelmemelidir… Ancak; bu tür, ehem ifade eden hizmetlerde, birilerine yaranmak gibi düşüncelere de imkân tanınmamalıydı…

  Şimdi de Fatih Sultan!.. (Şevket Başıbüyük) 26 Ocak 2011 Sinema ve Televizyon 

Dün, “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle Kanuni Sultan Süleyman’dı, şimdi de Fatih Sultan… Kim bilir sırada daha kimler ve neler var? Şimdiden büyük tartışmaların sinyalini veren bu kitap henüz çıkmamış ancak anlaşılan o ki; birileri bizden bizim Fatih’i de çalmak istiyor, sanat adı altında, birçok değerlerimizi çaldıkları gibi…

  Mobil Terör (Şevket Başıbüyük) 1 Şubat 2011 İş Dünyası ve Aile Yaşamı 

Serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan şu genç bayanların elindeki cep telefonunu alacak kimse yok mu? Kimse yok mu cep telefonla gelen mahremiyetin tükenişine ‘dur!’ diyebilecek… Genç kızlarımızın elindeki o cep telefonlarını almadıkça; sokak köşelerinde, muhtelif izbe yerlerinde henüz çocuk denilecek yaştaki kızlarımızla vuku bulan gayrı meşru gizli buluşmalar, beraberinde gelen mahremiyetin tükenişi, ahlaki çöküntü ve “aile hayatı” diye bir kavram kalmayacaktır… Bu nedenle; serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan şu bayanların elindeki cep telefonlarını almanın ve bu gidişata “DUUUR!..” demenin vakti gelmiştir, diye düşünüyorum….

  Git Ahmet Hakan!.. (Şevket Başıbüyük) 12 Şubat 2011 Günlük Olaylar 

Ahmet Hakan; “Bana biraz müsaade” diyerek çareyi kaçmada buldu…. Müsaade verdim, gitti… Arkana bakmadan git Ahmet Hakan!… Ne olur ne olmaz havalar zaten sisli, puslu… Bel bağladığın dağlara da şimdi kar yağdı. Senin avukatlığını yaptığın omuzu fırfırlı insanlar zaten içeri alındı. Birileri ensenin kökünü şaplatmadan git… Haydi git Ahmet Hakan!... Git!.. hatta hiç dönme…

  "Muhteşem Yüzyıl" (Şevket Başıbüyük) 27 Şubat 2011 Sinema ve Televizyon 

Yüzyıl' dizisini her izlediğimde kan beynime sıçrıyor, tansiyonlarım bilmem kaç derecelere fırlayıveriyor. İki elimi yumruk yaparak, ‘600 yıl boyunca üç kıtaya hükmetmiş ecdadımız bu hakareti, bu ihaneti asla hak etmemiştir’ şeklinde kendi kendime bağırarak, kime salladığımı bilmeden; rasgele boşluğu yumruklayıp duruyorum. Çünkü Harem, Harem’i hiç görmemiş bazı yabancı yazarların romanlarında tasvir ettikleri gibi değildir. Harem-i hümâyûn: duvarlarla çevrili, dünyanın en güzel kadınlarının padişahın gönlünü almak için birbiri ile yarıştığı, en büyük dedikodu ve entrikaların döndüğü, en acımasız cinayetlerin işlendiği bir “Altın Kafes” asla değildir…

  Yeni Eğitim Hayırlı Olsun (Şevket Başıbüyük) 22 Eylül 2011 Çocuk Yetiştirme 

Yeni eğitim-öğretim yılı başladı… Hayırlı ve uğurlu olsun. Adı üstünde; “Yeni eğitim-öğretim” diyoruz… Yani; “eğitim” kelimesi, “öğretim” kelimesinden önce zikredildiğine göre; tüm eğitimcilerimizden, yeni eğitim-öğretim yılında, öğretimden daha çok önce eğitime önem vermeleri dilek ve temennilerimle yeni eğitim-öğretim yılının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum…

