Hakan Yozcu

Cassandra Hotel Bodrum

Dar sokaklardan ilerliyoruz. Minibüs, yolcu alıp indiriyor. Bu nedenle sık sık duruyor ve hareket ediyor. Yolcuların büyük çoğunluğu yabancı. Minibüste genellikle hep İngilizce konuşuluyor. Türkçe konuşan yok denecek kadar az.
Şoföre:
-Ne kadar kaldı? diye soruyorum.
-Daha var, gelince ben size söylerim,

Futbol Maçı

Ben, her ihtimale karşı, saha kenarındaki seyyar satıcılardan köfte de almıştım. Öyle ufak tefek şeylerle doyacak biri değildim.
Sahaya erken girmemize rağmen, etraf mahşer günü gibiydi. Saha içi seyircilerle daha şimdiden dolmuştu. Tüm seyirciler, tezahürat ederek takımlarını destekliyordu. Ama bırakın saha içini dışarısı da öyleydi. Ana

Iskadro (Siğil)

çoğalıyordu. Ayağımın üzeri küçük küçük noktalarla dolmuştu. Zamanla bu noktalar birleşiyor ve kocaman bir yumru oluşturuyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Yumru büyüdükçe, bot da ayağıma dar gelmeye başlıyordu.
Iskadro denilen bu siğillerin yakmakla geçtiğini biliyordum. Erkekse geçer; yok dişi ise çoğalır, artar. denilmişti. Benimkisi çoğalıp artan türdendi.

13\. Maaş

Eğlenecek bir yer bulamamışlardı.
Çareyi köye dönmekte buldular. Köye geldiklerine kahvehaneyi açık buldular. Arabadan inip içeri girdiler. Kimileri içip sohbet ediyor, kimileri televizyon seyrediyor, kimileri de küçük çaplı okey oyunu oynuyorlardı.
Arka tarafta bulunan odanın kapısı kapalıydı. Merak edip baktılar. İçeri girdiler. İçerde bir

Köy Öğretmenleri

Okula geldiklerinde şaşkınlıkları bin kat daha arttı. Okul demeye bin şahit isterdi. Bırakın duvarların boyasını, sıvalar dökülüyor, demirler pas tutmuş, iskelet gibi görünüyordu. Sınıflara üç beş masa konularak bir sınıf havası verilmişti. Duvarda bir kara tahta bile yoktu. Kara tahta olmayan bir yerde tabii ki tebeşir olması beklenemezdi.

Halı

-Etme gözünü seveyim. Onu Allah doyuramıyor ki ben doyurayım. Adam, insan değil, mübarek ayı. Doymak nedir bilmiyor ki, dedim.
Tam bu sırada dışardan uzun bir korna sesi duyduk. Bir araba tam ön tarafımızda durdu.
Gelen Burhandı:
-Hocaaaaa! Diye bağırdı.
Mehmetali:

Iskadro

Ayağımdaki küçük dediğim nokta, her geçen gün büyüyor, büyüdükçe çoğalıyordu. Ayağımın üzeri küçük küçük noktalarla dolmuştu. Zamanla bu noktalar birleşiyor ve kocaman bir yumru oluşturuyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Yumru büyüdükçe, bot da ayağıma dar gelmeye başlıyordu.
Iskadro denilen bu siğillerin yakmakla geçtiğini biliyordum.

Adanalı

yeter ki sevmesini bilsindi. Hayat daha başka güzel olurdu o zaman. Sevgi ile her şey yeşerirdi...

Nur - Işık

Evi de yoktu. Sağlıksız, virane görünümlü, boyasız, sıvasız, rutubetli küçücük bir odada kalıyordu. Burası bir dükkândan bozma bir mekândı. Ev desen eve benzemiyor, dükkân desen dükkâna benzemiyordu.
Yalnızdı. Yapayalnız. Karısı, çocuğu, akrabası kimsesi yoktu. Bu yüzden gamsız, kedersiz, umarsız olmuştu. Beklediği, istediği hiçbir şey yoktu. Nasıl

Yozcuların Kökeni ve Çangaza Köyü

Çangaza Köyü o kadar çok ilgimi çekiyor ki araştırmadan, soruşturmadan yapamayacağım. Bu konuda da You Tube imdadıma yetişiyor.
Kadirli, gerçekten okuma oranı olarak belki de Türkiyenin en yüksek orana sahip bir ilçe. O kadar çok okuyan insan var ki neredeyse bütün şehir çocuklarını okutmuş, üniversite mezunu

Lahmacun

Cama yaklaşıp içeriye göz attım. Kimse görünmüyor. Yan tarafa doğru yürüyüp birileri var mı diye bakmaya başladım. Gerçekten kimse yok.
Tekrar ön tarafa gelip kapıya yaklaştım. Cama hızlı hızlı birkaç defa vurdum. Yok. Allahın bir kulu görünmüyor. Bu defa biraz daha hızlı vurdum. Tam umudu kesmiştim

yaşar Kemalin Ölüm Yıldönümü Münasebetiyle

Kadirlide edebi etkinlikler düzenleyin. Yaşar Kemal Günleri, haftaları düzenleyin. Türkiyeden ve Dünyadan bir çok ünlü edebiyatçıları Kadirljye davet edin. Bunu her yıl yapın. Çeşitli konferanslar, seminerler verin. Yasar Kemal roman yazma yarışmaları düzenleyin. Böylece hem edebiyatımıza yeni yazarlar ve yeni eserler kazandırmış olursunuz. Bu sayede Kadirlinin adını bir

Beşik Gibi Sallandık

Oğlum da geldi dışarı. Kızım yoktu. Ayça nerede? dedim. Odasındaydı dedi. Sallantı artık durmuştu. Yaklaşık 15 saniye kadar sürdü. Hayat normale dönmüştü. Biraz sonra kızım da aşağıdaydı.
Niye inmedin? diye sordum. Masanın altına girdim dedi. Ya kızım, ev yıkılsaydı, masa sağlam kalacak mıydı? dedim. O da

Kıbrıs'ın İlk Yerli Komedi Filmi

Ülkemizde bir sinema sektörü olmamasına rağmen Sayın Susuzlu büyük bir cesaret örneği göstererek uzun metrajlı bir film çekti. Film, tamamen yerli unsurlardan oluşuyor. Kendi deyimine göre her şey yerli. Senaryo yerli, oyuncular yerli, aksesuarlar yerli, mekân yerli, konu yerli yani aklınıza ne geliyorsa bu filmde yerli. Bizden olmayan

Kıbrıs Ada Kışı

O gece, telefonum çaldı. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir bayan: Ben, Emel dedi. Kostüm sorumlusuymuş. Benden, bedenim, kilom, ayak numaram gibi bilgileri istedi. Kostümlerinizi hazırlayacağım. Pazar günü görüşürüz dedi. Heyecanım gittikçe artmaya başlıyordu. Şaka gibi başladığım bir olay gerçek mi oluyordu? Yoksa rüyada mı idim?
Biraz sonra

Orhan Pamk'un "Kar" Romanı

Orhan Pamukun Kar Romanı
Orhan Pamuk, Nobel Edebiyatı Ödülü almasından sonra okuduğum bir yazar oldu. Daha önce hiçbir romanını okumamıştım. İlk Önce Benim Adım Kırmızıyı okudum. Sonra Kara Kitap ardından Masumiyet Müzesi ve son olarak da Kar adlı romanını aldım elime
Orhan Pamuk ile

Başa Dön