Aşkımız Bir Melodi
Özlem nağmeleri çalıyor zihnimde. Seni özlemenin bestesi ruhumda nefes nefes...
Özlem nağmeleri çalıyor zihnimde. Seni özlemenin bestesi ruhumda nefes nefes...
Bu kadar yaygaranın koparılmayacağı ve düşünce özgürlüğünün yasaklanmasına gerek kalmayacak olgunluklara erişebileceğimiz günler yaşamak ümidiyle.
Onun için akan her bir damla göz yaşım yol olup aksa da Ona götürse keşke beni..
Sıcak bir çay alırım kendime bazen ve izlerim onu. İzlediğim çay değildir o an kesinlikle, sıcacık çayın buharında bambaşka şeyler görür ve hayaller kurarım. O ılıklığı içimde hissederim ben, aynı hissi başka nelerin verdiğini düşünürüm. Sonra niye bunları düşündüğümü düşünürüm...
Beraber acı çekmekti sevgi yeri geldiğinde. Acıya deva olmaktı sevgilinin sevgisi. Sevdiğinde hüznün bir damlasını gördüğünde kendini acı ummanlarında boğmayı istemekti. Alıp onu o diyardan yıldızlara götürmeyi göze almaktı belki de...
İnsanın en çok korktuğu yalnızlık, aslında hep bir parçamızdır.
Her şeyimizi borçlu olduğumuz annelerimize, kalbimizden kopan kelimelerimiz armağan olsun...
Umutsuz bir yağmur damlasıyım ben, / Düştüğüm her toprak acı verdi sadece...
Yalnızlık gözyaşlarım yüreğime karıştıkça erir duygularım, / kaybederim hislerimi, çürür iyiliklerim..
İçini ısıtan sıcacık gülüşlerinin ardında, güzel gözlerinden taşan anlamlarında hazan saklıydı hep. Çocukça sırnaşmalarında, masum cilvelerinde içten içten bir sırrı saklar gibiydi. Bir gizem, bir tutku vardı yaratılışında.
Umut; var olmak bazen, / Umut; beklemek... / Umut; yeri
Öğreniyorum.. / Zamanla içime işledikçe öğreniyorum hatalarımı , kırgınlıklarımı ... /
İnsanoğlu garip, insanoğlu tutarsız, insanoğlu bencil ve acımasız...
Ve fark etti, en zifiri karanlıklarda bile insanın içinde bir umut, ışıltısıyla öylece durup bulunmayı bekliyor...
Bense durmuş seyrediyorum bu karşı konulmaz düzeni, olacakları görüyorum... ta ki başımı kaldırıp gökyüzüne bakana kadar,sabah serinliğini taşıyan rüzgar içimi ürpertene kadar..
Tanımlayamadığım bir hüzün çöreklendi yine içime.. / Ruhumu kemiren, kalbimi sıkıştıran, içimi ezen
Eylülün gidişi derin olur, derin ve sessiz izler bırakır, / Gelişi gibi sedasızdır,
Arayış içindedir ruh, / Nereden geldim, neredeyim, nereye ve neden diye sorar durur.
Varligin ne ki ey insan! / Topraktan gelen toprağa giden /
Kırık dökük hayatlarımız var; / Yaşandıkça yarım kalan çoğu zaman /
Susarız çoğu zaman bildiklerimize, haykırır hislerimiz de biz adlandırıp anlamlandıramayız..
Böyle anlarda kelimelerime sarılırım hep, can yoldaşlarıma, sırdaşlarıma..
Ve bilirim ki aslında satırlarımdan çıkan her bir anlam pek çok sessiz yüreğin sesidir, ve isterim ki o sessizliklere ulaşıp ses olayım yüreklerine..
İşte bu yüzden yazıyorum, bu yüzden susuyorum, sustukça kelimelerimi canlandırıyorum..
Canlanan her bir kelimemi benim gibi olan ve beni anlayan herkese sunuyorum...
İzmir
düz yazı, denemeler, şiir
Fyodor Dostoyevski, Elif Şafak, İskender Pala, Ahmet Ümit, Hz.Mevlana, Hz.Şems, Ümit Yaşar Oğuzcan, Can Yücel, Can Dündar, Özdemir Asaf, Yılmaz Özdil, Hakkı Devrim
kenidini bir ustaya benzetemeyecek kadar acemi...