  Hayırsız Evlat (Şevket Başıbüyük) 16 Ekim 2011 Sinema ve Televizyon 

Tiyatroda esas olan oyunların isimlerini değiştirmek değil, yeni oyunlarla, yeni buluşlarla, yeni tarzlarla seyircilerin karşısına çıkıp eğlendirirken aynı zamanda seyirciyi düşündürebilmektir…

  Kentlinin Otobüse Binme Kuralları (Şevket Başıbüyük) 7 Şubat 2012 Toplum ve Birey 

Oysa büyük şehirlerde daha çok kalabalıklar var. Büyük şehirlilerin/kentlilerin bu konuda yoğunluğu bizimkilerden kat be kat fazla olmasına rağmen onlar bizim bindiğimiz gibi binmiyorlar otobüslere… Onlarda kural; herkes sırasına bekleyecektir… Otobüs var ya da yok; tek sıra halinde, (ya da çift sıra) ama nizami, ama hiç kimse kimseyi arkadan itmeden, kakmadan, ayaklamadan (güçlü göçsüzü ezmeden) sırasını bekler…. Lütfen ama…

  Motaş (Şevket Başıbüyük) 15 Şubat 2012 Günlük Olaylar 

MOTAŞ’ı, bu arabalarla olsaydı biz Orduzu Belediyesiyle devam ederdik. Ama etmedik… Çünkü olmadı, bu elbise bu bedene dar geldi ve çıkartıp çöpe attık… Şimdi biz çöpe attığımız bu çürümüş kirli elbiseyi ne diye bir daha biçiyorsunuz Kaldırım halkına… Yani bu demode olmuş arabalarla bu iş gitmez arkadaş. Hem olmuş olsaydı millet ücret vermeden Orduzu Belediyesi tekelindeyken biniyordu bu arabalara. E şimdi her adım atışlarında “zart” ettiren akıllı kartlar 1.500 TL alıyor. Demem o ki, bu halk hem her binişte hem 1.500 TL verecek hem de rahat bir ulaşım yapamayacak…

  Özal'ın Mikrofon Direği (Şevket Başıbüyük) 3 Ekim 2012 Politik Olaylar ve Görüşler 

Ey Turgut Özal Müzesi’nde sergilenen, kalleşlerin kurşunlarına hedef olan mikrofon direği; Dimdik doğrularak ayağa kalk!... Kalk ayağa ve zamana tanıklık et… Çarpıtılmak istenilen tarihe şahitliğini tam olarak yap. Titreme, eğilme, dik dur… Sen ki; kurşunlara yenilmedin. Sen ki; kalleş kurşunlara siper ettin kendini. Kurtarman gereken lideri kurtardın o zaman ama yerli işbirlikçiler tarafından sincice kurulan diğer tuzaklara engel olamadın. Sen ey mikrofon direği… Zamana tanıklık edebildiğin kadarınca seni seviyor ve selamlıyorum… Ve Malatyalılar olarak, merhumu; “Allah’ına gurban senin!..” vecizesiyle anarak merhameti arz-ı arşı titretecek kadar bol ve geniş olan Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz….

  "Ötesiz İnsanlar" (Şevket Başıbüyük) 22 Kasım 2013 Sinema ve Televizyon 

Tabiri caizse; Ötesiz İnsanlar benim kafamdaki ezberi bozduğu gibi biraz da hayal kırıklığına uğrattı.

  "Keno Ölmüş Duydunuz Mu?" (Şevket Başıbüyük) 12 Mayıs 2015 Günlük Olaylar 

“Keno ölmüş duydunuz mu?” dedi. “Allahuekber!” dedim ve döndüm… Keno, 12 Eylül 1980’de yaptığı askeri darbeyle en çok tanınır. 1980’den 1989 yılına kadar (9 yıl) cumhurbaşkanlığı yaptı dönemlerde kan kusturdu bu memlekete. Apoletleri düştükten sonra, doksanlı yaşlarında ancak yargılandı ve nihayetinde (geçen yıl) müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Keno, darbe sırasında yaklaşık 600 bin kişi gözaltına aldı işkencelerden geçirdi… 50 kişiyi gözünü kırpmadan darağacına gönderip astı-kesti… Keno, 9 yıl işgal ettiği o makamdan aldığı güçle, kendi ifadesiyle; ‘adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astı…’ Evet Keno, bu memleketin evlatlarını bir sağdan bir soldan asarak katletti… Keno hem katil hem zalimdi… Şimdi o firavun öldü…

