Beyaz Asil Bir Renktir
(Hilâl Erboyacı) 25 Haziran 2010 |
Toplumcu |
| |
Öykü, zaman zaman toplumsal bir ahlaki çöküntü içinde olan insanı ve bu insanlar karşısında farklı bir duruşu anlatır. |
|
... ve Kederi de Yaşamalısın
(Hilâl Erboyacı) 27 Haziran 2010 |
Anı |
| |
Ne denilebilir? Ne diyebilirim ki?… Bu kadar zayıf olmayı yakıştıramıyorum kendime. - Henüz on sekiz yaşında- Toprağa yakışır mı onu koynuna almak.... |
|
Bir Rejim Denemesi
(Hilâl Erboyacı) 29 Haziran 2010 |
Gülmece (Mizah) |
| |
Gecenin bir yarısı Edebiyat Siteleri’ ni tararken birkaç şiir gönlüme su serpti. Hüzün yerini yaşama sevincine bıraktı. Beni çocukluk anılarıma götürdü... |
|
Hani Benim Gençliğim Anne
(Hilâl Erboyacı) 29 Haziran 2010 |
Anı |
| |
Ah! Ümit, sen ne inanılmaz bir gemisin. Sonsuzluğa açılan bir yolculuğa çıkmış gibiyim. Artık korkmuyorum. Umutlarımı yeşertecek , tutunacak dalım var. |
|
Kadere Bak!
(Hilâl Erboyacı) 30 Haziran 2010 |
Toplumcu |
| |
Bir ayak sesi duyuldu, ikisi de nefesini tuttu. Kapı kapalıydı; her türlü tehlikeye karşı, bir köşeye saklanıp beklemeye başladılar. O da ne?!… |
|
Ne Saçma Hayal (!)
(Hilâl Erboyacı) 2 Temmuz 2010 |
Toplumcu |
| |
Almıyorum arkadaş! Ev mev almıyorum. Satın, satabilirseniz evlerinizi. Bu ülkede borçlarını ödeyemeyenlerin sayıları artsın, intiharlar, cinayetler, hırsızlıklar, boşanmalar , ruhsal bunalımlar artsın. Size ne canım?! Kim ne yaparsa yapsın!….
|
|
Bir Kadın
(Hilâl Erboyacı) 5 Temmuz 2010 |
Toplumcu |
| |
Karşıdan hızla gelen esmer, ince yapılı, genç kadının simsiyah gözlerinde öfke vardı. |
|
Ruh Eşim
(Hilâl Erboyacı) 6 Temmuz 2010 |
Bireysel |
| |
Sıradan bir gündü. Sabah zoraki açtı gözlerini. Birkaç saatlik bir uykudan sonra kendine gelmesi zor olacaktı. |
|
İşte Gidiyorsun
(Hilâl Erboyacı) 2 Eylül 2010 |
Beklenmedik |
| |
Kolay değildi bir ömür adına karar vermek, bir çırpıda yeni bir yaşamı göze almak. |
|
Gökse
(Hilâl Erboyacı) 18 Ocak 2011 |
Anı |
| |
‘ halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’
|
|
Meydan Okuyuş
(Hilâl Erboyacı) 28 Şubat 2011 |
Toplumcu |
| |
Yüzünde her zaman anlamaya çalıştığım gizemli bir meydan okuyuş vardı. |
|
|
İşi Ehline Bırakmak
Bu yaşa geldim ehil olmak üzerine düşünmeye halen devam etmekteyim. Neden mi? ‘Ehil olmak nedir?’ sorusunu kendime sorduğum zaman büyük bir yükün altında ezilmiş hissediyorum kendimi. İnsan hangi konularda , nasıl ehil olur? Ehil olmanın bir ölçüsü var mıdır? Kime göre ve neye göre ehil olunur?
Bir zanaatkarın ehil olup olmadığını anlamak kolay. Ürettiği eşyanın kalitesi, görünümü, kullanılabilirliği bize fikir verir. Örneğin bir testi yapımında kullanılan malzeme bellidir. Testinin şekli de aşağı yukarı birbirine benzer. Zanaatkarı farklı kılan şeylerden biri de uygulamaya koyduğu eşyadan binlerce üretebilmesidir. Ancak konu bilim ve sanat olursa bu kadar kolay olmaz, ehil olanla olmayanı birbirinden ayırmak.
Ülkemizde en çok konuşulan konulardan biri siyaset diğeri de dindir. Yıllarca siyasetin içinde yetişmiş, ömrünü vermiş siyasetçilerin bile çıkamadığı konulardan sıradan bir insanın çok kolay çıkabilmesi mümkün müdür? Göreceli ve tartışmaya açık olduğunu biliyorum sorduğum sorunun. Globalleşen bir dünyada hangi oyunların oynandığı, her sıradan sandığımız olayın arkasında ne dolapların çevrildiğini teknolojinin de yardımıyla eskiye oranla daha kolay öğreniyoruz belki… Ancak bu da çoğu zaman kafaları karıştıran bir bilgi kirliliğine neden olmuyor mu?
Din adına da benzer şeyler söyleyebiliriz. Halen pek çok konuda İlahiyatçıların bile kararsız kaldığı bu kadar önemli, bu kadar insan yaşamını etkileyen bir konunun bile kesin sonuçlara ulaşamamış olması ‘ehil’ konusunda düşündürüyor insanı. Birinin dediğini diğerinin tutmadığı, birine göre ehil kabul edilenin diğerine göre ehil olmadığı bir dünyada neye ve kime göre bilgiyi ve sanatı kabul edeceğimizi belirlemek çok zor.
‘İşi ehline bırakalım’ sözünü çok severim. Çok da doğru bulurum. Örneğin son zamanlarda Edebiyat konusunun da bir çıkmaza girdiğini düşünüyorum. İnsanın yazar ya da şair olmak istemesini saygıyla karşılarım. Her yazarın ya da şairin illa da edebiyat eğitimi alması gerektiğine inanlardan değilim. Bunun bir yetenek olduğunu ve Tanrı vergisi bu misyonun işlenmesinin de gerekli olduğunu kabul ederim.
Ancak ….Burada mutlaka bir konuyu vurgulamak isterim: Edebiyatın malzemesi dildir. Kendine göre kuralları vardır. Bu işe soyunmuşsanız mutlaka bunları iyi bilme çabanızı artırmak zorundasınız. Türkçeyi katletmeden, doğrusunu öğrenmeye çalışarak size verilmiş yetiyi doğru kullanmak zorundasınız. Değilse Edebiyatta ehil olmak da diğerleri kadar zor bir iş haline gelir. Zaten siyaset ve din gibi göreceli ve değişken düşüncelerin içinde farklı anlayışların barındığı edebiyatın içinde boğulur kalırsınız.
Ehil olmak iddialı ve göreceli. O zaman gerçek bilgiye ulaşmak için en iyi yöntem ehil olmaktan çok, kendimizi sürekli yenilemekten, bilginin sınırsız olduğunu ve geçen zaman içinde değişebileceğini düşünüp araştırmaya bağlı yeni yöntemler üretmekten geçer. Belki böylece daha yeni bir Türkiye’ye ve daha yeni bir anlayışa yelken açar, ülkemizin içinde bulunduğu bunalımları daha kolay aşabiliriz.
Hilâl Erboyacı
|
|