Topal Serçe
Bulutlardan akan yağmurun, berrak, saf taneleri saçlarımı ıslatıyor. Allah kahretsin... Keşke yanıma şapkamı alsaydım. Aklıma geliyor, marketten arakladığım fazladan bir poşet iyi ki montumun cebinde duruyor.
Bulutlardan akan yağmurun, berrak, saf taneleri saçlarımı ıslatıyor. Allah kahretsin... Keşke yanıma şapkamı alsaydım. Aklıma geliyor, marketten arakladığım fazladan bir poşet iyi ki montumun cebinde duruyor.
Onu takip eden gözlerin farkındaydı. Yeter ki semtin ana çarşısında alışverişe çıkmasın. Çarşı içinde yürüdüğünde, gözler de harekete geçerdi. Kahve önünde toplanan serseriler, işsizler, taksi şoförleri, emekliler, bakkal, kasap, manav hatta yoldan geçen bir yabancı dahi onu gördüğünde arkasını döner, bir kez daha bakardı.
Ben ısrarla biraz daha dolaşalım diye telkinlerde bulunurken, arkadaşım artık yorulduğunu bu gecede eve boş gitmemizi tavsiye ediyordu. Milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul'un bu lanet varoş sokaklarında bir insanla niçin karşılaşmamıştık. Bunu bir türlü anlayamıyordum.
Gardiyanın arkasında yürüyen iri yarı adamın nefesi iyice kesildi. Gardiyan ile göz göze geldiler.Morarmış göz çukurlarıyla esrarengiz bakışları ile yılan gibi ıslık çalarcasına onu uyardı..."Ulan dışarıda rahat durmazsınız buraya gelincede altınıza işersiniz.Çabuk yürü, haydi"
Yatağımda kendimle mücadele ediyorum.Saatlerdir adeta kıvranıyorum ve bu durum beni boğuyor.Zaman bir türlü geçmiyor.Günde en az 16 saat uyumam gerek ama bunu bir türlü başaramıyorum.Bu yerde adeta zaman durmuş.Ceza dedikleri bu olsa gerek.
"Lan oğlum Kemal, köyde de sürün vardı düdük çalıyordun,Bak İstanbula geldin hala aynı düdüğü çalıyorsun. Bir taraf koyun, bir taraf insan. Farkeden ne ki?" dedim. Sonra bir güldüm, bir güldüm sormayın. Ertesi gün daha kuvvetle vazifeye sarıldım. Ve Allahın izniyle bugünlere kadar gelebildim. Ama vallahi çok zor günlerde
"Rahat ol efendim, rahat ol, hacca da gidersin, Şam'a da gidersiniz, isterseniz Tayland'a bile gidersiniz. Bizler olduğumuz müddetçe bu vatan bölünmez diyorum ya, eşkiya'nın eninde sonunda işi bitecektir.Ordu, millet, sizler, bizler, cemaat, karakol el ele bu vatanı böldürmeyiz.Merak etmeyin siz... "
Şoförün arka sırsaında, cam kenarında oturan yaşlı bir yolcu şoförün isyan dolu cümlelerinden az da olsa korkuya kapıldı..Gözlüğü, takma dişleri titremişti.."Ah be evladım biraz sakin olsana gençlik işte sabırsızlar, hey gidi gençlik hey"
Onlarca yolcu arasında, sonunda yine güç bela tutunacak bir yer buldu...Yolcular her durakta balık istifi gibi birbiri üzerine yığılıyordu.Eski bir model olan belediye otobüsünün sarsıntısı ara sıra da insanları sağa sola fırlatıyordu...Trafik de sürekli dur kalk yapan otobüs, yolcularını perişan ederken, özellikle bu ihtiyar adamı daha da bitirmişti.Adam
İki adam, Balat'ın eski sokaklarında hızlı adımlarla yürürken, telaş içerisinde. Bir sokaktan, başka bir sokağa yangından kaçarcasına koşar adım gidiyorlar. Zayıf, uzun boylu olanı, kısa boylu, kırmızı suratlı, şişman adama bir şeyleri söylerken, onu devamlı ikaz ediyor. Şişman olan ise, koca kafasını sallarken, düşünüyor korku içerisinde. Üstlerindeki kıyafetlerden
Uçsuz, bucaksız topraklarda düşünüyor maganda. Otlayan hayvanlarına bakıyor, çevresine, sağına, soluna, uzaktaki tepelere bakıyor. Sırt üstü çimende uzanmış maganda, bazen ağaçlara, bazen kelebeklere, bazen de aletine bakıyor.