  de Mareva Ha!… (Şevket Başıbüyük) 1 Aralık 2015 Savaş ve Afetler 

İçimizde ki Ruslar hala anlamamış olsalar da; “süper güç” dedikleri Rusya’nın şişirilmiş kocaman bir balon olduğunu bir kez daha gördük, hep birlikte müşahede ettik… “Köşe bucak kaçmak” buna denilir… Gördünüz mü nasıl kaçtığını… Dünyanın geleceğinin konuşulduğu 21. İklim Değişikliği Konferans’ının hiçbir karesinde girmedi/giremedi hep kaçtı Putin… Kur’an-i ifadeyle; أَيْنَ الْمَفَرُّ… “Eynel meferr!..” Kaçış nereye?!

  Canı Çıkasıcalar… (Şevket Başıbüyük) 28 Ocak 2016 Politik Olaylar ve Görüşler 

“Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti. Kahrolası ne biçim ölçtü, biçti? Tekrar tekrar kahrolası ne biçim ölçtü, biçti?” Bütün bunlar onun takındığı tutumun çok büyük hayret verici olduğu¬nu ve onun kat kat azabı hak ettiğini anlatmak içindir. Daha sonra Yüce Allah onu insanlarca görülen birtakım hallerle nitelendirerek şöyle buyurur: “Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, yüzünü ekşitti. Sonra yüz çevirip büyüklük tasladı ve hemen dedi ki: Bu nakledile gelen bir sihirden ibarettir. Bu insan sözünden başka bir şey değildir.” Yani sonra tekrar baktı, düşün¬dü, Kuran hakkındaki tenkitlerini gözden geçirdi. Daha sonra Kur’an’ı tenkit edecek bir taraf bulamadığından ötürü kaşlarını çattı, yüzünü ekşit¬ti, hoşlanmadığını ifade etti. Sonra imandan yüz çevirdi, haktan başka ta¬rafa yöneldi, Kur’an’a itaat edip boyun eğmeyi kibrine yedirmedi ve bu, ancak nakledilen ve anlatıla gelen bir sihirdir. Muhammed bunu kendisin¬den öncekilerden nakletmektedir. Bu Allah sözü değildir, aksine bu insan sözüdür, dedi. Aman Allah’ım bu ne kadar teferruatlı bir tasvir… Tasviri yapan Allah olunca ürpermemek elden değil.

  Bizim Arkadaşlarımız!.. (Şevket Başıbüyük) 2 Şubat 2016 Dostluk ve Düşmanlık 

“Sevdiğini ölçülü sev, günün birinde nefret ettiğin birine dönüşebilir. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et. Günün birinde sevdiğin birine dönüşebilir” şeklinde rivayet edilen bir Hadis var. Ölçüyü neden kaçırdık?! Acaba çok arkadaş canlısı olmakla hata mı ettik?

  Yakındığım Şey… (Şevket Başıbüyük) 18 Ocak 2016 Günlük Olaylar 

Kış nedeniyle kilit vurulmuş evler, lakin bir tanesi evini bu taziyeye açmamış, açma cömertliğini gösterememiş… Özetleyecek olursak; köy hayatı, bildiğiniz o eski köy hayat değil şimdi. O eski cömert insanlar, yerini cimri ve sadece kendini düşünen egoist insanlara bırakmış… Evini komşusunun taziyesine açmayacak kadar ölümü unutmuş bu insanlar. Herkes öldüğü vakit terk eder malı, serveti, evi barkı lakin bu insanlar ölmeden önce terk etmişler evlerini barkını. Daha vahimi terk ettikleri evlerini ölmüş gariban komşusunun taziyesine açmayacak kadar insanlıktan uzaklaşmışlar… Yakındım; köy değil, kar değil, fukaralık hiç değil… Bilmem anlatabildim mi?

