gürsel çolakoğlu

Vitrin Gibi Hisseden...

Binlerce maske, sanki andropozlu bir kaldırımda yürüyorlar. İki bank, birkaç lamba ve vitrinlerle gençleştiğini sanan o kaldırımda, aşınmış taşları aşındırmaktan başka işe yaramayan adımlarıyla.

Gardiyan Gölgeler...

Alevler sardı duygularını. Ağlayamadı, hiç ağlamadı zaten korktu gözyaşlarından, yanmak istediği ateşi söndürürler diye. Sadece derin bir nefes aldı ve verdi. Alevleri çoğaltan gardiyanları hareketlendiren bir nefes oldu.

Rıza...

Lübnan’a asker gönderme kararının alındığı günlerdi. Dört kişiydik. Her zaman ki gibi garsondan müzik sesinin en az geldiği yerde bir masa rica ettik. Masa yanına gelindiğinde her kes Rıza’nın oturmasını bekledi. Rıza kendisine gösterildiğini sandığı saygıdan olacak herhalde, burnundan derin bir nefes çekerek başını hafifçe sağa eğdi. Sol

Gelincik Çiçeklerini Gözyaşıyla Sulamak...

Şehitlerimizin ruhlarına saygısızlık olur diye normal ses tonumuzdan daha düşük bir ses tonuyla konuşmaya çalışırken, bir dondurmacının sesiyle irkildim. Sonra kalabalığı gören diğer satıcılar; kartpostal, hediyelik eşya ve su satıcıları bir taraftan, yiyecek satanlar diğer taraftan bağırıp duruyorlardı. Sanki bir mahalle pazarının esnafı gibiydiler.

Deve Kuşundan Özür Diliyorum.

Deve kuşuyla akrabalığın var mı diye sordum. Mecbur kaldım sordum sana ama bunu bile anlamadın. “Bence çirkin ve sevimsiz bir hayvan” dedin. Deve kuşunun sana benzerliği bazı olaylar karşısında kafanı kuma sokmandı hâlbuki...

Kadınım Yalnızlık Kokuyordu...

Ya yalan dünya, ya yalan zaman yada yalancı insan… Ya sahte sözler, ya sahte bakışlar ya da sahtekar bir ruh… Ya çakma düşünce, ya çakma aşk ya da çakma beklentiler… İşte karşılaşılanlar ve sonunda aldatılma ya da anlaşılamamanın bıraktığı ve artık şarj edilemeyen bir hayat; gerçek aşktan sonra

Başa Dön