Aynanın karşısında, saatlerce hiç bıkmadan o korkunç çirkin yüzünü seyretti...İç dünyası adeta yüzüne yansıyordu. Aynanın hemen üstünde yer alan geniş çerçeveli gençlik fotoğrafı aslında çok yakışıklıydı.Be eski sararmış resim onu mutlu ederken, aynada gördüğü yüz ise bu mutluluğu alt üst ediyordu. İki karar arasında bocalıyordu...
-"Be hayvan Çamur Yaşar hem çeribaşı hem de mahallenin en iyi esrar satıcısı, oğlu da mahallenin en iyi hırsızı. Bir gecede en az beş dükkan soyarmış. Daha ne istersin, parayla oynuyorlar Allahın belası. Senelerdir çalmadın çırpmadın da ne oldu sanki, mahalle de herkes zengin oldu sen ise kendini
Dikilen heykeller, anıtlar, marşlar, falan filan her neyse kahramanlık propagandaları da beni ikna edemez.Ben O masallara inanacak kadar eşek de değilim.. Neyse efendim öykünün girişinde hava durumu, manzara, doğa gibi şeylerden bahsetmedim. Sanki bunlar insanların çok umurunda. Bu yüzden konuya direk girmeyi tercih ettim. Konuyu fazla dağıtmadan mevzuya
"Neyse Niyazi benim de aklıma gelmezdi Kıbrıstan sonra İstanbula da çıkartma yapacağımız ama hayatta herşey olurmuş derler neyse Niyazi sen şimdi ne yapıyorsun?"
"Ne yapayım komiserim mesleğim yok, bu surata kim iş verir? Sanki alnımda hırsız yazıyor. Hangi işe başvurduysam kimse almadı. İki gündür bir lokma ekmek yemedim. Son olarak dün Eyüp camiisindeki yaşlı simitçiden bir simit çalıp yemeseydim açlıktan ölecektim."
Hacı Eşref musalla taşındaki meftanın kim olduğunu merakla sormuştu. İşte ne olduysa o anda oldu. Hacı Eşrefin bir anda tansiyonu yükselmişti, bayılmamak için sorduğu kişinin koluna sarıldı. Hacı Eşref çok mu üzülmüştü? Kesinlikle üzülmemişti. Bu ölen sıradan bir ölü değildi. Semtin en namlı, en psikopat, sarhoş ve esrarkeşler
Hedeflerim, ideallerim vardı. Amatör olarak yapmış olduğum internet yazarlığında çıtayı yükseltmek, profesyonel yazar olmak, kitap bastırmak, sonra kitaplarımı senaryolaştırmak, Orhan Kemal Ödülünü almak, ün, unvan sahibi olmak istiyordum.
Bu teşkilatta yer almak için yanar döner bir insan olmanız şart. Yağcılık, sahtekarlık vasıfları şansınızı yükseltir. Ayrıca sesinizin gür olması, kuvvetli alkış yeteneği ve slogan atmanız şart. İyi bir insan olmanızın, dürüst olmanızın hiçbir önemi yok. Aksine kapı dışarı edilirsiniz.
Okuyucu gardaş ben Cafer Kalfa. Vallahi billahi sinirimden çıldırmak üzereyim. Zaten asabi bir adamım. Ama eşeklik ben de tabii ki. Bu yazar arkadaşın hayat hikayemi böyle yorumlayıp yazacağını bilseydim şerefsizim böyle bir işe girişmezdim. Bu nasıl yazarlık; bu nasıl insanlık? Allahı mı inkar edeyim anlamış değilim. Kabul ediyorum
Bir mağarada gözlerimi açtım. Çevremde ki insanlar acı çekerken ağlıyordu.Onların o halini gördüğümde gülmeye başladım. Şuursuz bir şekilde kahkahalarla onlara daha çok gülüyordum..Sonra onların bana o tuhaf bakışlarını fark ettim...Sonra da çıkıp gittim.
İSTANBUL-EYÜP
Beni ben yapan öykülerimde ki o yaşamlar ve o insanlardır...Sadece gördüğümü, düşüncemi ve kurduğum olay örgüsünü objektif bir şekilde yazıya dökerim.
CERVANTES
.......