  Küçük Şevket Büyük Şevket"i Eleştirince… (Şevket Başıbüyük) 13 Ocak 2016 Günlük Olaylar 

Ben o yazıda, Mehmet Şevket Eygi gibi birinin; “Mehdi gelecek İsa inecek” diyerek, Hıristiyanların ve Yahudilerin inancını İslama mal ederek/Müslümanların inancı imiş gibi bir yanlışa sapmasını eleştiriyorum… Sen nasıl anlamışsın! (nerenden anladıysan…) “Kıyas kabil değil ama senin yazında sağlam bir tek Türkçe cümle aradım, inanır mısın, bulamadım.” Hey yavrum hey!... Bana ‘bir tek Türkçe bilmediğimi’ iddia eden “okuyazar”ıma bak… Ulan “#okuryazar”, senin saçının kıları sayısınca yazı yazmış ve bu sahada kalem oynatmış bir yazarım. Türkçe bilmeyenler (hem Türkçe bilmek farz mı, dilde önemli olan meramını anlatabilmek, kendini ifade edebilmek değil mi?) Sonra sen kim oluyorsun ki, “senin yazında sağlam bir tek Türkçe cümle aradım, inanır mısın, bulamadım” deme cesaretini gösterebiliyorsun? Bulamazsın çünkü sen, -muhtemelen- bana karşı taraflı ve yanlı bakış açısıyla bakıyorsun, ya da Türkçe bilmiyorsun ki cümlelerimi anlayamıyorsun. Tekrar başa dönecek olursak; Mehmet Şevket Eygi yeğenimiz olur, annesi Malatyalıdır/Malatya eşraflarından Seyyit Zapçıoğlu’nun kız kardeşinin oğludur. “Zapçıoğlu Sokak” ismini de Şehri Malatya’mıza vermiş asil bir ailenin çocuğu…

  Kılıçdaroğlu; İçindekini Dışa Vuruyor (Şevket Başıbüyük) 21 Ocak 2016 Politik Olaylar ve Görüşler 

Malumunuz; Kılıçdaroğlu son günlerde Cumhurun, yani bizim Cumhurbaşkanımıza karşı açık ve net ifadelerler küfrediyor, hakaretler yağdırıyor, halkı kin ve nefrete sürükleyip cazgırlık çıkartmak istiyor. Ne demiş eskiler; “eceli gelen it cami duvarını pislermiş.” Bir genel başkanın kullandığı ifadeye bakar mısınız Allah aşkına… Grup konuşmasında Erdoğan’a YSK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin cesaret edip bir şey söyleyemediğini güya iddia ederek konuşuyor; “Buna kim cesaret edecek? Allah’tan korkmayan biz cesaret edeceğiz” Siz hala buna “gaf” mı diyorsunuz? Bence değil… Çünkü… Kitabımız Kur’an-ı Mubin bu konuda bizleri şöyle haberdar ediyor: “Onlar, size fenalık etmekten, ortalık bulandırmaktan, bozgunculuk etmekten geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Görmüyor musunuz düşmanlıkları ağızlarından taşıyor! İçlerinde sakladıkları ise daha büyüktür… Aklınızı kullanırsanız eğer, size karşı azılı düşman olduklarının delillerini açıkladığımızı anlayacaksınız…”

  Bitkisel İlaç Satan Şarlatanlar… (Şevket Başıbüyük) 8 Şubat 2016 Güven ve Güvensizlik 

Siz, siz olun şu bitkisel ilaç satan şarlatanlara inanmayınız. İster doktor, ister satıcı kisveli olsun… Her ne sıfatla olursa; bitkisel ilaç tavsiye eden ve satanların ekseriyeti sağlığımızı istismar edendir, şarlatanlardır… Bitki ilaçları üzerinden, insanların sağlığını istismar ederek rant devşiren bu şarlatanlar var bu şarlatanlar… İsmi, ister “canan”, ister “maranki”, ister bilmem ne bela olsun; al birini vur ötekine… Bunlar; halka verir talkını kendi yutar salkımı…

