Orhan TURAN

Simurg

Yaşlı, olabildiğince beli bükülmüş kambur bir adam gibiydi, yaprağın tutunduğu! Öksürüyordu ağaç, bastonu yoktu belki ama olsaydı inan o da tutamayacaktı. Duruyordu işte, kökünden tutunmuş, bir beden gibi yerde yatan çamura.
Çamur bendim, yaşlı ağaç... Bu hayattır; o sarı yaprak sakın sen olma sevgili!

Gül Kurusu!

Ah be “gülkurusu”!
Kurumadan anlasaydın ya, kurutmadan kendini,
Bir defter arasında boğdurmadan mevsimlik hayatını,
Bekleyeni yazdırmadan…

Zaman Biraz Daha Yakın Her Şeye...

Önemli değil hiçbir şey sevgilim; takma kafana. Nasıl olsa çürüyecek tüm yeşilcikler. Tüm çocuklar da büyüyecek. Nasıl olsa bir dilenciye birileri bir şeyler verecek. Ben de yaşayacağım yani bir şekilde, biçilen son ana kadar...
Zaman bitti ben bu kelimeyi yazarken...

Ne Zaman Çok İstesem Gelme!

Ne zaman çok istesem gelme!
Gecenin koruna atıp da gidişin beni,
karanlıktan korkan bir çocuk gibi,
sevginin, aşka tutsaklığın yalnızlığında ve bir başıma,
kuyunun dibindeki taş gibi bir başıma,

Tutku

Şimdi ikimizde öldük işte! Sen toprağın altındasın, bense üstünde!...
Tutku denen şey hep böyle midir?
İri siyah gözlerimden dökülen , boncuk boncuk gözyaşlarımı, sonsuza ırmak yapsam da, kızıl ipek saçlarından bir salla o ırmaktan geçsem, sana tutkuyu yazabilir miyim ki?
Ellerimi mezar

Sabır

Sabır bir dervişin azığıdır derdi babam. Ve acele kararlar en büyük felakettir insanoğluna. Dişi kırıldığında bile “Onları affet Allah’ım” diyen bir peygamberin ümmeti için anlamak zor değil…
Sabır…

Körebe

Her söylediğim yankı olup neden geri geliyor
Bu ne zor bir gece...
Bu nasıl uyku aralığı; rüyalarımdan yırtarak evren kabuslarına tutulup da yakarcasına bedeni, eritircesine cismi...

... ve O Liman Ağlayacak!

Umudunu kağıttan bir uçak yapıp da göğe savurmak da var küçüğüm. Aslına bakarsan bu ülke hayallerinin süzülüp de, özgürce dolaşan sınırlarını her bir gün yitiriyor. Daha bir nasırlı annemim elleri, daha bir hüzünlü bakıyorsun kente ve daha bir yorgun bedenin...

Güz Yangını

Karanlık sorgu odasında Azrail; her dem beni soruyor. İnadına körlük, inadına sağırlık ve inadına lâl bir durum bendeki...

Tarla Kuşuydu... Juliet!

Ah! Tarla kuşuydu, Juliet! Ve bunu hiç düşünmemişti Romeo... Gün battıktan sonra sabahı beklemek, nereye konacağımı hiç bilmeden... Sabah çekip gitmek... Lanet ve lanet üstüne yine lanet...

Başa Dön