Şenol Durmuş

Bir Cenaze Töreni

"Yeter be Allah rızası için bitir şu töreni...Allah ın belası hoca.Yeter acı bu insanlara.Birçoğu zaten hatırına emrivaki gelen insanlar....Bunları düşünmüyor musun.Fazla bahşiş mi aldın, ne yaptın ulan?

Edebiyat

Yazarlar kendi özel kamuoylarını yaşatmakta başarılı olabilirler, gerçekte Coleridge-nin belirttiği gibi her yeni yazar kendi hoşuna gidecek zevki yaratmak zorundadır.Yazar, sadece toplumun etkisinde kalmaz o da toplumu etkiler.Sanat, hayatı sadece yansıtmaz ona şekil de verir.İnsanlar kendi hayatlarını roman kahramanlarının hayatlarına benzetmek ister.

Esrar

"Hadi cevap ver ulan..İyi mal işte, hakiki Lübnan malı. Afgan bile olabilir, ama hala cevap vermiyor, karaktersiz müptezel. Deminden beri koca üçlüleri peşpeşe içtin, geberdin. Nefes alamıyorsun, dumanları kör bağırsağına kadar çekiyorsun, öksür öksür de geber. Alt tarafı on liralık fişek alıcan. Bedavadan on liralık çektin bile, hadi

Pavlovun Köpekleri

Köpekler gibi... Sayı kırk elli, bazen yetmiş. Her gün birkaç tane daha sürümüze katılıyor. Sokak köşelerinde ki çöp konteynırlarına yanaşan özgür türlerimiz bizlerden daha şanslı. İstedikleri kadar poşetleri, ekmekleri, artıkları, kemikleri parçalama şansına sahipler.Onlar şanslı ya bizler?. Bir tencerenin içinde sunulan bakliyat, sebzeden çorbadan başka seçenek yok.Daha ne

Suçlu Ruhlar 2

Adı, soyadı yazılı rakamlı tabelayı elleri titreyerek de olsa göğüs hizasında tutmaya çabalıyor... Gardiyanın öfkesi hala geçmemiş...

Karakol ve Ayna

Karakolda bir komiser olmak, hele başkomiser olmak demek, bu yerde çok özel bir durum ve güçtü. Artık insanlar, esnaflar, hatta sokaktaki kediler, köpekler dahi bu güçlü komiserin denetimi altında yaşardı. Aynı Osmanlı döneminde Yeniçeri karakollarında olduğu gibi sistem belki de hiç değişmemişti.

Orman ve Ayı

"Nasıl yeğenim, babanın sakallarına benzemiyor değil mi? Ulan yavaş çeksene canımı yakıyorsun, tamam ulan bu kadar yeter!" diye homurdandığında elimi yavaşça çekmiştim.

Şarapçı

Millet dedikodu yapmış, demiş ki: "Ulan sen ne biçim babasın. Beyoğlunda pavyonlarda karılarla, alemlerde taksiyi yedin bitirdin. Oğlunun geleceğini hiç düşünmedin. Kemiklerin sızlıyor mudur acaba, allahın belası lanet olası lavuk, mendebur baba demişler. Daha sonra da oğluna demişler: "Bak oğlum Salih yandın, harbiden yandın, baban Melahat'la, Mualla'yla Haticeyle

Suçlu Ruhlar

Cezaevinin ana giriş kapısında yüzlerce kadın, erkek, çocuk arasında, bir köşeye sinmiş halde ziyaret sırasında...Kadın sabahın beşinden beri bekliyor..Çocuğunun kolunu sıkı sıkıya tutmuş bırakmıyor..Kırmızı yanakları, başörtüsünden saçılan sarı saçları, dolgun vücudu ile saf güzelliği dikkat çekiyor.

İşsiz ve Öfkeli

Senin hareketini başlatan ezan sesleri olur... Daha sonra köpeklerin havlamaları, açlıktan çıldıran martıların korkunç çığlıkları duyulur. Eğer işsizsen, okula giden birkaç çocuğun varsa, ödenmesi gereken borçların, yığınla birikmiş faturaların varsa tam bir kabusun ortasında uyandın demek. Yanında uyuyan eşine korkarak bakarsın. Lanet olası kadın sana sırtını dönmüştür. O

Kurtlar Sürüsü

Babaları öfkeyle bağırırdı çocuklara, karısına, onu karşılayan akrabalarına. Köydeki düzenini, ağırlığını korktuğu halde, hiç hissettirmeden yeni geldiği bu mahallede göstermeye çabalardı.

Kemikkıran Mustafa

"Kim olduğun ne olduğun hiç önemli değil" demişti."Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun umurumda bile değil" diyordu. "Bu birim farklıdır, en önemli işimiz sorgudur. Sorgu yaparken hiç acıma olmaz, yufka yürekli adamları sevmem anlaştık mı? Adımı duyduysan nasıl biri olduğumu bilirsin. Beş senedir koca İstanbulun güvenliğini ben sağlıyorum. Ben müdür

Yılın Yalakası

Korumaları şaşırsa da yüksek sesle bağırdım... "Sakın tutmayın beni ulan... Sayın başkanım, sayın başkanım, ey yüce devletlüm, ey İstanbul,un yüce şehremini, hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz, şeref verdiniz, bu aciz, sefil, aşağılık kullarınızı bahtiyar ettiniz" dedikten sonra büyük bir saygıyla eğilerek elini bir bakıma o koca kıllı pençesini tuttum. Altı

Kalleş Hasan

Yalnız Osman aga mı? Her sıcak yuvada isyanlar, haykırışlar. Sabah ezan okunduğunda, cami yolunda sessiz konuşmalar duyulmuyor. Yağması gereken yağmur neden yağmıyor. Çıkması gereken ot niye çıkmıyor. Yavrulaması gereken hayvanlar, hükümetin yalaka destek oy kredisi konuşuluyor da konuşuluyor. Hoca efendi Sabredin ağalar diyor.Hoca da kızgın, öfkeli... Ulan deyyuslar,

Cehennem Melekleri Bayrampaşa Cezaevi

"Bak koçum yarın büyük ihtimalle dağıtım olacak. Hepimiz koğuşlara dağılacağız. Gittiğin koğuşa dikkat et kimselerle muhattap olma, sana gülene, ilgi gösterene kanma. Ranzandan sakın inme. Bir şey ikram etseler dahi alma tamam mı?"

Çingeneler Zamanı

Gitme, sakın gitme diyordu. Bu kez harbiden başın belaya girecek. Neden gitmeyecektim ki? Çocukluğumun geçtiği, yaşamın en güzel renklerini gördüğüm o mahalleye neden, niçin gitmeyecektim.

Cezaevleri

Avrupa parlamentosundan denetlemek için gelen heyetler bile bu sahte sistemin bir oyuncusu olmuştur. Yılda bir kaç kez gelen bu heyetlere ülkemizde sadece iki cezaevi gösterilmektedir.

Fareler

Babamı götürüyorlar, onu kaybediyorum. Askeri kamyonlara bindirilen insanlar son sürat götürülüyor. Korku içinde, telaşla bir sokağa giriyorum. Bir haykırış daha: "Dur kımıldama, eller yukarı" Akşam karanlığında bu sokakta başka askerler, başka bir grup insanı duvara dizmiş bekliyor.

Başa Dön