  Ez Dinalîm… (Şevket Başıbüyük) 22 Ocak 2016 Toplum ve Birey 

Ez dinalîm… Oy oy dinalim.. Dinalîm’in ne olduğunu bilir misiniz? Aslında yalnız hastalıkta değil, derdi olan herkes dinale/inler, anlatabiliyor muyum?

  "Ben Yoruldum Hayat" (Şevket Başıbüyük) 2 Şubat 2016 Çağdaş Sanat 

Aslında yalnız ses sanatçıları değil bütün sanatçılar didinip dururlar ama toplum tarafından beğeni kazanmak, halk tarafından kabullenmek çok az sanatçıya nasip olur. Lafı fazla uzatarak yormayayım sizleri… Açın dinleyin ve dinlerken dinlenin biraz… “Ben pişmanım hayat, sorguya çekme Dilersen infaz et, kar etmez dilime Sözlerim ağırdır, dokunur kalbe Şu susan ağzımı, açtırma benim”

  İnsanlar Keveşe Gibi… (Şevket Başıbüyük) 29 Ocak 2016 Toplum ve Birey 

Kırkından sonra evlenirlermiş eskiler. Ve tabiri caizse; taş gibi insanlar... Söyleyeceğim o ki; kim bizleri bu hale getirdi?! Yiyip içtiklerimize kim ne kattı da bizler bu duruma düştük. Besinlerimizi kimler zehirledi? Eskilerde insanlar yoksuldu… Yoksuldular ama hayvansal ve doğal besinlerle beslenirlerdi. Şimdilerde içtiğimiz suya bile bilmem neler katarak içiriyorlar bize. Hem eskilerde su para ile mi alınır-satılırdı? Allah’ın gökten yere indirdiği ve yerden çıkarttırdığı pınar, çeşme vs. sularımızı kimler kirletti? Hangi kırılasıca eller değdi içtiğimiz sulara, yediğimiz bin bir taam yiyeceklere… Ve sağlık adı altında kimler bu zehir saçan ilaçları bizlere yedirmeyi başardı? Eskilerde hastane mi vardı? “Hastane/hasta hane” ismi bile hastalık çağrıştırıyor… “Şifahane” diyememişler, çünkü hiçbir hastane şifa dağıtmıyor şimdi… Ve insanlar serada yetişen bitki gibi… Sağlık, sıhhat ve huzur kalmamış insanlarda. Ve şimdiki insanlar, keveşe gibi dibine dibine dökülüyorlar…

  Duy Beni!… (Şevket Başıbüyük) 13 Nisan 2016 Dinler, İnançlar ve Ateizm 

Bir Müslüman olarak Diyanet’i hâlâ anlamış değilim. Hadi diyelim geçmiş dönemin yöneticileri İslam Dini’ne karşı oldukları için Diyanet baskı altındaydı ya şimdi?! Şimdi, Dünya İslam Ülkelerine halife olacak kapasitede bir Cumhurbaşkanına sahip olduğumuz bir dönemde hâlâ bu kurum (Diyanet İşleri Başkanlığı) İslam’dan bihaber “imam”lık makamını işgal eden memurlara yapması/öğrenmesi gerekenlerini ne zaman öğretecek? Şehrimizin Merkez Camilerine “imam” olarak görevlendirilmiş imamcıklar İslam’ın rükünlerinden (esaslarından) habersiz anlatabiliyor muyum! “Farz” nedir, “vacip” ne, “sünnet” ne birbirine karıştırıyorlar… E haliyle imamcıklar bilmezse cemaat da bilmiyor.

  Etrafımızdakiler (Şevket Başıbüyük) 14 Nisan 2016 Dostluk ve Düşmanlık 

Ne yazık ki bize hep hayıflanmalar, üzüntü, keder denk geldi. Hayatımın olmayan geri dönüşümüne baktığımda başarısızlıklarım yok, şükür, kendimi başarılı görüyorum; içinden geldiğim tüm olumsuz koşullara rağmen dişimle, tırnağımla aşmaya çalıştım sarp yokuşları. Düşe kalka geldim, gelebildiğim yere…

  Adıyaman Gelişiyor (Şevket Başıbüyük) 2 Mayıs 2016 Günlük Olaylar 

Tıpkı Ferhat’ın Şirin aşkına dağları deldiği gibi, dağlar-tepeler aşılıp, yer yer tüneller kazılıp yepyeni bir yol yapılacakmış Çelikkan’dan Adıyaman’a…

  Oruç ve İbadetlerimiz (Şevket Başıbüyük) 7 Haziran 2016 Dinler, İnançlar ve Ateizm 

İmsak vakti ile ilgili Allah Teâlâ Bakara suresi 187. ayette şöyle buyurur: “Fecrin ak çizgisi kara çizgisinden sizce, tam seçilinceye kadar yiyin için.” Konuyla ilgili Allah’ın kesin ve apaçık emri olduğu halde Diyanet İşleri Başkanlığı hala neden Kur’anla ters fetva ve takvimler sunar anlamış değilim...

 

 



Değerli dostlar,
Sizleri bilmiyorum ama ben her zaman sormuşumdur kendime:
Ne yapıyorum?
Ne için yazıyorum?
Niye yazmaya devam ediyorum?
Amacım ne?

Cevabım, zaman zaman farklı olmuşsa da genelde “bilmiyorum” olmuştur…

“Bilmiyorum” olmuştur anlatabiliyor muyum?

Peki aynı soruyu sizlere soracak olsam…

Siz, siz ey edip, şair ve eli kalem tutan/yazı yazanlar…

Sahi sizler niçin yazıyorsunuz?

Okuyup, seyrettiğiniz ya da düşünüp bulduğunuz, üzerinde fikir yürüttüğünüz konuları niye yazıya aktarıp duruyorsunuz?

Yazarken, insanlara “onu öyle yapma, böyle yap. Doğrusu böyle olmalı.” demek mi istiyorsunuz? Kendinizce, kendinizi bir şey sanıp insanlara fikir vermeye mi çalışıyorsunuz?

Hangi uzmanlık alanında hangi bilgiye sahipsiniz? İnsanlara hangi önerilerde bulunuyorsunuz?

Yazarken, ‘kimseye hiçbir faydası olmasa da yazarak biraz içimi döktüm...’ niyetiyle yazıyorsanız diyeceğim hiçbir şey yok. Çünkü, "yazmasaydım deli olurdum" demiş Sait Faik Abasıyanık….

Değerli dostlar,
Sahi siz neden yazıyorsunuz?!

Yazmak…

Ah yazmak!...

Tamamıyla içgüdüsel bir refleks…

Yani YAZMAK!

Evet, “Yazmasaydım delirirdim.’’ diyor Abasıyanık…

Ya siz?!

Siz yazan dostlar, siz de yazmasaydınız delirir miydiniz?

Sizi bilmiyorum ama ben delirmeseydim yazmazdım…

Olması gerekeni üretmeye/yaratmaya çalışanlara ‘deli’ denilen bu dünyada deli olduğumu bildiğim için yazmalıyım ve üretmeliyim, diye düşünüyorum.

Bir hareket, bir gülüş, bir yaşama sebebi, bir his, bir çığlık ve bir yokluk var ederek var olmalıyım, diye düşünüyorum.

Virgüllü konuşmaları sonsuza değin uzatabilirim ve eğer ki ‘sonsuz’a bir son koyabildiğimi biliyorsam ve ‘bir’ sıfatını ‘bin’ yapabiliyorsam yazı aracılığıyla , ‘yazmak’ denilen bu muazzam orgazma bütün hayatımı veririm!..



 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 02.12.2024 16:11:59